Geçtiğimiz hafta sonu, Diyarbakır Tabip Odası tarafından düzenlenen, uzun yıllardır verilen “Barış ve Dostluk Ödülü”nü almak için Diyarbakır’a gittim. Ben her Diyarbakır’a ayak bastığımda her zaman aklıma gelen Vedat abi olur.
Vedat Aydın yani. Vedat abi ile yollarımız kesiştiğinde yıl 1990’dı. Henüz yeni bir avukatım ve İHD’de görev almıştım. Vedat abi hem kararlı bir insan hakları savunucusu hem de çevresindeki herkes tarafından çok sevilen neşeli bir insandı.
İHD’nin 1990 Genel Kurul’unda, Kürtçe konuşma yapmış ve bu duruma tahammül edemeyen “devlet aklı” onu tutuklamış ve daha sonra da katletme emrini vermişti.
Vedat abi 5 Temmuz 1991 günü evinden, ailesinin gözleri önünden gözaltına alındı. 7 Temmuz günü bedeni lime lime edilmiş şekilde öldürülmüş olarak bulundu. Onu katledenler, doymamıştı kötülüğe. Cenaze töreninde de 11 kişi katledildi, çok sayıda insan yaralandı. Vedat abi öldürüldükten sonra evlerine eşi Şükran’ın ifadesini almaya gelen kişi ‘Susurluk kazasında’ ölen polis şefi Hüseyin Kocadağ’dı. Kocadağ, alenen orada hepimizi açıktan tehdit etmişti. Bütün bunlar olup biterken İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’dı.
Şu anki İçişleri Bakanı yani biz insan hak savunucularına “Canı çıkacasılar” diyebilen Süleyman Soylu. Bir zamanlar Mehmet Ağar’ın Süleyman Soylu için “Çocuğum gibi severim” dediğini hatırlıyorum.
Mehmet Ağar AKP döneminde çete suçlusu olarak yargılandı ve cezaevinde yattı. Aynı Mehmet Ağar bugün iktidarın, ‘başköşede oturttuğu’ isimlerden biri, aynı Tansu Çiller gibi.
Diyarbakır’da bir kez daha bunları düşündüm. Sanki Vedat abi gülen gözleriyle bana bakıyordu. Ve diyordu ki; “Bak kızım, devlette devamlılık esastır.”
Gerçekten, canımızın çıkmasını istemeye devam ediyorlar.
Canım Vedat abi, evet devlette devamlılık esastır ama insan hakları mücadelesinde de devamlılık esas..
Bu savaş, iyilikle kötülüğün mücadelesi gibi bir şey...