77 KANLI 1 MAYIS SADECE ÜLKEYE DAMGASINI VURMADI, BENİM DE HAYATIMI KARARTTI:
77 KANLI 1 MAYIS SADECE ÜLKEYE DAMGASINI VURMADI, BENİM DE HAYATIMI KARARTTI:Birgül; yılların acısını kusarcasına, "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" için toplanan kadınların bu gün olduğu gibi "1 Mayıs İşçi Bayramı," için de, emek ve dayanışma için aynı bu şekilde alanlara çıkalım demelerine, ondan beklenmedik bir tepkiyle. Aslında özel ve emeğin bayramı olan günleri hiç sevmiyorum. Çünkü, 1977 kanlı 1 Mayıs sadece tarihe damgasını vurmadı, daha 15 yaşındayken benim de hayatımı kararttı demesi tüm dikkatlerin ona çevrilmesine neden oldu. Yüzü renkten renge giren Birgül, sesine yansıyan titrekliğiyle konuşmasını sürdürdü. O güne kadar "1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı"nın ne olduğunu, kimler için önemli olduğunu ve neden kutlandığını" hiç bilmiyordum. Yaşadığımız yer küçük bir kasaba. Babam bir fabrikada sahiplerinden çok koruma güdüsüyle gece bekçiliği yapan, okul yüzü görmemiş, kızların okumasına karşı çıkan, evde babadan çok despot mu? Despot bir adamdı. Annemse ilkokulu bitirmiş, baskı ve zulmüne rağmen çocukları için canını veren, her sıkıntıya çözüm yolları bulan, yani babamın tam zıttı bir kadındı. Hatta yeter ki kızlarım okusun diye ev işleri dışında dışarıya dikiş diken, gündelik işlere giden, bu yoğunluğuna rağmen iki kız, bir oğlan üç çocuğunun her sorunuyla birebir ilgilenen ama gene de babamı mutlu edemeyen, kavgalarının hiç bitmediği bir ailede büyüdüm derken gözyaşlarının da akmaması için direniyordu. Kadınların pür dikkat dinlemelerine neyse sözü uzatmayayım ortaokulun son sınıfındaydım. "23 Nisan Çocuk Bayramı" tatilin de en son çocukken hatırladığım Malatya'da yaşayan dayımın, anneme sizleri çok özledik birkaç gün de okuldan izin alıp çocukları al gel ısrarıyla benden küçük olan bir erkek, bir kız kardeşim ve annemle babamdan zor bela aldığımız izinle gittik. Babam gelmedi çünkü bekarken annemi ona vermek istemedikleri için o da kaçırmış, dedem o günden sonra anneme tavır almış. Dayım ara da annemle görüşüyormuş. Hatta ilk zamanlar bir iki defa da ziyaretine gelmiş ama babam ne eve almış, ne de annemi görüştürmüş. Tek hatırladığım dedemin vefatında annemle gitmiştik. Şimdi aradan yıllar geçmiş, ben büyümüş ve genç kızlığa adım atmıştım. Bizi çok sıcak karşılayan dayım, yengem, lise ve üniversiteye giden Aynur ile Aysima Ablam bizlere hiç alışık olmadığım güzelliklerin yanında her akşam da dayımın bağlaması eşliğinde türküler söylüyorlardı, ta ki o kanlı 1 Mayısa kadar derken kadınların dikkati daha da artmış, Birgül ise hüznü ağırlaşarak konuşmasını sürdürmüştü. 1 Mayısa sayılı gün kala dayım ve kızlar bu gün arkadaşlarla toplanıp 1 Mayıs işçi bayramı için hazırlıklar yapacağız demeleri Aysima ablama hızla, o ne bayramı, bizim oralarda niye hiç kutlanmıyor dememe neden olmuş. O da gülerek, o gün gelsin seni de götürürüz demişti. Canım annem sanki kötü şeylerin olacağını hissetmiş gibi, "aman kızım Birgül'ü götürmeyin, olur da başına bir şey gelirse enişten bizi öldürür" dediğini hiç unutmuyorum. Neyse merakla ve sevinçle beklediğim