CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hedef tahtasına oturtulmuş bulunuyor. Nedeni TSK’nin hukuk dışı uygulamalarını dile getirmiş olması.
Tanrıkulu’yu CHP arenaya attı ve ırkçı şoven güçler dört koldan harekete geçti. Ne yazık ki CHP’nin içinde Tanrıkulu’ya destek ve onu hedefe koyanlara karşı ortaya çıkmış bir tepki de yok…
Böyle olunca Erdoğan ‘Gereğinin yapılması’ için talimat verdi ve harekete geçildi.
Kendi iktidarlarını pekiştirmek için TSK’ye demediğini bırakmayan, bir dönemin genelkurmay başkanı dahil olmak üzere, ordunun üst kademesindeki generalleri, yüzlerce subayı hapse dolduran, hapisteyken ölümlerine neden olan, kimini intihara sürükleyen AKP iktidarı değilmiş gibi şimdi TSK’nin hukuk dışı uygulamalarını dile getirdi diye Sezgin Tanrıkulu linçle karşı karşıya.
TSK’nin hak ihlallerinde bulunduğu sır değil. JİTEM’in cinayetleri saymakla bitmez. Kürt coğrafyasında işlenmiş onca hak ihlali var. Yargıya intikal ettirilmeyenler bir yana, yargı üzerindeki asker ve iktidar baskısına rağmen TSK mensupları hakkında açılmış onca dava, verilmiş çok sayıda mahkumiyet kararı var. AİHM ve AYM kararları var. Bunları yok saymak, gerçekleri dile getirenleri “Ordumuza dil uzatmak” suçlamasıyla “Göz bebeğimiz TSK’ye söz söyletmeyiz” diyerek hedefe koymak ancak riyakarlıkla izah edilebilir.
Görünen o ki, yine bir seçim öncesindeyiz ve iktidarıyla, düzen muhalefetiyle bir kez daha Kürtler üzerinden, demokratik güçler üzerinden ırkçı ve şoven bir kazan kaynatılacak ve milliyetçilik yarışına girilecek.
TV100’de katıldığı yayında TSK’nin hak ihlallerini eleştirmiş olan CHP Milletvekili Tanrıkulu, “TSK’nin yaptığı her şey eleştiriden azade değil. Biz milletvekiliyiz bunları sorgularız” diyor. Her yurttaşın yapması gereken budur. Ordu, polis ya da bir başka kurum, kim olursa olsun eleştiriden azade değildir. Ancak tek adam yönetiminde ağzını açanı polise, askerle, yargıyla, hapisle korkutan bir iktidar var ve bir milletvekili olarak Tanrıkulu’nun karşı karşıya kaldığı da budur. Bir kez daha “vatan, millet, bayrak, ezan, ordu” üzerinden milliyetçilik ve dincilik yapılacak. Kürt halkına karşı süren hukuksuzluk “vatan, millet” edebiyatı ile gizlenecek. Hukuksuzluk, şiddet, adaletsizlik, savaş politikaları olağan sayılacak…
Oysa sadece biri, dosyası açılmamış, yargıya intikal ettirilmemiş, üzeri kapatılmış olan 28 Aralık 2011 gecesi, Şırnak’ın Uludere ilçesi Roboskî köyü sınırında TSK’ye ait F-16 uçaklarıyla gerçekleştirilen katliam bile çok şey anlatmıyor mu? 19’u çocuk, 34 yoksul Kürt köylüsü öldürülmüştü. Erdoğan yönetimi köylülere “kan parası” vermeyi teklif etmiş köylüler kabul etmemişti. Emine Erdoğan köye gitmiş, gözyaşları dökmüş, başsağlığı dilemişti. CHP’li vekiller, genelkurmay başkanı ve savunma bakanı hakkında suç duyurusunda bulunmuş, Kılıçdaroğlu, “Roboskî ile helalleşeceğiz” demişti.
Tarihin sayfalarını çevirdiğimizde TSK mensupları eliyle işlenmiş çok sayıda hukuksuzluk çıkar karşımıza. ’90’lı yıllardaki köy boşaltmalar, köy yakmalar, işkenceler, ölümler, rutin hale gelmiş, insan kanını donduran uygulamalar var.
Tanrıkulu, haklı olarak; “Bu Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi 12 Eylül’de faşist darbeyi yapan?” diye soruyor. 12 Eylül darbesini lanetlemeyen siyasi parti ve lider kaldı mı? Darbeci generaller için göstermelik de olsa davalar açılmadı mı? Beş darbeci general için “cuntacı”, “faşist”, “katil” demeyen kaldı mı?
Peki, iktidara gelmek için demokrasiden dem vuran, “askeri vesayet” için demediğini bırakmayan aynı Erdoğan değil miydi? Darbelere lanet okuyanlar, 28 Şubat’ı, iktidara gelmek için, 15 Temmuz’u iktidarını tahkim etmek için kullanan, TSK’nin en tepesindeki generalleri hedefe koyan, hapse dolduran bu iktidar değil miydi?
Ayrıca Türkiye bir askeri darbeler ülkesi… Hukuksuzluklar, işkenceler, idamlar, cinayetler darbeleri gerçekleştiren TSK eliyle işlenmedi mi? Erdoğan ve ortakları seçim meydanlarında demokrasiyi savunup darbecilere demediğini bırakmazken yalan mı söylüyordu!
’61 darbesi, ’71, 12 Mart, 12 Eylül faşist darbeleri ve arkasından gelen süreçte yaşananları TSK yapmadı mı? ABD’de “Bizim çocuklar başardı” diyerek sevinen CIA direktörü TSK’yi kastetmemiş miydi? O darbeci ‘çocuklar’ mı göz bebeğiniz!
21 yıldır iktidarda olan ve her anayasa değişikliği ile daha otoriter bir yönetim kuran Erdoğan bugün hala “12 Eylül faşist anayasasını değiştirmek”ten söz ederken darbeyi gerçekleştiren TSK’ye ve başındaki generallere “göz bebeğimiz” mi demiş oluyor.
Tanrıkulu, aynı televizyon programında “Bu ordu değil mi 15 Temmuz’da darbe girişimi yapan, köyleri yakan... Onlarca faili meçhul cinayet, benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hale gelen...” diyor.
Yalan mı?
Ancak Tanrıkulu yalnız değil. Önceki gün onlarca kurum destek açıklaması yaptı. Ve demokratım, devrimciyim, sosyalistim, komünistim diyen herkes, her çevre şovenizm sınavıyla karşı karşıya…