HDP’nin- şimdi HEDP’nin ortaya koyduğu yerel yönetimler için halkı, tüm ezilenleri, tüm toplum kesimlerini ortaklaştıracak eşit hak temelli çoğullukçu modeldir.
Dün sabah haberlerini izliyorum. Çürümüş ve kriz içinde debelenen düzenin siyasi sözcüleri olmayacak sözler söylemeye devam ediyor. Hepsine ayrı ayrı bir şeyler söylemek mümkün ama şimdi burada bir kanadı seçeceğim. Meral Akşener bu. Türkçü Turancı faşizmin eski militanı yeni sözcüsü. Bu haftanın grup toplantısında ittifak siyasetini kılıçtan geçirmiş yine. Bir süredir o siyaset sayesinde parlamentoya girdiğini unutturup diyete benzetmişti. Şimdi söz yükseltmiş; ittifak siyaseti, himayeciliktir. Partiye, CHP’nin adaylarını seçtirme mevzi yapmayacağız da demişti. Oysa, yaptığı, Türkçü “sosyal demokrasi” nin sırtına binerek kazandığı bütün mevzileri, Nazi İmparatorluğunun kuruluşunda olduğu gibi AKP-Saray iktidarına transfer edebilmek için bas bas bağırıyor. Bütün o bağırtıların altındaki esas gerçek bu; kontra devlet sistemi ona Cumhurbaşkanı seçimlerinde ne olursa olsun Kemal Kılıçdaroğlu'nun önünü kesme görevi vermişti. Ön kesme girişiminin esas nedenini hepimiz biliyoruz; Kürt halkıyla özellikle Batı'nın Türk halkının ve demokrasi güçlerinin buluşmasını engellemekti. Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği, orada işe yarar bir akıl bulandırıcı olarak kullanışlı bir argümandı, o kadar. 1. turda bunun için tiyatro sahnesinin baş çığırtkanı Akşener'in sesiydi. O ses kendi toplum vicdanında bile ters tepti, onu bitiren bir sele dönüşürdü.
Kontra devlet güçleri 2. turda öncü görevi Akşener'in kan kardeşi Ümit Özdağ'a verdi. Ola ki o vicdan Kılıçdaroğlu ile birlikte Kürt- Türk halklarının ortak rüzgarını devletin tepesine taşır da, orada kuşatmayı ilk anda sağlam tutalım, dediler. Özdağ'ı Kılıçdaroğlu'na destek diye yaptırdıkları gizli protokol tam da bu demekti. Toplum vicdanı ve birliği daha seçim öncesi kırılmaya öyle başladı. Kontra düzenin, faşist ana ittifakın ilk zaferleri bu oldu; Kürt düşmanlığı üzerinden prim toplamak. 1993’te Sivas Alevi kırımını ve arkasından Kürtlere karşı girişilen kirli savaş konseptini hatırlayalım; Alevilerle Kürtlerin birleşmesine karşı nasıl da vahşi bir ihtar çekmeydi; Ey Alevi, düzenimin sınırlarını taşayım deme!” İkinci turda yeniden Erdoğan'a tüm toplumu mahkum ettirerek ikinci zaferi kazandılar. Almanya’da Cumhurbaşkanı Hindenburg’a Hitler'i Şansölye seçtirildiği darbeyle nasıl da benziyor !
Yerel seçimler faşist iktidarı her yere yayamanın bu süreçteki son etabı. Parçalanmış haliyle burjuva siyaset sahnesinde aynı taktikleri, aktörlerin kimini değiştirerek uygulamaya başladılar. Yine baş aktör Akşener. İttifak siyasetine küfür ederek bütün büyük kentleri yeniden AKP-MH-Saray iktidarına teslim etmeye uğraşıyor. Tabii o da bu siyasetin öncü çığırtkanı. Kendi toplum vicdanı bile isyan ederken o daha da sertleşiyor. Burada da hedef aynı; bütün büyük kentlerde halkların ortaklaşmasının panzehirini yaymak. Batının büyük kentlerini böylece mevcut iktidar kanalına akıtmak. Eh o durumda nasılsa Kürt kentlerinin bütün Kürt yerel yönetimlerine atanacak kayyumlar ceptedir. Yani kontra devlet planı budur. Akşener’in tiyatrosu da bunun sahnelenmesinden ibarettir. Seçimlere kadar bu senaryo daha başka hangi biçimleri alacak, hangi aktörleri içerecek bilemeyiz ama şu an Akşener rolünün ve misyonunun bilincinde.
