Celalettin Can, Independent Türkçe için Prof. Ahmet Muhtar Çakmak ile konuştu
Celalettin Can, Independent Türkçe için Prof. Ahmet Muhtar Çakmak ile konuştu
Prof. Ahmet Muhtar Çakmak ile gerçekleştirdiğimiz yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) Aydınlanma ile ilişkisine dair söyleşimizin ikinci bölümünü yayımlıyoruz.
- Şimdi Batının virüs salgını ile mücadelede neden görece başarısız olduğu üzerinde durmaya çalışalım.
Baştan belirtmemde fayda var, bence Batı ile Asya ülkeleri (Çin, Japonya, Tayvan, Güney Kore, Singapur ve Hong Kong) arasında virüs salgını ile mücadele konusundaki fark esas olarak, belirttiğim gibi bu Asya ülkelerinin yakın geçmişte başka virüs salgınlarına maruz kalmış olmalarından kaynaklanmaktadır.
Bunun en yakını ve başlıcası SARS olarak bilinen salgındır. Başlarına bu geldiği için korona ortaya çıkar çıkmaz harekete geçtiler.
Batı ise yakın geçmişte bu tür salgınlara maruz kalmadığı için gereken ölçüde tedbirli davranmayı bilemedi.
Tabii ki durum bundan ibaret değil...
Mesela Obama döneminde kurulan ve virüs salgınları ile mücadeleyi amaçlayan merkezi, Trump başkan olur olmaz kapattı. İngiltere'de de Johnson yanlış politikalar uyguladı.
Daha önce söylediğim gibi Murphy bu tür insanların başa geçmesini bu ülkelerin siyasal kültürüne, onu da Aydınlanmaya bağlamaya çalışıyor.
- 300 yıl önce akıl ve bilimin esas olması gerektiği ideali ile yola çıkan bu düşünürlerin nasıl olup da Batı siyasal kültürünün tam tersi bir sonuçla belirlemiş olabileceğini anlamak istiyorum…
Anlamak zor… Kaldı ki Aydınlanmadan günümüze bu şekilde bir bağlantı zaten kurulamaz.
Çünkü Aydınlanmayı, modernizm ve liberalizm izledi. MacIntyre'a göre modernizm ve liberalizm de Aydınlanmanın eseri zaten.
Oysa Aydınlanma konusunda uzman olan saygın bilimciler var ve onların bir kısmı modernitenin Aydınlanmayı neredeyse ortadan kaldırdığını söylüyor.
- Ya liberalizm?
Liberalizmin izlerini bazı Aydınlanma düşünürlerinde bulmak mümkün. Buradan hareketle 'Liberalizmin kaynağı Aydınlanmadır. Trump gibi insanların başa geçmesi de liberalizmin sonucudur. Öyleyse virüs salgınında Batının görece başarısızlığı Aydınlanmanın iflasını gösterir' şeklinde düşünülmüş olabilir.
Ancak liberalizmin izlerini bazı Aydınlanma düşünürlerinde bulmak mümkün dedim; ama buradan hareketle mesela Aydınlanma liberalizmi savunmuştur, diyemeyiz.
Çünkü birçok Aydınlanma düşünürü monarşiyi savunmaya devam etti. İçlerinde krala ve/veya aristokrasiye doğrudan cephe alanlar azınlıktadır bile diyebiliriz.
Yine de Aydınlanmanın bazı düşünürlerinde liberalizmin ilk izleri vardı diyelim. Bundan, Murphy'nin yaptığı gibi, Aydınlanma Trump'un virüs salgını konusunda başarısızlığının nedenidir şeklinde bir sonuç çıkmaz.
- Gelelim Trump'ın koronavirüs ile mücadeledeki tutumunun değerlendirilmesine...
Trump acımasız ve para için her şeyi yapabilecek kapitalisttir. Virüs konusunda da tam bunun gereğini yapıyor. Önemli olan ekonominin işlemesi ve kârlarının gelmesi olduğundan bunun gereklerini yerine getirmeye çalışıyor.
Trump gibi birisini Amerikalılar neden seçiyor ve bir bölümü yalanlarına inanıyor…
Şunu da eklememe müsaade edin. Kovid-19 yeniden ve dünya çapında yükselişe geçti. Ülkeler eve kapanmaya yanaşmıyor.
Bu durum karşısında en riskli grup olan işçilerin taban örgütlenmelerine başladığı söyleniyor. Gerçi bunu söyleyen solcu bir site ve solcuların bu tür şeyleri abartma eğilimi hep vardır. Yine de inşallah bu taban örgütlenmeleri yayılarak bir ağa dönüşür.
