Eski yılı geride bırakıp yeni yılı karşılarken bir değerlendirme ya da mesaj söz konusu ediliyorsa, insan ister istemez atalardan kalmış tortuların belki de en bedbaht, en kara öngörüsünü hatırlıyor; gelen gideni aratırmış! Aman aratmasın, deyişinizi duyar gibiyim. Hiç şüpheniz olmasın ben de aynı dilekteyim ama... Bir de aması var işte bunun.
Şöyle eski saymaya hazırlandığımız 2022’ye kabaca göz atmayı göze alırsak, öyle kötü sahnelerle karşılaşıyoruz ki, gel de kara öngörülere saplanma.
2022 bir felaketler zinciri oldu, bizi de halkaları yapıp hepimizi çevirdi durdu. Hani zinciri can bedeli parçalamaya girişen öz parçalarımız, hayatın uslanmaz dinamikleri olmasa, ilk gününde hepimizi boğup mezarlardan ibaret memleket manzarasıyla eğlenecek, salyalı ağızlarla kahkahalarını patlatacaklardı. Öyle bir hırsla geldiler üzerimize.
2022 malum, milyonlarca işçi ve emekçi, kol ya da kafa gücüyle çalışanlar, emekliler, öğrenciler, emeği zaten anılmayan evdeki ve dışarının en ucuz işçisi olan kadınlar için zam denen felaketle açıldı. Paranın iflası denen enflasyon canavarı hayatlarımıza pençelerini geçirdi. Çarşı pazar, gaz elektrik faturaları derken iflahımız kesildi. Okullar, yurtlar ücretlerindeki katlanma ile öğrencilerini açıkta bıraktı. Ev kirası denen mülk sahipliği rantı tam bir idam ilmeğine dönüştü. Milyonlar oturdukları evlerden sokağa atılır hale geldi. Konutun bir hak olmaktan çıktığı, kapitalist sistem tarafından gasp edildiği bundan daha iyi nasıl anlatılırdı ki.
Bankaların karları 5’e 10’a katlanıp, rekor üstüne rekor kırarken, devlet tükenen çiftçiye, borçlanarak borç ödemeye mecbur bıraktı. Emperyalist ekonominin para örgütü İMF’liği içeride de devlet bakanlık ve hırsız bankalar yürütür oldu. “Açız, maaşımıza zam istiyoruz” diyen emekliye, “sen bir mermi kaç para biliyor musun” diyen Cumhurbaşkanı gördük. Sonra da “şahsının kabinesinde” bir bakan; “teröre karşı” günlük maliyeti bile yüz -bin milyon dolarları bulan operasyonları mazeret kaleminden saydı. Dünyanın başka ülkelerinde de diktatörlük rejimlerinin savaşa, devlet şiddetine bütün kaynaklarını aktardıkları olmuştur muhakkak ama bu kadar yüzsüzce açıklamalar duyulmamış olmalı. Son gol de, açlık sınırının altındaki “Asgari Ücret” le geldi tüm emekçilere. Asgari ücret, asgari yaşama mahkumsunuz demek istediler. Sermaye sınıfı ile iktidar bloku zaten 2023 bütçesiyle “bütün toplumsal gelir, bütün kaynaklar bize, sağda solda bekamız için sürdürdüğümüz savaşa” demişlerdi. O bütçenin hepi topu üç kalemi vardı; örtülü -örtüsüzüyle Savaş, Saray ve Diyanet!
Yıl içinde Kürd halkına kesilen zulüm ve yok sayma faturasını saymak bile mümkün değil. İçeride -dışarıda Kürde karşı “beka” korku safrası kustu durdu iktidar bloku. Bütün toplumu bu safrayla zehirlemeye çalıştı. Güney, Kuzey, Batı Kürt toprakları İktidar blokunun “beka” toprakları oldu ve devlet silahlı güçleri buralarda kanlı ve “milli” işler kotardı, Efrin’in zeytinlerini bile çaldı; adına da “terörü önleme” dedi. Topluma zokayı yutturmaya çalıştı. İtiraz edene hain yaftasını astı. Hak, hukuk sesleri bile duyulmasın diye sokaklar polisten barikatlarla tutuldu.
