Bugün 1 Haziran 2023. Bu ülkede bir direniş ve bedelini ödeme takvimi vardır. Öncekileri saymazsam yüz yıllık bir tarih bu. İzleyenler bilir; 52 yıl önce bu ülkede bugün öğlen “13. ajansı” için radyolarının başında olanlar, Nurhak Dağlarında, “31 Mayıs günü, silahlı kuvvetlerimizin anarşitlerle giriştiği müsademe sonucunda üç anarşist ölü ele geçirilmiştir”. Sonra adları sayılır: Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan. Türkiye’nin dört bir yanına yayılan bir şivan kopar. Zulümden korkup yanında duramasa bile yüreği yanar bu ülkenin halklarının, türkü yakılır hemen:
Dört bir yana haber salsam
Öldü desem inanır mı
Dağlar bana geri verin
Kadir’imi Sinan’ımı
Jandarma kurşunu çaldı
Canını teninden aldı
Nurhak’ a abide kaldı
Dağlar aldı selamını
Nurhak sana güneş doğmaz
Uçan kuşlar yuva kurmaz
Dökülen kan yerde kalmaz
Soracağız hesabını
Böyle kalır sanma devran
Yola devam eder kervan
Öldü Sinan doğdu Sinan
Omuzladı silahını...
Sonrakileri de benzer ağıtlarla bağrına basacaktı emekçi halkımız.
1971, 12 Mart askeri faşist darbesi bir muhtırayla geldiğinde, kendi gerekçesini gerçekleştirmeye koyuldu. O gerekçe; memlekette “sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi aştı”. Halk diline tercümesi; halk uyanmış, eyleme geçmiş, her tarafta bu düzeni yıkmaya girişmiştir. Tez elden bu gelişmenin önü kesilmelidir. Apoletlerinin gücüne güvenen generaller, meclisli hükümeti bir sille ile yerinden uzaklaştırıp hemen silahlı kuvvetlerini her yere saldılar. İlk işleri “yılanın başını ezmek”ti. Mayıs ayı bu nedenle bile kanlı ay olmuştur öteden beri. İşte Sinan’lar böyle bir faşist politikanın eseri katledildiler. Cumhuriyetin 50. yılı bile olmamıştı daha. Sinan babası Adnan Cemgil, oğlunun cenazesini almaya gittiğinde, çevrede toplananlara mealen şöyle diyecekti: “Benim oğlum ve arkadaşları sizler için bu yolu seçtiler. Onlar bu memleketin kalburüstü gençleriydi. Parlak gelecekleri vardı. Ama sizi seçtiler. Bu ölümü sizlerin geleceğini kurtarmak için göze aldılar, devrimciydiler. Biz anasıyla birlikte onunla gurur duyuyoruz.”
O gün öğlen 13 ajansını dinleyen başka bir devrimciden söz edeceğim; İbrahim Kaypakkaya. O gün, devrim yapmak iddiasıyla legal dergicilikten kopup yeni bir yeraltı partisinin DABK(Kürdistan) komitesini kurmak amacıyla geldiği Antep’te bir çay bahçesinde yol arkadaşıyla ajans haberini duyar. Üzüntüyle kıvranırlar ilkin. Bir an sonra İbrahim, başını kaldırır ve şöyle der: “Şimdi iki gerilla birliğin olacaktı, onlarla bir- iki kasabaya girip halka bu kanlı katliamı anlatacak, devrim propagandası yapacaktın. Sonrada dağlara çekilecektin.” Yanındaki arkadaşı(ki bu anıyı aktaran da kendisdir), bu “ayakları havada rüyaya” kızar o gün. Kaypakka’ya ise aylar içinde Dersim’i merkez seçip ve gerilla savaşı “hazırlığı” başlatacak, yenii bir parti-ordu ile süreci karşılamayı seçecekti. Bizzat ilk yaptığı eylemi, Sinan’ları ihbar ettiğini öğrendiği muhtarı sorgulamak ve infaz Onun da, “baş olma” hali nedeniyle ölümüne karar veridi elbet. Devlet elinde işkencecilere boyun eğmeyen Kaypakkaya, halkın belleğine işkencede “ser verip sır vermeyen yiğit” olarak yerleşti, ki bu,ı devrimci hareketin tarihine yeni bir mihenk taşı döşemekti: “Biz komünistler siyasi düşüncelerimizi hiçbir yerde saklamayız. Ama örgütsel ilişkilerimizi, bize yardım eden taraftarlarımızı asla ifşa etmeyiz. Bana gösterdiğiniz kişileri tanımam, işkenceyle elde ettiğiniz ifadelerini de reddediyorum. Ben devrimciyim, devrim için çalışıyorum.”
Onun bu tutumundan sonra 1973 yılı, 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece İbrahim’i katlettiler. Sinan’lar, Mahir’ler başlayıp Deniz’lerle devam eden, devlete ve düzene başkaldırının tarihini yazan 71 Devrimci Hareketi’nin lider kadrosunun katli İbrahim’le tamama erdirildi.
İbrahim’in Antep’te bir çay bahçesinde “ayakları havada rüyası” ise 11 yıl sonra iki Kürt gerilla Birliği tarafından gerçeğe dönüştü! Hem de 12 askeri faşist yönetiminin kuş uçurtmadığı zamanda, Kürdistan’ın iki kasabasında, alnın çatına kurşun atar gibi. Oradan itibaren çok büyük bir Kürt ulusal özgürlük hareketi doğdu, Kaypakka’nın birçok devrimci öngörüsü gerçekleşti.
