Yaşadığımız coğrafyada son doksan yıldır faşizmin hemen her türlü veçhesi (yüzü) görülmüş olup,bir bütün olarak Türkiye toplumu geçmişten günümüze faşist politikaları. yaşayarak deneyimlemiştir.

Yaşadığımız coğrafyada son doksan yıldır faşizmin hemen her türlü veçhesi (yüzü) görülmüş olup,bir bütün olarak Türkiye toplumu geçmişten günümüze faşist politikaları.yaşayarak deneyimlemiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye lanse edileninide içinde yaşadığımız an itibarı ile deneyimlemeye başladık.
Türkiye zenginlerinin temsilciliğini yürüten kurum ve kuruluşların dahi sus pus olup ekonominin dümenine egemen olmasalarda sermayelerini kat ve kat büyütmelerini siyasi iktidarın bekasıyla kendi bekalarının birleşiminde görmeleri sermaye varlıklarının büyümesindeki başat neden olan işçi ve emekçilerimizin iş gücünün yağmalarcasına sömürülmesine siyasi iktidarın onlardan daha cevval davranması sus pus hallerinin kaynağını oluşturmaktadır.
İşçi ölümlerini “fıtratla”, güvencesiz çalışmayı “himmet”le izah eden sınırsız emek sömürüsünü kendilerine düstur edinmiş, 15 senedir tek başına siyasi iktidar olmanın verdiği deneyim ve maharetle geniş yığınları kendine yedekleme “usta”lığını kanıtlamış olmanın verdiği rahatlıkla 15 temmuz darbe girişimi etkisiz hale getirilmişken ilan edilen “O HAL” ülkenin ezilen, yok ve hor görülen tüm kesimlerinin başta Kürtler ve seçilmiş siyasetçilerinin “çökertilmesine”, olmadı 12 Eylül 1980 de olduğu gibi on yıllar boyu susmaları için zindanlara tıkılmasını devreye sokulmuş durumdadır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Siteminin mimarı ve baş ustası Erdoğan'ın kişisel bekası ile Türkiye zenginlerinin yağmacı birikimci iştahı iç ve dış politika pratiklerinde bolca görülmekte.İçte Kürt’e, ezilene, sosyaliste demokrata karşı tam bir sindirme,dışta ise yayılmacı bir gece ansızın gelebiliriz savaş retoriği AKP, Askeri bürokrasi ve zenginlerin tam bir uyum içerisinde ve fakat başta ABD emperyalizminin ve AB emperyalistlerinin cılız sitemlerinide gözetetir şekilde kendine alan açmaktadır.
AKP,askeri bürokrasi ve Türkiye zenginlerinin el ele vererek örgütledikleri O HAL faşizmi, 12 Eylül askeri, 90’lı yılların yarı-askeri faşizminden daha vahşi çıkacağı aşikardır. Artık O HAL ve KHK faşizmi ile tüm demokratik kazanımlar geriletilmekte, toplumun en örgütlü dinamiği olan Kürtlerin yerleşik olduğu il ve ilçeler bombalanarak tanklarlarla yıkılarak, seçilmiş yerel yöneticileri tutuklanıp yerlerine kayyumlar atanarak. çökertilmeye milletvekilleri gazeteciler, sendikacılar tutuklanarak demokratik muhalefetin tüm unsurlarına yönelik çok boyutlu ve kapsamlı saldırıları politikalarının bir biri ardına devreye konması faşizm uygulamalarının sıradanlaşması bu dönemin karakteristik özelliği olarak öne çıkmaktadır.Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki "takriri sukun" dönemini aratmayan hatta o baskıcı ceberut dönemi de aşan bir fütürsuzlukla tekçi politikaları bir bir hayata geçirip, yeni siyasi soykırımlar yapacağının işaretlerini veriyor.
Faşizm O HAL ve KHK larla sıradanlaştıkça,“yerli ve milli” retoriği de yoğunlaşıyor. Dahası, sağ siyasetin mottosu “devletin bekası tehlikede” yalanıyla ülke kamuoyu özelliklede Türk halkı gün be gün şoven duygularla zehirleniyor. Osmanlı saraylarını aratmayacak şa şada Saraylarda yaşayan milyonlarca dolar birikimi olduğu halde, ücrete talim eden demokrat aydınlarımızı, akademisyenlerimizi “yerli ve milli” olmamakla, “hainlik”le suçlayacak kara propagandayı her vesile ile yaparak hedef göstermekten çekinmiyor.
Şimdi faşizmin O HAL veçhesi için kafa yorma vaktidir. İlk elde emperyalizmin, merkezi ve yerel sömürgenlerin kopmaz bağlarla bağlı olduğu bir sistem olmadığı tespitini yapalım. Emperyalist devletlerle, içinde yaşadığı kapitalist ulus devleti ayrıştıran kavrayışlar, yerli-milli yalanı arkasından geniş emekçi kitlelerin toplanmasına yarayan politikalara kolay düşebiliyor.
Bugünkü bütünleşmiş dünya kapitalizmi koşullarında, emperyalizm-halklar temel çelişkisinin yerini emperyalizm-ezilen sınıf ve kesimler arasındaki çelişkinin aldığını göremeyenler de aynı yanılgıya kolay düşebiliyor. Oysa, bütünleşmiş kapitalizmde artı değer dünya çapında gerçekleştirildiği gibi, geri kapitalist ülke burjuvazileri de çıkarları dünya tekellerine kopmazca bağlı yerli-milli sermayenin sahipleri olarak bu sistemi ölümüne-öldürerek savunacak kadar dünya kapitalizmini korumayı kendi çıkarlarına görürler.
Bütünleşmiş dünya kapitalizminde “ucuz emek gücü cenneti” rekabetine girişmeleri buradan geldiği gibi, ucuz emek/emek gücü cennetini korumak için iktisaden de siyaseten de emekçilere ve ezilenlere cehennemi bu dünyada yaşatırlar. İktidarlarını ve çıkarlarını tehdit eden alttan sınıfların ve ezilenlerin mücadelelerine karşı, faşizmin vahşetine başvururlar. Bunun için eskiden vurguladığı gibi “en emperyalist işbirlikçisi” olmasına gerek yok.
Mübarek, Saddam, Mollalar, Erdoğan, Selefi Pan-İslamistler, Mursi, Sisi, Rajpaksa, Tayland kralı-generaller, Ukrayna milliyetçileri vb… Bunların çoğu emperyalizmin en işbirlikçileri olmadıkları halde, faşist seferberlik halinde ABD’ci eski generallerin faşizmini geride bırakıyorlar
Faşizmin O HAL veçhesi de diğer veçheleri gibi tarihin çöp tenekesindeki hak ettiği yeri alacaktır. Yeter ki yılgınlığa düşmeden mücadele etmeyi elden bırakmayalım.