o gün gelmiş, akşam anlaşmamıza göre sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yapmıştık. Dayım hazır mısınız kızlar? Geç kalmayalım sözüne, sende mi geleceksin dayıcığım dediğim de, tabi ki geleceğim yeğenim. Bu bayram sizden çok benim bayramım, ben olmazsam o işi kutlamanın ne anlamı olur demesi beni şaşırtmıştı. Kapıdan çıkarken yengemin yavaşça "aman polislere dikkat edin," sözü bu nasıl bir bayram ki polisler oluyor diye beni daha da meraklandırmıştı. Çıktığımızda saat erken olmasına rağmen yollar farklı yaş grubundan kadın, erkek doluydu. Alana yaklaştıkça polislerin kalabalıklığı, girişte insanları tek, tek aramaları ne oluyor dememe neden oldu. Ama bunlara aldırmayan rengarenk giysili insanların benim ilk kez duyduğum, marşlar, şarkılar, türküler söyleyerek girmeleri şaşkınlıktan çok korkutmuştu. Çünkü bazı polisler adını o an öğrendiğim pankart ve afişleri içeriye sokmamak, ellerinden almak için çok sert davranıyor, hatta şiddet bile kullanıyorlardı ama gene de vermemek için direnenler, bugün bizim isteklerimizi söyleyeceğimiz gün, kimse buna engel olamaz diyerek çoğunluk sokmayı başarmıştı. Kısa sürede alan benim hayal edemediğim şekilde dolmuştu. Dayım, kendinize dikkat edin diyerek ayrıldı. Biz de, gençliği temsil eden grubun yanına gittik. İlk olarak iş kazası ve bu uğurda ölen şehitler için saygı duruşunda bulunuldu. O sırada bile hep birlikte alanı ayağa kaldıracak bir coşkuyla sloganlar atıyorlardı. Hem de devamlı müdahale eden polislerin uyarısına aldırmadan. o an ilk defa duyduğum, "iş, ekmek, özgürlük." bizi yönetenlere söylüyoruz, "işsizliği, yolsuzluğu ve yoksulluğu" ortadan kaldırın. "Babalarımız, annelerimiz sadaka değil emeğinin, alın terinin karşılığını almak istiyorlar," "çalışma kurallarının insan onuruna yakışır ve 8 saat olmasını istiyoruz," gibi taleplerde bulunuyor. İlk kez gördüğüm o kalabalık hep birlikte şarkı, türkü, 1 mayısa özel marş, slogan ve halaylar çekiyorlardı. Korkudan yüreğim fırlayacak gibi olsa da, çok farklı bir coşku yaşamıştım demesi, kadınları da istem dışı coşturmuş, ama sonucu merak ettikleri için de hiç soru sormamışlardı. Derin bir nefesle, gerçi o coşku anlatılmaz, yaşanır. O gün yaşamımın en kötü günü olsa da, alanda gördüğüm kadın, erkek dayanışması, birlikte yaptıkları hak, hukuk mücadelesi. Yani o inanılmaz coşkuya tanık olmak muhteşem bir duyguydu derken gözleri ateş gibi parlıyordu. Evet üzerinden yıllar geçse de o günü ne zaman hatırlasam yüreğim farklı atar, hatta arada bir de o zaman ezberlediğim o marşı söylerim demesi ortamı heyecanlandırmış. O zaman bilmeyenler için söyler misin diye ısrar etmişlerdi. Kırmama adına okusa da, yüzüne yansıyan hüzünle, atılan sloganlardan kaynaklı bizim gruba saldıran polis, gençler direnince şiddet kullanarak hepimizi polis arabasına bindirip sorguya almak için karakola götürdüler demesi kadınların tepkisine neden olmuştu. İşte her şey o karakola gitmemle başladı derken kadınlar gene pür dikkat ona odaklandılar. Birkaç saatlik sorgudan sonra serbest bırakıldık. Eve geldiğimizde tutuklandığımızı duymayan kalmamış. Canım annemin tek derdi babamın kulağına gitmemesi. Beni unutmuş, 10 yaşında ki erkek kardeşim İlker'e eve gidince sakın bunları babana anlatma, yoksa bizi öldürür diyor. Tamam dese de, İlker'e güven olur mu? Ev de ne oluyorsa babama muhbirlik yapıyor, o da karşılığında onu para ile ödüllendiriyor. Para alacak ya. Neyse ikinci gün tatilimiz bitti annem korku içinde yollara düştük. Otobüs garajına geldiğimizde daha otobüsten iner inmez bizi karşılamaya gelen babama, baba biliyor musun? Dün ablam ve dayımın kızlarını 1 Mayıs Bayramına katıldılar diye polisler hapse attılar demez mi derken. Kadınlar söz birliği yapmış gibi, Eee! Baban ne yaptı? Kızmak için bahane arayan babam eve girer, girmez önce anneme, madem sahip olamayacaktın o komünist kardeşinin evine bu çocukları niye götürdün? Kendi çocuklarını komünist yapmış şimdi de benim çocuklarımı mı yoldan çıkaracak. Gelin, gelin diye ısrarla çağırması bunun içinmiş diyerek hem ağza alınmayacak küfürler yaptı, hem de annemin neresine gelirse yoruluncaya kadar vurdu. Sonra bana yönelerek, demek sen de dayının kızları gibi komünist olup devlete karşı çıkacaksın öyle mi? diye vururken zavallı annem beni kurtarmak istedikçe ağzını, burnunu kan içinde bıraktı. Son sözleri kadınların kanını dondurmuştu. Bununla kalsa yine iyi, okulu bahane ederek, baştan beri söylüyorum, kız kısmını okutup da başına bela mı edeceksin? Ama dinleyen kim? Ben sana yapacağımı bilirim dedi ve dünyamı karartan o sözü söyleyiverdi. Bu günden itibaren sana okul yok. sabah erkenden kalkıp sen de işe gideceksin, öyle oturup hazır yemek de yok. Amcana da haber salacağım gelsin seni oğluna baş göz etsin demesini o an sinirinden konuşuyor zannetmiştim, ama dediğini yaptı demesi, kadınların gerçekten okuldan aldı mı? demelerine neden olmuştu. Silmeye yetişemediği göz yaşlarıyla, evet dedi, dayılarım, öğretmenlerim de dahil ikna etmek için kim araya girdiyse hepsini kovdu ve bu kızın başını bağlamak farz oldu dedi. Kısa süre sonra da köyde hayvancılık yapan, üstelikte yıllardır babamla araları kötü olan Ömer amcama haber gönderdi. Kızı oğluna baş, göz etmek istiyorsa hemen gelsin nişan yapsın, birkaç yıl sonra da düğününü yapıp götürsün diye. Amcamın oğlu benden hem 8-10 yaş büyük, hem de küçükken geçirmiş olduğu ateşli hastalıktan dolayı akli dengesi zayıf, onun için askere de almamışlar. Köyde babasının hayvanlarını otlatıyormuş demesi kadınları şoka sokmuş, babanın kesin akli dengesi bozuk, bu nasıl bir intikam demişlerdi. Birgül tekrar söze girmiş. Amcamın da canına minnet, hemen geldi yüzük taktı, iki yıl sonra da hiç toplum içine girmeyen oğluyla evlendirdi. En çok acıyı annemle, ben çektim. O gün, bu gündür aklına ne eserse yapan bir kocayla yaşamımı sürdürmeye çalışıyorum. İşte onun için özel günleri hiç sevmem diyeceğim ama benim konumuma düşmemeleri için kadınların her alanda yerlerini almalarını, gerekirse, başa baş, dişe diş mücadeleleriyle dayanışma için de emeklerine, alın terlerine sahip çıkmalarını isterim. Tamam o gün ben de sizlerle 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramını kutlamak için alanlara geleceğim demesi kadınların hoşuna gitse de, yaşadıklarına inanamamışlardı.