Geçtiğimiz günlerde, “yüreğin yeterse” dedi ya Cumhurbaşkanı… Yani “cesaretin varsa” dedi. Eşitsiz bir mücadeleye çağrı yaptı adeta. Tüm gücü elinde bulunduranlar, “söz hakkı bile vermedikleri” muhaliflere, “cesaretiniz varsa” diye bir kez daha parmak salladılar.
Asıl cesaret tüm imkansızlıklara karşı, insanlığı, barışı, dostluğu savunmak bence… ve asıl cesaret en büyük acılara karşı direnme cesareti…
Rıdvan’ı 1994 yılında tanıdım. İyi bir insan hakları savunucusu ve siyasetçiydi. Aynı yaşlardaydık, aynı şeylere inanıyor, aynı dünyanın hayallerini kuruyorduk. 1995 yılının Ocak ayında takip edildiği, “yok edilmek” istendiği endişesini bana anlattı. Ve vekâletname çıkarttı. “Seni her gün arayacağım, eğer bir gün aramazsam bil ki başıma bir şey geldi” dedi. Gerçekten de her gün arıyordu. Şubat ayı ortalarında bir gün ondan telefon gelmedi, korktum. Ailesi de endişelenmişti. Ve bir daha Rıdvan’dan hiç haber alamadık.
O günlerde yazdığım bir yazıda, Kürdistan kavramını kullandığımdan hapis cezası almıştım ve ceza kesinleşmişti. Her gün cezaevine girmeyi bekliyordum. Sonradan gelen bilgilere göre, Rıdvan Karakoç da aynı Hasan Ocak gibi işkence ile katledilmiş ve kimsesizler mezarlığına gömülmüştü. Onlara işkence yapan, onları katleden insanlar ailelerine bir haberi bile çok görerek cansız bedenlerini kimsesizler mezarlığına gömmüşlerdi.
Rıdvan 2 Mart’ta öldürülmüş ve Hasan Ocak gibi onun da cansız bedeni Beykoz’da bir ormana bırakılmıştı. Cenazeleri köylüler tarafından bulunmuştu. Ve her ikisi de kimsesizler mezarlığına gömülerek, cenazeye dahi saygısızlık yapılmıştı.
Hasan Ocak’ın ailesi tesadüfen Adli Tıp kayıtlarında Rıdvan Karakoç’un fotoğraflarını görmüş ve böylece aile olaydan haberdar olmuştu.
Ailesi Rıdvan’ın cansız bedenini 3 Haziran’da teslim alırken, ben artık Bayrampaşa Cezaevi’ne konulmuştum. Her an içimde hissettim o acıyı. Rıdvan’ın yanında olamadığım için çok üzüldüm. Ve ne yazık ki Rıdvan’ın yakınları da, bu acıya direniş cesaretine mahkûm bırakıldılar.
( Kaynak: https://yeniyasamgazetesi2.com/acilara-direnmek/ )
“Yüreğiniz yeterse” diyorlar ya, bizim yüreğimiz ne acılara yetti!