Peki her seferinde faşizmi ve gericiliği sırtlarında taşımış sosyal demokratlar farkında mı tiyatronun? Ya da farkındalarsa, bu gidişata dur deme cesaretine hiç olmazsa bir kova su taşıyabilecekler mi? Kongre, değişim derken başa gelen Özel ekibi günlerce Akşener’in peşinden koştular, şirinlik gösterileriyle CHP’yi, aslında CHP’de toplanan halkı yeniden Akşener’in İYİP’i ile yürümeye hazırladılar. Hepsinin ana hedefi Kürtlerin alanını daraltmak, insiyatifini kırmak. Akşener’in zılgıtıyla karşılaştıklarından sonra bile iltifatlarını kesmeksizin “ittifakı halka yayacaklarını” buyurdular. Bu aslında faşist İYİP’le iktidara yürüme çizgisinin iflasından başka bir anlama gelmez.
Burada çeşitli sorular sorarak, emekçilerin önlerini görme olanaklarını artırabilmeliyiz? Batının Türk halkı, gerçekten demokratik yerel yönetimler istiyorlarsa kendisine yedirilen Kürt düşmanlığı ya da bölücülük korkusundan silkinip kurtulmaya cesaret edecek mi? Sabah akşam Erdoğan’a, Saray saltanatına beddua eden Türk sosyal demokrat büyük kalabalıklar, vicdan sızısı içindekiler, partileri CHP örgütünü gerçeğe çekecek atılımcılığı gösterebilecekler mi? Değişim denilen rüzgar nereye doğru esecek? Emekçilerin her gün yoksullaştığı, ekonomik kazanımlarının devlet eliyle sermayeye ve Kürtlerle savaşa çekildiği zamanın sorunlarının birbiriyle bağını kuracak çalışmalara varlar mı, solcu, hatta sosyalistiz diyen CHP’liler? İYİP yağcılığı ve yandaşlığı yapanlar Alevi ve Kürt kardeşlerine yakılacak ateşlere teşne olmamak için ne yapacaklar? Yerel yönetimlerin Saray’daki adamın iki dudağı arasında kimseye bolluk ve bereket, huzur ve mutluluk getirmediğini birbirine anlatmakla değişim olmaz. Asıl yerel yönetimlerin halkçı, sosyal çözümlerin yönetim merkezi, halkın kendi oyuna ve kararına sahip çıktığı alanlar olarak var etmek nasıl mümkün olacak.
Bunun cevabı öteden beri HDP’nin- şimdi HEDP’nin ortaya koyduğu yerel yönetimler için halkı, tüm ezilenleri, tüm toplum kesimlerini ortaklaştıracak eşit hak temelli çoğullukçu modeldir. Yaşamı bütün alanlarıyla birlikte ele alan halkçı siyaset, emekçilerin dünyasının yürüyeceği bugünkü konjonktürde yürüyeceği tek yoldur.
Demokratik, eşit adil, ekolojik, bölüşümcü, laik ve kadın özgürlükçü bir dünya istemiyor muyuz? HEDEP’in; TİP ve diğer demokratik partilerin bütün güç ve enerjisiyle topluma bu gerçekliğin sorgulanıp değiştirici güçler oluşturacak düzeyde yerel yönetim seçimleri çalışması yapması gerekir. Bir de şu bakımdan unutmamalıyız tarihi; Almanya’da Naziler de, Türkçü faşizm de, ırkçılık ve Kürde karşı şovenizm, bölücülük teraneleriyle “sosyal demokrasi” denen güçlerin sırtına binerek, önyargılar denizi zihinleri felç ederek yaptılar bütün o caniyane planları ve onların elleriyle gerçekleştirdiler, kendi ellerini hiç ateşe değdirmediler. Halkları, inançları birbirine düşürecek zeminler yarattılar hep. Başarılarını da böyle kazandılar. Bugün Türkiye’de toplum ortadan ikiye bölünmüş durumda. Sonra bizim de olduğumuz toplum kesimleri adeta deprem bölgeleri gibi karşıtlık, felaket üreten fay hatlarına bölünmüş durumda. Bunların bir yansıması siyasal, örgütsel bölünmüşlüklerin yarattığı gerilimleri eklemeliyiz. Bence, yerel seçimler sahasında HEDEP ve bütün sol, sosyalist demokratik güçlerin görevi en çok burada yoğunlaşmalı, faşist darbeciler, kayyumcular, şeriatçı eğitim ve öldüren sağlık düzeni, emekçiyi her saat yeniden yeniden yoksullaştıran süreçleri püskürtmenin yolu buradan açılabilir. Şunu da diyeyim; gelin birlik olalım canlar, demek, birleşik örgütler kurmak yetmiyor görüldüğü üzere; bütün bunları önyargılardan küçük hesaplara hapsedilmiş, Kürtlerden, Kürt siyasi hareketinden korkutularak koparılmış halklar denizine açmak, anlatmak, ikna etmek gerek. Tam anlamıyla; bugün seçimlerde çalışmayı, bizim cenah toplumla müzakere yürütme olarak gerçekleştirmeli. Birleşik dönüştürücülük yürüyeceğimiz yolu kısaltma şansını böyle yakalayabiliriz diye düşünüyorum; sebebi de tarihsel deneyimler ve yapılamayanların ezici olumsuz sonuçları..