İnsan Seyit Rıza’nın dönemin iktidarı için söylediği sözleri anımsamadan edemiyor. “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu…”
Elbette despot iktidarı durdurmak gerekirdi. Bu zulme, hukuksuzluğa, işsizliğe, yağmaya, yoksulluğa, savaş politikalarına, adil olmayan düzene son vermeliydi.
Ancak olmadı. Üstesinden gelinemedi. Hilelerle baş edilemedi.
İnsan Seyit Rıza’nın dönemin iktidarı için söylediği sözleri anımsamadan edemiyor. “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu…”
Ancak onca hileye rağmen birkaç puanı aşmayan bir farkla gasbedilmiş bir irade olduğunu görüyoruz. Toplumsal devrim iddiasında olanlar için bunun mücadelenin bir evresi olduğu rahatlıkla kabul edilecektir. “Seçim ve sandık ötesi bir şeydir bu” diyeceğiz ve mücadele sürecek.
Dolayısıyla kaybedilen seçimdir ancak kazanılmış olanlarla, çıkarılmış sonuçlarla daha büyük hedeflere yürümek pekala olasıdır. Zira diz çökmeyen milyonlarca işçi, emekçi var. Direnmekten bir an olsun vazgeçmeyen Kürt halkı, kadınlar, gençler var. Ve iradesi birçok nedenle gasbedilmiş olan, bugün iktidarın yanında görünen ve esas olarak geleceği muhalefet cephesindeki sınıf kardeşleriyle, daha iyi bir yaşam diyerek mücadele eden emek, barış ve demokrasi güçleriyle olan milyonlar var.
Karamsar olmaya gerek yok. İyimserlik de değil gerekli olan; zor bir süreçten geçiyoruz ancak mücadele sürüyor.
Geride kalan sadece bir safhasıdır mücadelenin…
Tüm bilinç bulanıklığı yaratma çabasına rağmen halk için söylenebilecek olan yine Seyit Rıza’nın idamdan önce söylediği sözlerdir; “Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.”
Zira halk direnç gösterdi, iradesini ortaya koydu. Milyonlar mevcudu değiştirmek için seferber oldu ve bugün bir nebze keyifsizlik olsa da bu aşılarak yoluna koyulacaktır. Ancak çıkarılmış dersler olmalı…
Çünkü otoriter yönetimi yenmek daha güçlü bir halk hareketini gerektiriyordu ve hem iktidarın baskısı hem de burjuva muhalefetin çizdiği sınırların aşılamamasından dolayı başarılamayanı görmek gerek. Sandıkla sınırlanmış bir muhalefet aşılamadı ve üzerinde durulması gereken burasıdır. Muhalefetin esas gövdesini teşkil eden Millet İttifakı; işçi ve emekçiler, Kürt halkı, kadınlar, gençler, aydınlar için güven verici olamadı. İktidar seçeneği olarak sunulanlar demokratik bir alternatif değildi. Cumhur İttifakının çektiği alana sürüklendi ve Kürt halkı, demokrasi güçleri için endişe verici yaklaşımlar sergilendi.
Buna rağmen iktidarın karşısında Türkiye halkları, işçi ve emekçiler güçlü bir irade gösterdi, ancak ne yazık ki halkın iradesinin siyaset pazarında eritildiği bir gerçek var orta yerde.
Demokratik güçler için söylenebilecek şey ise yetersiz kaldıklarıdır. Her ne kadar “Seçimlerle sınırlı olmayan ittifak” söylemi sıkça tekrarlansa da öncesinde ete kemiğe bürünmüş güçlü bir alternatif yaratılamadı. Demokratik bir gelecek için organize olunamadı. Burjuva düzen partilerinin belirlediği sınırlar içindeki ufuk aşılarak yeni bir alternatif yaratılamadı. İktidar doğru tarif edilmesine rağmen tarife uygun bir mücadele hattı sergilenemedi. Gerçek anlamda bir muhalefetin olmayışı, halk iradesinin demokratik bir kanala yönlendirilememiş olması, sorunun iki burjuva kliğin iktidar ve ana muhalefetin belirlediği çerçeve içerinde dönüp dolaşıyor olması dönemin handikabıydı ve bu aşılamadı.
Elbette uzun değerlendirmelere yapılacak. Yapmak gerek. Doğru sonuçlara varmak için kapsamlı platformlara, samimi atmosfere, hatalardan ders çıkarıldığını gösteren gelişmelere ve bunların yeni yola yönlendirilmesine ihtiyaç var. Ancak her şeyden önce demokratik bir seçim değildi ve iktidar bir kez daha halk iradesini türlü oyunlarla gasbetmiş oldu.
Erdoğan’ın üçüncü defa aday olmasından başlayan hukuksuzluk, bakanların istifa etmeden aday olmalarıyla sınırlı değil. Cumhurbaşkanı olarak devletin tüm olanakları ve kurumları partinin yeniden iktidarı gasbetmesi üzerinde kuruluydu. Tepeden tırnağa dizayn edilmiş bir iktidar
O halde bu mücadele sürecek.
Umutsuzluğa ve karamsarlığa yer yok.
Derslerle doluysa yaşam ve son birkaç ay oldukça önemli gelişmelere tanıklık etmiş ise ve biz de içinde yer aldıysak tüm bu olup bitenin ve sürüklenen değil, irade göstererek değiştirme çabası içinde olmuşsak ve yetersiz kalmışsak ve varılamamış ise o dönemsel hedefe, o halde sağlam dersler çıkararak silkelenip yürünecektir bu yol…
Elbette bugün daha zor koşullarda sürecek mücadele, şimdiden görülüyor her şey. Ve eğer sandıkla sınırlı olmayan bir şey ise varılacak yolu temizleyen mücadele, o halde o yol önümüzde duruyor.
İktidarın hedefi haline gelmiş olan Gazeteci Çiğdem Toker’in söylediklerini biz de tekrarlayalım; “Demokrasi sandıktan ibaret değildir. Demokratik protestoları kriminalize etmememiz lazım” Bu hem bir gerçeği ifade etmek açısından gerekli hem de bu söylenenler bir suç ise o sözleri biz de söylüyoruz ve o suçun ortağıyız!