Binlerce yıl önce geçmişin insanlığın ortak havzasında silik ve karanlık olan bir dönemde toplum sınıflara bölündü. O zamandan bu yana toplumda her zaman bir egemen bir ezilen sınıf oldu.

 

 

 

Binlerce yıl önce geçmişin insanlığın ortak havzasında silik ve karanlık olan bir dönemde toplum sınıflara bölündü. O zamandan bu yana toplumda her zaman bir egemen bir ezilen sınıf oldu. İşte ezen ile ezilenlerin sınıf tarihi bu döneme tarif sınıflar arası tarih olarak günümüze kadar süre gelmiştir. İşçilerin, emekçilerin bugünkü algılar gibi olmasa da o dönemdeki sömürü biçimi de aynen bu anlamını ifade ediyordu.

Kadının, sınıfların ortaya çıkmadan önceki dönemde adaleti temsil eder. Terazi Kadındadır. İktidardır. Ancak kadın iktidarını kaybettiği günden bu güne kadarki süre gelen medeniyet dışı yönetim biçimiyle günümüze kadar süre gelmiştir. Nedir bu? Ezilen toplum içerisinde ezilenidir. Kadın bir köle oldu, sembol olarak köleleşti aynı zamanda. Bu döneme kadar Kadını pazarlarda satanı ne gören ne de bilen vardır. Daha sonraki sınıflı topluma baktığımızda kadını pazarda ve içki mezelerindeki köle olarak günümüze kadar süre geleden ve görüp yaşadıklarımız o dönemden kalmadır.

Kadın iktidarı kaybettiği dönemden günümüze kadar sürmüştür. Bugün koca canavarlar biz Kadınların, Çocukların ve gençlerin karşısında duruyordu. Bunları ezmenin, köleleştirmenin projelerini yapıyor bu, “Medeniyetler.” Adı altına emperyalist-kaptalis denilen canavar bütün bunların sorumlusudur. Bu ismini saydığımız canavarlar ise savaşlar yürüterek yaşamaktalar, ayakta kalmaktalar.

Yürütülen bu savaşlar da savaşın ganimeti olarak kadın ve çocuklar ön planda olduğunu görüyoruz. Savaş Ganimetti aslında her şeyi anlatır. Bütün savaşlarda en büyük acıları kadınların yaşadığı sanırsam anlatmaya gerek yoktur. Kadınlara karşı geliştirilen bu barbarca anlayış, kadınlara taciz, tecavüz ve her türlü insanlık dışı uygulamalar yapılmaktadır. Ortaçağ karanlığında kalan zihniyetlerin pazarda kadın satılmalarını bugün ki zihniyetle bakarsan belki bir anlaşılır yanı ola bilir. O dönemin insan bakışları ve anlayışını, gelişim seyrini anlaşılır ola bilir. Benim için anlaşılmaz ancak genel insanlığın o anki durumuna bakarak; olabilir biliyorum. Bugün şirketlerin yürüttükleri bölgesel savaşlarda kadını pazarda satılmaları insanlık açısından rezil bir durumdur, utanç vericidir. Bunları yapanlar ancak ve ancak insanlıktan nasibini alamayanlardır.

Kimdir bunlar gerçektende insanlık denen bir duygu dünyaların olmadığını görmekteyiz. Sermayedir bunu yapan, para kazanma hırsıdır. Bunlar savaşlarda daha büyük bir zemin bulma fırsatı bulurlar. Bütün bu inişli çıkışlı, tarihsel olayları göz önüne alarak meseleye baktığımızda şunu görmekteyiz; Kadının bu tarihsel rolü; Sınıfların ortaya çıkışından günümüze kadar süre içerisinde kadının var olduğunu görürüz. Ta kölecilik döneminden tutalım da günümüze kadar kadın bu kavgada en önemli görevlerde yer almıştır. Kölecilik dönemlerinde dahi büyük bir fedakârlıklarla yürütülen kadın mücadelesi söz konusudur.

Oradan feodal toplum içerisindeki KÖYLÜ ayaklanmalarına baktığımızda keza kadın yine ön saflarda vardır. Yine tarihin ak sayfalarına not düşen 25 Kasım Mirabel Patria Minevra ‘nın katledişleri karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği gibi 1930 yılında Dominik cumhuriyetinde askeri darbe yapan Rafel Trujillo ülkeyi tam 31 yıl boyunca diktatörlük ile yönetti. 25 Kasım 1960 da Dominik cumhuriyetinde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minevra, Mirabel kardeşler ülkenin siyasal özgürlük için kararlılıkla mücadele ederek Latin Amerika da ki diktatör Rafael Leonidas Tirojillo’ya meydan okudular.

Bu uğurda ülkede yeni bir çığır açan ve verdikleri mücadelenin bedelini ülkenin yönetimi tarafından üç kız kardeş katledilerek hayatlarından oldular. İşte görüldüğü gibi böyle önemli bir günün kazanılması, koca bir diktatör ve rejimine karşı kadınların can kan bedeli mücadelesi sonucu; insanlığa kazanılan bir gündür. Bir başka kıtada verilen bu kavganın hepimiz için olduğunu söylemeye hacet var mı? Emperyalist-kapitalist devletlerin örgütledikleri; Birleşmiş Milletler (BM) gibi kurumlar dahi bu kadın, insanlık kavgasını kabul etmek zorunda kaldılar. BM, 17 Aralık 1999’da 25 Kasım’ı “Kadına yönelik şiddetin” ortadan kalkması için uluslar arası mücadele günü olarak benimsemesine karar vermesi ile o gün bu gündür kadın hareketleri ve örgütleri bu günün önemine uygun kutlamaya çalışırlar. Kadın birçok yönlü saldırı ve şiddetle yüz yüze kalmasındaki neden ve sebepler buradan gelmektedir. Örneğin, boşanmak isteyen kadınlar; çocukların gözü önünde pervasızca katledilmekte, kadını katleden katilin, savunması ise şöyledir, “Namusumu temizledim, hak etti.” Rahatlıkla diye biliyor. Bu canileri Mahkemedeki heyet ise iyi halden cezalarına indirim getirmekte ve çok kısa sürede de dışarıya salıvermektedir. İyi hal dedikleriyse; Takım elbise ve kravattan ibarettir. Bu durum canilerin, o katillerin yeni cinayetlerin yolunu açmaktan öteye gitmemektedir.

Bugün bu saydığımız, hatta çoğunu sayamadığımız şiddetin dozajını ve çeşidini yaşamın her alanında kadınlara yönelik vardır. Bir diğer durum ise sokak da mücadele eden kadınların sorunudur. Bunu dile getirmeden edemeyeceğim; alanlarda sesini yükselden kadınlar dahi kolluk güçleri tarafında sokaklarda acımasızca tekmeleniyor, saçlarından tutarak yerlerde sürükleniyor. Burada vermek istedikleri mesaj bellidir; “Git evinde otur.” demektir kısacası.

Düşlerimizi hayata geçirmeye cüret ettiğimizde büyük kazanımlar elde edeceğimize inanıyorum. Kurulacak yeni bir düzende eşit ve özgür birey yaratmada, sömürü ve baskı tahakkümünü ortadan kaldırmada, başarıp yerini alacağına inanıyorum…

Selam olsun 8 Martı yaratanlara!
Selam olsun 25 Kasım’da tarihe kanat çırpan Mirabel kardeşlere
Selam olsun tarihi yaratan Emekçilere
Selam olsun kazma ile kürekle yürüyenlere.