Aslında bu son devre savaşları içeride ve dışarıda 7 yıldır böyle sürüyor; Kuzey Suriye, Güney Kürdistan ve tabii Kuzey kimyasal silahların da kullanıldığı çok kirli birer savaş alanı. Bütün kaynaklar oraya aktarılıyor. Gerçekleri dile getiren gazeteciler hapiste. Araştırma isteyen adli tıp uzmanı Şebnem(Korur Fincancı) Hoca hapiste. HDP’li milletvekilleri, belediye eş başkanları, çalışanları ve yöneticileri 7 yıldır hapiste. Hapishanelerden sadece bu yıl 87 cenaze çıktı, hepsi de Kürd’dü. 28 Şubatçı generaller hapisteyken, biri ölürken ortalığı ayağa kaldıranlar, 87 Kürdü duymazdan geliyor. Kürd halkının önderi, savaş esiri Öcalan 23 yıldır İmralı özel tecrit mekanında, 23 aydır kendisinden haber alınamıyor! CPT adlı uluslararası kurum ziyaret ettiği İmralı’da ne gördüğünü açıklamıyor. Yargı, İktidar’ın elinde, adalet bakanlığının çıtı çıkmıyor ve önünde vekiller bu kara tecritin kalması için nöbet tutmak zorunda kalıyor! Emine Şenyaşar’in adalet arayışı 5. yılına giriyor! Katillerin vekili Meclis’te konuşmaya devam ediyor ama Emine Şenyaşar’ı duymayan makamlar ona soruşturma üzerine soruşturma açıyor. Roboskililerin adalet arayışı 11. yılında. Şimdi tecrit ve adaletsizlik her yere yayıldı.
Ve yeni yıla beş kala rejimin namluları, Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nini hedefe aldı, üç Kürdü öldürdü, üç Kürdü yaraladı. Ahmet Kaya’yı bir daha öldürmeye kalktı, en başta da, Kürd’le barış yok demek istedi. HDP kumpas davalarıyla başlayan sürecin sonuna gelindi, artık kapatılma ipi çekilmek üzere.
Hangi birini sayalım, zulüm taşlarının?
Sosyalistler, demokratlar, sendikacılar, akademisyenler, doktorlar ve daha nice toplum kesimi üzerinden tutuklamaların, gözaltıların arkası gelmedi. Bir gecede İstanbul Sözleşmesi’den, kendisini çoktan imparator ilan etmiş şahsın imzasıyla çıkıldı. Kadın katilleri, erkek adli makamlarla el ele yüzlerce kadını canından ve özgürlüğünden etti. Şimdi de başörtüsünü bahanesiyle kadınları yeniden yeniden erkek egemenliğinin çatlamış duvarlarına sokmaya, ezilen cinsel kimlikleri tümden yasa ve toplum yaşamından atmayı anayasaya sokup dayatıyor. Boğaziçi Üniversitesi’e el koydu iktidar! Tabib, Mimar-Mühendis odalarına, İnsan Hakları örgütlerine diş bileyen iktidar bloku, artık saldırı dalgalarıyla geliyor üstlerine. GEZİ davası cezaları bir daha onandı son gün. Kavala ağır müebbetlik, yatıyor Silivri’de. Son dakikada Alevileri ve Aleviliği Devlet ve Diyanet mimberi altına çekmek üzere torba yasaya doldurdu.
2015’ten bu yana (2019’da yenilediği) kayyum yoluyla Diyarbakır, Van, Mardin, Ağrı ve birçok ilçe belediyesini işgal altında tutuyordu, şimdi İstanbul’u yutmak için atakta İktidar. CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, ardından, Belediye Başkanı İmamoğlu’na kesilen ceza ve açılan yeni soruşturmalar, 2022’nin en son eylemlerinden. 2023 başlıyor ve eğer seçime kadar “işler iyi giderse” İzmir, Ankara, Mersin hatta Adana’ya niye saldırmasınlar ki?
Sokak artık sadece Kürt illerinde değil, en büyük metropol meydanları dahil yasak, hem de ses çıkarmak isteyen herkese. Kürde bulaşmayan ama hakkı yendiğinde itiraz sesi yükselten ya da direnen bütün kesimler hem de şiddetle pay almaya başladı bu zalim süreçten. “Susma, sustukça sıra sana gelecek”, boşuna edilmiş söz değildir.
