Bilindiği gibi ne “Camide bira iştiler” yalanı ne Kabataş uydurması ne de Gezi’yi kriminalize etme çabaları amacına ulaştı.
Öncelikle belirtilmesi gereken Gezi’nin demokratik bir halk direnişi olduğudur. Parkın ranta sunulmasına, doğanın talanına karşı verilmiş bir hak mücadelesidir. Halkın, milyonların direnişini hiçbir çaba kirletemez, cezalandıramaz.
Ne verilmiş hukuksuz mahkeme kararı ne Yargıtay onayı bu gerçeği değiştirmeye yeter.
Ancak Gezi için söylenmiş her söz, verilmiş her karar, alınmış her tutum iktidar ile halk arasındaki bir tavırdır. Haklı ile haksız karşısında alınmış bir tutumdur. Yargıtay kararı ile gördüğümüz de budur. Dolayısıyla mahkemelerin kararı, halkın, milyonların iradesini yok sayan, Saray’ın dikte ettiği yaklaşımı onaylamaya yönelik olduğu sürece vicdanlarda mahkum olacaktır.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 1 Kasım 2017’den beri tutuklu olan Osman Kavala’ya verilmiş olan ağırlaştırılmış müebbet hapsi onadı. TİP Hatay Milletvekili seçilen ve hâlâ hapiste tutulan Can Atalay ile Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’ya verilen 18’er yıl hapis cezaları da onanırken Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkında verilen 18’er yıl hapis cezaları bozuldu.
Hukuksuz bir karar. Vicdansız, adaletsiz. Bu karar utançtır. Ve aynı zamanda iktidarın boynuna asılmış bir madalyadır. İktidarın Gezi’ye ilişkin söylediklerini onaylamak anlamına gelen bir karar verildi. Ve bu karar doğal olarak büyük halk tepkisiyle karşılandı. Bu tepki devam edecek ve hak ve hukuk, adalet tecelli edinceye kadar bu mücadele sürecek...
Yargıtay kararında olması gereken delillerden söz etmesiydi. Hiçbir delil yokken verilen bu cezalar ve onanan karar siyasi iktidarın iradesi karşısında alınan yargı tavrına işaret etmiyorsa nedir! Yargılanan ve delilsiz, dayanaksız suçlamalarla cezalandırılan tüm “sanık”ların beraat etmesi gerekirdi. Olmadı. Yargı hakkında bir kez daha kara kara düşünmemiz gerektiğini görmüş olduk. Ancak siyasi iktidarın söylemi ve onun etkisi altında kalmış hiçbir karar adil değildir ve tarih bunu yazacaktır. Tarihe geçmiş Dreyfus davası gibi çokça karar var, Gezi davası onun bir versiyonu olarak tarihe geçecektir. Ancak bir “yargılama yanılması” olarak değil, siyasi bir karar olarak tarihte yer alacaktır.
Bilindiği gibi ne “Camide bira iştiler” yalanı ne Kabataş uydurması ne de Gezi’yi kriminalize etme çabaları amacına ulaştı. Yargıda süren hukuksuzluk da direnişin milyonların zihninde ve gelecek tasavvurunda yok edilmesine yetmeyecek.
Zira Gezi, milyonların yaşama, doğaya, geleceğine sahip çıkma iradesidir. Verilen her karar iktidarın halka karşı tutumu olarak tarihe geçiyor. Katledilen Ali İsmail’in ve diğer halk çocuklarının ölümünün, polis şiddetine, yüzlerce sakat kalan gencin yaşlının uğradığı işkencenin onaylanması anlamına gelen hiçbir yargı kararı halkların vicdanında yer bulamaz.
İktidarın, yargı üzerinde tahakküm kurduğunun dünyanın gözleri önünde yaşandığını birlikte gördüğümüz bu süreçte verilen hiçbir karar hukuku değil, adil değil, doğru değil ve kabul edilmez. Verilen mahkeme kararı hukuksuzdu, Yargıtay, bunu kısmen düzeltse de verdiği onamalarla sürdürmüş oldu.
Ve Gezi, yeni dönemin sürmekte olan direnişi olarak yaşıyor. Akbelen’de yaşıyor, Kaz Dağları’ndan Cerattepe’ye sürdü, sürüyor. Antalya’da “Kanun Hükmü” belgeseline uygulanan hukuksuzluğa, sansüre karşı süren direnişte yaşıyor. Gezi, devasa bir karşı koyuş, bir mücadele manifestosuydu ve toplumsal bir hafıza oluşturmuş halde yaşamaya devam ediyor.
Milyonlar kendi iradeleriyle meydana çıktılar. Bir telkin, bir yönlendirme, bir hazırlık olmadan binlerin iktidarın nobranlığı karşısında toplandığı ve on binlerin hızla harekete geçtiği, milyonların birlikte ağaçlara sarıldığı, doğaya sahip çıktığı, özgürlük şarkıları söylediği, halaya durduğu ve yeni bir gelecek özlemiyle hareket ettiği bir direniş olarak derslerle doludur. Gezi, kendi yolunu bulan ancak tamamına erdirilemeyen bir direniş olduğundan dolayı sorgulanmalı, tartışılmalı, dersler çıkarılmalı, iktidarın bu denli üzerinde durduğu kirletmek için uğraştığı direnişin politik saflardaki etkisine bir kez daha bakmalı... Gezi, bir toplumsal direnişin nelere kadir olduğunun göstergesidir. Özgün bir direniş olarak üzerinde daha çok düşünmeyi, daha çok tartışmayı gerekli kılıyor. Direnişin ele alınışı, içinde yer alış ve hedefine vardırılmasında her siyasi çevrenin çıkarması gereken sonuçlar hâlâ var.
Her dilden, her inançtan, her cinsten, her düşünceden halk güçlerinin birliğinin ifadesi olarak şekillenen Gezi direnişi, döneme damgasını vururken, geleceğin yönünü ve sitemin çürüyen karakterini de göstermiştir. Yürünecek yol bellidir...