Bu arada, yeri gelmişken, tarihteki önemli gelişmeleri bu tür salgınlar üzerinden açıklamaya çalışan yazılar da çıkmaya başladı.
- Bu noktada biraz daha Aydınlanmadan söz edelim. 18'nci yüzyılda yaşayan ve çoğunu ortaokul ve lise ders kitaplarımızdan tanıdığımız Hobbes, Locke, Montesquieu, Hume, Smith, Diderot, Kant gibi düşünürler Aydınlanmanın önde gelen temsilcileri. Rousseau da kimi yazarlara göre Aydınlanmacılara dahil edilir ama kimine göre de edilmez. Konumuzu ilgilendirmediği için bunun üzerinde durmayacağız. Kısaca filozoflar olarak da anılan Aydınlanma düşünürlerinin görüşleri aslında birbirinden, hele bazı konularda oldukça farklıdır. O zaman neden ve nasıl hepsini birden aynı sepete koyuyor ve adına Aydınlanma diyoruz?
Aydınlanma filozoflarının ortak noktası Avrupa'da egemen olan dine dayalı yaşam ve yönetim anlayışına karşı çıkarak akla ve bilime dayalı bir yaşam ve yönetim anlayışını egemen kılmak istemeleridir.
Hemen belirtmek isterim, günümüzde bütün toplumlarda dine dayalı yaşam ve yönetime dönmeyi savunan hareketler ortaya çıktığı için Aydınlanmanın savunulması önem kazanıyor.
Nitekim Murphy'nin yazısında övdüğü ve görüşlerini kullandığı MacIntyre'ın Aydınlanmayı eleştirirken, gelenekler ve toplumsal amaçların ortadan kalkmış olmasından söz ederek aslında dine de işaret etmektedir.
Kaldı ki filozoflar arasında dinin toplumsal düzen için gerekli olduğunu savunanlar (mesela Voltaire) veya gerçek dinin iyi olduğunu ama hurafelerle çarpıtıldığını savunanlar (mesela Pierce) da var.
- Aydınlanma düşünürlerinin önemli bir kısmının monarşi ve aristokrasi ile pek bir derdi olmadığını söylemiştiniz…
Söylemiştim… Çünkü onların derdi yönetenin kral olup olmamasından ziyade eğer kral yönetiyorsa onun aydınlanmış bir kral olmasıdır, yani akla ve bilime dayanarak yönetmesidir.
Mesela Aydınlanmanın sembol isimlerinden Voltaire imparator büyük Frederick'in yakın dostuydu. Çünkü Frederick Voltaire'in yazılarını çok beğeniyordu.
Voltaire ise beyaz adamın üstünlüğünü savunan bir ırkçı idi. Bugün Fransa'da onun heykellerinin kaldırılmasını isteyenler var.
Aslında Aydınlanma düşünürlerinin diğer bazıları da ırkçıydı ve erkek egemenliğini savunuyorlardı. Bu yetmezmiş gibi doğanın insanın emrinde olduğunu düşünmekte idiler.
Aydınlanmanın sembol isimlerinden Locke Liberalizmin kurucu babası sayılıyor.
Ne var ki madalyonun öteki yüzü de var. İnsan haklarını ve özgürlüklerini savunan birçok Aydınlanma düşünürü var. Eşitliği savunan ve hatta yukarıda da değindiğim gibi, Diderot gibi Aristokrasinin toptan kaldırılmasını savunan düşünürler de var.
- Şimdi bu tablo karşısında bugün Aydınlanmayı savunmak, yeniden Aydınlanma demek, Aydınlanmaya dönelim demek ne anlama geliyor?
Jonathan Israel, Türkçe'de de yayımlanan kitabında Radikal Aydınlanma kavramını kullandı (Radikal Aydınlanma ve Modern Demokrasinin kökleri).
Bu şahsen benim işimi görür. Diderot, Condorcet, d'Holbach gibi Aydınlanma düşünürleri eşitliği ve demokrasiyi savundular, monarşiye ve aristokrasiye karşı oldular, ırkçılığı eleştirdiler vb. Biz radikal Aydınlanmayı savunuyoruz der çıkarız işin içinden ama bu sadece kendimizi rahatlatmamızı sağlar.
Çünkü şimdilerde Aydınlanmayı savunmak isteyenler, yeniden Aydınlanma diyenler bir bütün olarak Aydınlanmayı savunuyorlar. Burada bir bütün olarak derken Aydınlanma düşünürleri arasında ayrım yapmadan demek istedim.
Yoksa Monarşiyi savunmak, erkek egemenliğini ve ırkçılığı savunmak, doğayı insanın emrinde bir şey olarak görmek günümüzde olsa olsa faşizan hareketlerin sahiplenebileceği bir şey olabilir.
Dolayısıyla bugün Aydınlanmayı savunmak derken kastedilen hakikat-sonrası olgusunun yaygınlaşması ve dine dönüşü savunanların çoğalması karşısında akıl ve bilimin savunulması anlamına geliyor.
- Geliyor ama bu yeterli mi? Çünkü bize 'işte pek savunduğunuz akıl ve bilimle geldiğimiz yer ekolojik kriz ve virüs salgınlarıdır' dendiğinde ne cevap vereceğiz? Dolayısıyla akla ve bilime dönelim demek artık yeterli mi?
Doğru… Çünkü akıl ve bilim aslında bir araçtır. Akıl ve bilim kimin hizmetinde ise verecekleri sonuçlar ona göre değişir. Ekolojik kriz ve virüs salgınları kapitalist aklın ve bilimin o aklın gerekleri doğrultusunda kullanılmasının sonuçlarıdır.
Bunları atlayarak aydınlanmaya dönelim demenin ne kadar anlamı olur, göreceğiz.
Batı halklarının virüs salgını karşısında bir miktar kayıtsız davrandığını ve mesela eve kapanmaya karşı olduklarını görüyoruz. Bunun kendisinin açıklanabilmesi insanı ve toplumu anlama çabamız bakımından önemli.
Bununla birlikte hükümetler ve devlet başkanları buna çanak tutuyor. Çünkü yukarıda bahsettiğim gibi sermaye çarklar dönsün istiyor.
Eğer yönetimler farklı davransaydı halkın davranışı da bundan etkilenirdi herhalde. Burada Murphy'nin teşhislerinin bir kısmının doğrulandığını görüyoruz.
Son olarak şunu eklemek isterim. Alasdair MacIntyre çok sayıda kitap ve makale yazdı. Onun görüşleri üzerine kitaplar, makaleler, doktora ve master tezleri yazıldı.
Aslında şunu istiyor, şunun koşullarını arıyor:
Bir bütün olarak topluluk için önemli olan konularda topluluğun her üyesinin kolektif karar-alma sürecine katıldığı eşitlikçi bir topluluk tasarlıyor.
Önerileri, itirazları veya argümanları olan tüm topluluk üyelerinin bunları ortaya koyabildiği kurumsallaşmış tartışma biçimleri olmalıdır diyor. Burada politik faaliyet sıradan insanların karar almasıdır, bir uzmanlar faaliyeti değildir.
- Alasdair MacIntyre'ın bu görüşleri Marksizm'le barışık… İşte 'topluluğun her üyesinin kolektif karar-alma sürecine katıldığı eşitlikçi bir topluluk tasarlıyor'… Murphy'nin Asya ülkeleri ile ilgili olarak kendi görüşlerine dayanağı, Alasdair MacIntyre'ın (300 yıl önce yaşanan) Aydınlanma ile ilgili bir kısım görüşlerinde araması bana çelişki gibi geliyor. Biliyorum Murphy'ni eleştirmek içinizden gelmiyor ama bu çelişkiyi ortada bırakmak da içinizden gelmiyor gibi…
Doğru… İçimden gelmiyor… Arada kaldım ama… Murphy'nin bir insanın bazı görüşlerini alıp otoriteye tabiiyetin henüz ağırlığını pek kaybetmediği toplumlardan övgüyle bahsedebilmek için kullanması hoş olmuyor.
Kaldı ki MacIntyre tüm ağır eleştirilerine rağmen liberalizmin kurumlarını, herhalde daha iyi bir alternatif ortalıkta görmediği için, kabul ediyor.
Şimdi böyle bakan bir insanın bazı görüşlerini alıp liberalizmi mahkûm etmek için kullanmak gerçekten hoş olmuyor…
...
Prof. Ahmet Muhtar Çakmak: Şişli Terakki Lisesini ve İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İktisat/Maliye bölümünü bitirdi. Doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde verdi. Şişli Siyasal Bilimler Yüksek Okuluna asistan olarak girdi. Daha sonra
Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğretim üyesi oldu. Üç sene kadar KKTC’deki çeşitli üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2004 yılında Kadir Has ödülünü aldı. Çeşitli kitap, makale ve çevirileri vardır.
Onbirinci Tez dergisi yazı kurulu üyeliği ve DİSK-AR danışmanlığı yaptı. ÖDP kurucularındandır. Bir süre Toplumsal Araştırmalar Vakfı başkanlığında bulundu. Evrensel ve Birgün gazetelerinde ekonomi servisi şefliği ve köşe yazarlığı yaptı.
Britannica ansiklopedisinde editör olarak çalıştı. 78’liler vakfı üyesidir. Emekli olduktan sonra çalışmalarına devam etmektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
©