Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı
Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı
16 Mart 1920'de işgal kuvvetleri İstanbul’da bulunan Meclis-i Mebusan'ı basmış ve çalışmalarını tatil etmişti.
Mustafa Kemal aslında Erzurum milletvekili olarak bu meclise katılması gerekiyordu, ne var ki katılmamış, Ankara’da kalmıştı.
Mustafa Kemal, 19 Mart 1920'de yayımladığı bir genelgeyle, ''Ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki verilecek bir Meclisin Ankara'da toplantıya çağrılması ve dağıtılmış olan mebuslardan Ankara'ya gelebileceklerin de bu Meclise katılmalarını'' istedi.
İstanbul’da işgal kuvvetlerinin gece yarısı operasyonunda yakalanmayarak Ankara'ya gelebilen 84 milletvekili bu çağrıya uyarak, Ankara’daki kurulan Meclis’in kuruluş çalışmasında yer aldı.
Büyük Millet Meclisi
Ankara’da 23 Nisan 1920’de eski İttihat-ı Terakki binasında Büyük Millet Meclisi toplanacaktı.
Meclis toplantısının ilk oturumu açılırken, başkanlık divanının arkasında asılı levhada, Kuran-ı Kerim’den Arapça olarak aktarılan ayetin özünde şunu anlatıyordu;
Haydi danışın, görüşün
600 yıllık Osmanlı devlet ve toplum geleneğine, İslam’da yeri müstesna olan halifeliğe ve halifeye rağmen Anadolu ve Kürdistani halkların, aslında Türk milliyetçilerinden oluşan lider kadronun etrafında toplanmasının, bu tür özgün özellikleri atlamayan yaklaşımlarla da ilişkisi vardı.
Müslümanlar, cuma günlerini ‘kutsal dinlenme’ günü kabul ederler. Meclis bu günler hariç, hemen her gün Kurani "Onların işleri aralarında danışma, görüşme (şura) iledir" sözü altında toplanacaktı.
Aralarında Kürt, Türk, Çerkes, Laz vd. halklardan milletvekilleri vardı. Ancak Ermeni ve Rum milletvekillerinin çağrılmaması yeni Türkiye’de siyaseten yerlerinin ne olacağını da faş ediyordu.
Mecliste, milletvekillerinin kılık kıyafetlerinden, mensup oldukları halklara ve milliyetlere, mesleklerine kadar çeşitlilik vardı.
Merkezi ‘kalıba dökme’ hali henüz görünmüyordu. İlkliğin heyecanı ve naifliği hissediliyordu.
Osmanlı halifeliğini ihlal etmeyi geçelim, kurtarma ve koruma üzerine cümle kurma, tutucu Anadolu köylüsünü İstanbul’daki padişahın etkisinden almayı sağlıyordu.
Ama batı değerlerine, halkın özgün özelliklerini gözetme çerçevesinde uyum eğilimi ise açıktı.
DAHA FAZLA OKU
İktidar bloku üzerinde düşünürken, “Osmanlı ecdatları” üzerinde düşünmek… (1)
Kurtuluş Savaşı'nın hazırlanışı üzerine düşünmek... (2)
Son Osmanlı ecdatlarının hali pürmelali ve Sevr Antlaşması (3)
İlk gelişmeler…
Büyük Millet Meclisi, Osmanlı Sultanı’nı reddetti, Sultan’ın haklarına ve yetkilerine son verildi.
Bu minvalde Meclis, siyasi/toplumsal otoritenin en üst organı oldu.
Meclisi fesih etme yetkisi hiçbir kuruma ve iktidar gücüne verilmedi.
Yabancı diplomatik temsileri kabul etme yetkisi Meclis başkanına tanındı.
Meclis, Hükûmeti atama yetkisini üzerine aldı. Bakanlar bireysel olarak meclise karşı sorumlu idi.
Büyük Millet Meclisi başından itibaren Cumhuriyetçi bir nitelikte oldu.
‘Meclis başından itibaren Cumhuriyetçiydi’ ancak, yapısı itibarıyla farklı görüşlerde vardı. Halifeliği koruma bunların başta geleniydi.
Ülkenin ‘zor zamanlardan geçtiği’ argümanı birçok şeyin üstünün örtülmesini ya da zamana bırakılmasını sağlıyor, çatışma potansiyelini bir biçimde dengeliyordu.
Ancak…
Öncesinde çeşitli nedenlerle bu topraklara gelmiş, bu coğrafyanın kültürüne yabancı olmayan batılı yazarlar, gazeteciler, siyasetçiler vb. arasında yönetim biçimi ile ilgili derece farklılıklarıyla pek bir görüş ayrılığı yoktu.
Onlarda ‘Doğu'yu ancak Sultanlar, diktatörler yönetebilir’ biçiminde oryantalist bir görüş egemendi.
Gerçek miydi bu, onu zaman gösterecekti.
Ancak Ankara’da çok halklı Büyük Millet Meclisi kurulmuştu.
Kurtuluştaki çeşitlilik, kuruluşta sürecekmiydi?
Kurtuluş Savaşı ile ilgili anlaşılırdı, ancak Meclis Hükümetinin liderleri de aynı kişilerdi ve generallerdi.
Mustafa Kemal, Meclis Başkanı ve Başkomutandı. Aynı anda bu iki temel görevi üstelik olağanüstü yetkilerle üstlenme hali parlamentolar tarihinde pek görülmüş bir şey değildi.
Refet Bele İçişleri Bakanlığı, İsmet İnönü Genel Kurmay Başkanlığı, Ali Fuat Cebesoy Umum Kuvayi Milliye komutanlığı, Fevzi Çakmak Millî Müdafaa Vekilli (Millî Savunma Bakanlığı)’na seçildi.
Mustafa Kemal, Cumhuriyet'e vurgu yapıyor, Osmanlı/İttihatçı geçmişine mesafe koyuyorsa da, imparatorluk kültürüyle yetişmiş lider bir ittihatçıydı.
Sadece Mustafa Kemal mi?
Kurtuluş Savaşı'na ve Meclis'in kuruluşuna öncülük yapan lider kadronun hemen hepsi İttihatçı tedrisattan geçmişti.
Bakalım Türk Devlet Sistemi kuruluşu itibarıyla İttihatçı öze mi, yoksa Cumhuriyetçi öze mi uygun kurulacaktı?
Türkiye’nin yapılmış herhalde en demokratik anayasasına ve meclisine biraz daha yakından bakalım…
Devam edecek...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkis