FANATİZME DAİR
Doksanlı yılların sonuydu, henüz ortaokul öğrencisiyken futbola taparcasına ilgi duyuyordum. Koyu taraftarı olduğum Beşiktaş’ın bütün maçlarını, deftere not eder ve futbolcularını özel hayatları dahil her detayıyla takip ederdim. Hatta kendi çapımızda organize ettiğimiz maçlara çıkarken afili olsun diye beyaz atlete ayakkabı boyasıyla on numara yazıp, üstüne de sevdiğimiz futbolcunun adını yazardık. (Yoksulluğun gözü kör olsun☺). Dönemin modası ise maç esnasında topla buluştuğumuz an tuttuğumuz takımın en favori oyuncusuyla özdeşleşip adeta spiker gibi (Sergen gidiyor, Topun arkasında Hagi,golün adı Jay Jay Okochaa vb.) bağırarak oyuna heyecan katmamızdı. Yani kısacası takımlarımıza biat eden birer taşralı müritlerdik. Hiç unutmam, o yıllarda tanımadığım iki öğrencinin kendi aralarında futbol ile ilgili olan koyu sohbetine kulak kabartırken, Fenerli olduğunu söyleyen çocuğun Beşiktaş'a sövdüğünü duyunca sorgusuz sualsiz mevzuya dahil olup kavga etmişliğim vardır. Kavgayı zor bela ayıran ve her defasında ekmeksporlu olduğunu belirten okulda görevli hizmetlinin; (Ki halen şu ekmeksporun hangi ligte oynadığını bilmem) "Çocuklar, onlar orda futboldan kazandığı parayla eğlenirken siz de sebepsiz kavga ediyorsunuz" sözü nedendir bilmem yıllarca belleğimin orta yerine çakılı kaldı. Çoğunlukla Marks Amcayı okumadan yaşatan, işçi sınıfının kederli yüreğinden savrulan bu anonim özdeyiş, yıllar yılı dağarcığımın kuş uçmaz, kervan geçmez yerinde çürümeye yüz tutarken, üniversite yıllarındaki yoğun okumalar sayesinde tekrar bilince çıkmıştı. Bilince çıkan basit ve sıradan özdeyişin, heybesinde görünenden çok daha fazlasını taşıdığını görmek ve ekmeksporlu amcanın, sınıfsal adaletsizliğin ötesinde, benliğimizi çürük ve bencil bir öfke sarmalında kemiren fanatizm histerisine vurgusunu, yıllar sonra algılamak, geçte olsa yüzümdeki ekşiye bal sürmüştü.
Bağnaz aşırılıkla beslenen fanatizm, çağın en etkili ve en tehlikeli silahıdır. Çoğumuz tanımadığımız bilmediğimiz insanlara ya da fikirlere karşı amansız öfke kusarız. Bu öfkenin haklılığını temellendirmek için de amansız mücadele ederiz hatta bu mücadelemizin fiziksel şiddete dönüşmesinden de kaçınmayacak kadar gözü kara davranırız. Zaten bu durum ile ilgili Eric Hoffer Keskin inançlılar adlı kitabında şöyle bir saptama yapar; "Fanatizmden şiddet doğduğu ne kadar doğruysa, şiddetin de fanatizm doğurduğu muhtemelen o kadar doğrudur." Fanatizmin körleştiren, şiddeti kutsayan ve özgünlükleri yadsıyan yapısı, toplumsal kutuplaşmayı beraberinde getirir. Toplumsal kutuplaşma otoriter-totaliter rejimler yaratır, otoriter-totaliter rejimler de toplumun şah damarına kene gibi yapışıp yaşama dair bütün umut ve hayalleri iştahla emer.
Peki kısaca şiddet aygıtlarıyla güçlü bir bağ kuran Fanatizm nedir, hangi topluluklarda yaşam bulur ve nasıl engellenebilir? Acaba François Voltaire'nin dediği gibi batıl inanç ve bilgisizlikten beslenen bir hastalık mıdır, yoksa Rousseau'nun dediği gibi; cani ve bir o kadar zalim olsa da fanatizm, insan kalbini güçlendiren, ölümden korkmamasını sağlayan, insana olağanüstü bir enerji veren ve sadece en yüce faziletlere sahip olmak için akıllıca yönlendirilmesi gereken büyük ve güçlü bir tutku mudur? Biraz incelendiği zaman farklı gibi görünen bu iki tanımlamanın da öz olarak aynı noktada buluştuğu görülür.
Fanatizmin, ne yazık ki bilinç düzeyi düşük topluluklarda daha hızlı yaşam bulduğu saptanmıştır. Bunun İdeolojik yaklaşımlar, yoksulluk, inançlar, geleneksel yaşam biçimleri gibi birden fazla etmeni vardır.Panzehri de toplumsal bilincin kollektif bir tarzda örgütlülüğünde saklıdır.
…Umutla kalın…