Che’nin büyük öngörüsüdür; Gerçekçi ol, imkansızı(gibi görüneni) iste!
Şimdi zaman 2023 yılı. Sinan’ların 52, İbrahim’in katledilişinden ise 50 yıl sonra 21 Mayıs günü yapılan sempozyumda konuşmacıydım. 50 yıl sonra gördüm ki, direnişler tarihi hala büyük dersleriyle kendilerini konuşturuyorlar! 50 yıl sonra, iki seçim turu arasında bir solukta, Kaypakkaya’nın mücadele çizgisinin kendi zamanını çok aşan, sonraki yolları açan (Cumhuriyet’in resmi ideolojisi Kemalizm’den kopuş ve Kürt ulusal sorununda inkar ve imhayı reddederek başladığı) fikirleri ve değeri daha iyi anlaşılmaya başlanmış. On yıllarca sürmüş “Kaypakkaya sessizliği” kırılmış, onu görmeyen gözler, düşünmeyen akıllar görür, düşünür olmaya girişmişler. Öteden beri Kaypakkaya’yı güncel kılan temellerle, yenilenen yanlarını buluşturabilmek çok önemliydi, gördüm ki bu daha geniş çevrelerde anlaşılır gelmiş.
İki seçim turu arasında somutlaşan, yüzyıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin inkar ve imha siyaseti kadar emek düşmanı ve kadın düşmanı halinin nereye evrileceği savaşı, güçlerin dağılımına göre yeni bir durağa erdi. Türkçü ve restorasyoncu Kemalist gelenek, neoliberal burjuva ve Kürt düşmanı gerici faşist cenahla kurduğu Millet İttifakı, Kürt Halkının, devrimci, sosyalist hareketin onca desteğine rağmen “tek adam rejimi”ni yıkamadı. Öteden beri, Osmanlı’ya dönüş için uğraşırken, “perde arası” dedikleri cumhuriyeti, 2.yüzyılın İslamcı-Türkçü faşist haline tam anlamıyla dönüştürmek üzere ele aldılar. Tabii Osmanlının oyunlarını, yalan ve iftiranalarını, hile araçlarını, neoliberal kapitalizmin teknoloji silahlarını seçimde olduğu gibi, kullanmaya devam edecekler.
Türk ve Müslüman halk artık çok daha keskin bir yol ayrımında; ya çeşitli milliyetlerden ve inançlardan toplumla birlikte eşit hak temelli yeni demokratik bir cumhuriyet mücadelesinde bütün “öteki” direniş odaklarıyla buluşacak ya da yeni İslamcı faşist iktidar gücünün elinde şiddete dayalı sultanlık- halifelik karanlığına gömülecek. Zira tarihin bu devresinde sadece Kürt sorunu, Alevi sorunu... yok. En şiddeti giyinik haliyle Türk ve bağnazlığın kucağına düşmüş İslamcı sorunu da var!
Tabii burada belirleyici yerde duran öncülerin pozisyonu hala geçerlidir. 71 Devrimci Başkaldırısı’nın etkisi ve gölgesi halindeki 50 yıllık sol sosyalist, demokratik Batı merkezli hareket ve halk kitleleri de aynı yol ayrımında. Ya 21 yüzyılı doğru okuyacak, onun ışığında hakiki devrimcileşecek ve son on yıldır, Kürt özgürlük hareketinin 40 yıllık mücadeleyle açtığı “3. yol-yeni yaşam” çizgisiyle hakiki birlik sağlayacak ve oradan sosyalizm ufkunu görecek yeni yollar açmaya yönelecek ya da olduğu kadarını da kaybedecek.
Niye böyle söylüyorum? 20 yüzyılın devrimcilik tarzı taklidi miadını çoktan doldurdu. Ek olarak; artık herkes biliyor ki, dünyada ve Türkiye’de sol ve sosyalizm kaybeder ve dağılırken Kürt özgürlük hareketi kırk beş yıl önce ayrı yoldan giderek büyük bir ulusal devrim ve beraberinde Kadın Devrimi yarattı. Bu devrimleri devrimden saymayanlar hala çok ama gerçek şu ki; iki devrimin ürünlerini yıllardır hep birlikte yiyoruz. Hep birlikte gelişmeye katkımız ise çok sınırlı. İki turlu seçim zamanında gördük ki, bir de bu emeğin üzerinde “Türk kalmak isteyenlerin primi”ne kapılanlarımız çıktı. HDP, Yeşil Sol gibi yaratımların yanında, Emek ve Özgürlük İttifakı gibi bir değeri, değerler bütünü ve atılımı haline getirme enerjisi gösteremedik, her şey erozyona uğramış gibi. Nereye ait olursak olalım tüketim öne geçmiş durumda. Kemalist restorasyocular ve Kemalist kitleler derekesinde iç hesaplaşma çizgisine kayan değil, devrimci kavganın kurallarıyla mücadeleyi yeniden rayına sokan, yapısal hastalıkları kovan çizgisine sıkıca sarılarak, sarsılarak, hakiki yenilenerek...Saha da az çok çalışmışlar bile birikmiş, bizi sıradanlaştırmış yükleri gördü, utandı. CHP başta gelmek üzere Restorasyoncu cenahın temsil ettiği halk kitlelerinin canlanması, eskiden kopuşması da buna bağlı.
1 Haziran 2023, 52. ölümsüzlük yıllarında onları saygıyla sevgiyle anmaya devam edelim. 30 Mart’lar, 6 Mayıs’lar 18 Mayıslar gibi. Bugün eminim çok yerde Sinan’lar aynı sevgi, saygı ve minnetle anılacaklardır.