Geçtiğimiz günlerde Ertuğrul Kürkçü hatırlattı, Mao’nun ünlü sözünü: İktidar namlunun ucundadır. Bugünkü faşist iktidar bloku(AKP-MHP ve diğerleri), son bir yılda gemi azıya almış şekilde iktidarını namlunun ucuyla sürdürüyor; hem içeride hem dışarıda! Çünkü 2023’ü hem seçim zaferi hem de İslam-Türk İmparatorluğu zaferi olarak kutlamak istiyor. Özün özeti bu. 7 yıllık savaşta önündeki en büyük engelleri HDP ve devrimci, örgütlü emek cephesini temizlemeye çalıştı, şimdi temizlik hedefini CHP ile başlayıp 6’lı masaya yaymaya, dağıtmaya çalışıyor. Seçim zamanı şiddetlenecek savaşa süreceği itleri- bitleri var. Başlarında Soylusu var. IŞİD’i, SADAT’ları var. SİHA ve İHA’ları, polis asker helikopterlerini sadece Kürtlere karşı kullanmıyorlar, artık her yere yaydılar. Emekçi semtlere onlarla gidiyorlar, demokratik siyasetin kapılarına koçbaşı balyozlarla, çelik yelekli rambolarla dayanıyorlar. İşkenceyi sokağa ve bastıkları evlere taşıdılar.
Tek cümleyle; 2022 bir zulüm ve savaş yılı olarak yaşandı. Şu anda daha da açık şekilde faşist blok sivil asker tam tekmil yeni iktidar yılına değil sadece, yeni yüzyıla namluyla yürüyor. Karşısında toplumun yüzde 70-80 var. Namlunun ucunda bu kadar nüfus, kadın -erkek cinsiyet kimlikli, dil-din-inanç, örgüt, dernek ve partileriyle, ittifak bloklarıyla, örgütlü ya da örgütsüz. Onların elleri de armut toplamıyor elbet. Direniyorlar, umut ediyor, kapıları zorluyorlar, hakları için nöbete, greve, her çeşit eyleme duruyorlar; en önemlisi, giderek büyüyor direniş sahası ve safları. Yalana tok, ekmeğe aç karınlar, evsiz ve sokaksız, asgari yaşam planlarına karşı durmayı öğreniyor.
Sonuç: Bize çıkarılan zulüm ve soygun bilançoları önümüzde, bize doğrultulan namlular da önümüzde ya da arkamızda. Yüzde 70’in-80’in talepleri de ortada: Hak ve adalet, Barış, eşitlik ve özgürlük, Asgari değil, insan onuruna yakışır bir yaşam düzeni ve düzeyi, Kadına şiddete, cinayetlere, erkek yargıya son, Parasız eğitim ve sağlık ve diğerleri...
2023’ün yani yeni yılın eskiyi mi aratacağı yoksa yepyeni bir dünya mı olacağı, yüzde 70-80’in ne yapacağına, nasıl yapacağına bağlı. Gelenin gideni kovması umudu da ne konuşup nasıl eyleyeceğine de diyebiliriz. Yüzde 70-80’e karşı kıyasıya bir savaş seyrinde giden bu dinci faşist süreci nasıl tersine çevireceğiz? Bir şeyi hiç unutmamak lazım; 1. hak verilmez alınır! 2. Sadece kendi derdiyle uğraşan da derdine derman bulamaz! Tek bir yol var; üçüncü yol, bütün ezilenlerin dertlerini ve davalarını birleştiren 3. yol, yeni yaşam yolu.
Yeni yıl, sadece yeni yıl demek değil çoktandır. Yeni yüzyıl demek! Eski ve yeni yıl karşılaşması da eski, zulme kesmiş, çözülmüş ve çökmüş yüzyıl ile demokratik, halkçı, özgürlük, eşitlik, hak ve adalet temelli yeni yüzyıl demek. Çevremize bakınca yeni yüzyıl müjdelerini de görebiliriz. Aylardır Molla diktatörlüğüne karşı saçlarından bayraklarla yürüyen kadınlar ve tüm ezilenler; Rojova’da uluslararası aktörleriyle Türk devletinin her çeşit şiddetine karşı kadın devrimi ve yeni yaşam modeli direniyor. Türkiye de yıllardır direnen EYT’liler kazandı, bu iktidarın seçim rüşveti değil, direnen haklının kazanımıdır. Sendika ve yaşam hakkı için direnen işçiler hetr yerde kazanıyor. Kadınlar direniyor; aydınlar, meslek grupları, Boğaziçi, doğa kıyımına karşı başta kadın köylüler direniyor. Öğrenciler direniyor, Kürd halkın boylu boyunca direnişte. Onur direniyor, umut da öyle...
2023 demokrasi ve özgürlük, eşit ve halkçı bir yüzyıla açılsın!
Bu dileklerle tüm kalem arkadaşlarımın ve okurlarımızın yeni yılı kutlu olsun.