Ver mehteri, ver coşkuyu, ayağını denk almayana sal korkuyu! Hıfzı Süha Ölçer Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar! Her başa gelenin gideni mumla arattığı, eskimiş masallarla utanmadan sıkılmadan göz boyadığı, garip gurebanın anasını ağlattığı, tek çare olarak tahta yapışıp kaldığı ve dahi üç kuruşluk cihan saadeti içün kargaşa üstüne kargaşa yarattığı memleket ahvâli ile hemhal olmaktan içimiz karardı, yediğimiz içtiğimiz zehir zıkkım oldu, kalbimiz ruhumuz kederle doldu. Kime nasıl dert yanacağımız hususunda kararsız kaldık, memleket aşkı ile döndük birer şaşkına, a cancağızlarım! Ortalık yangın yerine dönmüş iken, yangına körükle gidenlerin ellerine bayağı fırsatlar geçmiş iken, yerimizde nasıl rahat oturalım, kime ne şekilde selama duralım, mabadı nasıl sağlama alalım diye hepten çıkmaza girdik.
Ver mehteri, ver coşkuyu, ayağını denk almayana sal korkuyu!
Hıfzı Süha Ölçer
Merhaba, ehlen ve sehlen ey canlar ve dahi cânanlar!
Her başa gelenin gideni mumla arattığı, eskimiş masallarla utanmadan sıkılmadan göz boyadığı, garip gurebanın anasını ağlattığı, tek çare olarak tahta yapışıp kaldığı ve dahi üç kuruşluk cihan saadeti içün kargaşa üstüne kargaşa yarattığı memleket ahvâli ile hemhal olmaktan içimiz karardı, yediğimiz içtiğimiz zehir zıkkım oldu, kalbimiz ruhumuz kederle doldu. Kime nasıl dert yanacağımız hususunda kararsız kaldık, memleket aşkı ile döndük birer şaşkına, a cancağızlarım!
Ortalık yangın yerine dönmüş iken, yangına körükle gidenlerin ellerine bayağı fırsatlar geçmiş iken, yerimizde nasıl rahat oturalım, kime ne şekilde selama duralım, mabadı nasıl sağlama alalım diye hepten çıkmaza girdik.
Henüz yolun başında ona buna mavi boncuk dağıtıp, oyun içinde oyunlar oynayarak eninde sonunda oyuna getirdiklerimizle güle oynaya birlikte mesafe aldığımız günler geride kaldı. Artık öyle bir yola koyulduk ve dahi öyle bir işe soyunduk ki; rüzgârgülü gibi fırfır dönsen bir türlü, dönmesen bir türlü; güpegündüz işlenen haltları gece olup örtsen bir türlü, örtmesen bir türlü; yüzün dahi kızarmadan yalana dolana başvursan bir türlü, başvurmasan bir türlü; ta baştan beri bu bozuk nizama itirazım var diyenin anasından emdiği sütü burnundan getirtsen bir türlü, getirtmesen bir türlü, ey ihvanlar!
Koynumuzda besleyip de bilahare ısırmaya kalkınca derhal başını ezip bir kenara atıverdiğimiz yılanların haddinin hesabının olmadığı, gülenin ağlayana galebe çaldığı, alttakilerin boş yere umutlar bağladığı, her Allah diyenin kendine göre bir yol tutturup bilcümle ahaliyi ayakta uyuttuğu, yağma ve ganimetin havada uçuştuğu bir istikamet üzere koşar adım ilerlemekteyiz. İşbu hercümerç içerisinde içi bomboş ve dahi çürümüş kalmış hayallerden ibaret bir yola baş koyup da, başlarındaki çobanın peşinden kuzu kuzu sürüklenenlerin istikametini tersine çevirerek; bir düzine güzelliklerin olduğu, doğruluk ve de hikmetle dolu dümdüz yolu gösteren, gel sen de aramıza katıl diyenlere, emir'ül mü'minin sözünü dinlemeyenlere aşkolsun gayri!
İşbu kutlu ve de kurtlarla, sırtlanlarla dolu yolda, aslan postuna bürünmüş çakalların gösterdiği bu uğurda göğsünü gere gere siper etmek, öl deyince ölmek, vur deyince vurmak, işi bilenin kılıcı kuşananın ardından mal mal nal toplamak, her kula nasip olmayan bir meziyettir.
Binâenaleyh, ona buna aldırmadan, saltanat ortadan kalkmadan, baldırı çıplak ahalinin yakasından düşmeden; besmele, hamdele ve salvele ile hazineyi tamtakır kuru bakır soyup soğana çevirme fırsatını tepmeden önümüze bakmalı; eskiden çevirdiğimiz dolaplara, o günlerden kalma hesaplara takılıp kalmamalıyız. Devran bu devrandır, maazallah ayağımız bir kayar ise, halimiz pek yamandır, ey ehli iman!
Bir sineğin bile nasıl kanat çırpacağına dair fikirler serdedip, memleketin tek tek bütün mes'elelerini ele alarak cılkını çıkartan hünkârımıza düşman kesilen bazı cıvıklar, yerli ve millî nizamın kök salmasına mani, cüretkâr ve dahi manidar çıkışları ile tepeleri attırıp, tozu dumana katıyorlar. Ne nizama ne hizaya aldıran, Uzun Sultan hazretlerine yerli yersiz başkaldıran, tutup hakkı hukuku öne çıkaran birtakım tiplerin gayretkeşlikleri hudut tanımaz oldu.
Memleket sathında her biri birinden farklı kulların kafalarını kaşıyarak durup tefekkür etmelerine sebep olan işbu nazları çekilmez, hüküm-ferma dinlemezler; cümle âlemin dikkat-i nazariyesini üzerimize celbetmek suretiyle, sarayın ve dahi her mezhep ve meşrepten olup, tırnağı uzadıkça tıyneti değişen kapıkullarının, ulemanın, ümeranın, uyutanın, dayatanın, çalanın, çırpanın, yağmalayanın; velhasıl, her kılığa bürünen puştun, zorbanın, alçağın, yandaşın, yalakanın; zalimin zulmüne göz yumaraktan, haksızlığa, adaletsizliğe çanak tutan alayının geleceğini tehlikeye atıyorlar.
Edebiyat ve dahi fikriyatta hüner sahibi olup, iş biat etmeye gelince sivri dilleri epeyce uzayan münevver görünümü altındaki san'atçı müsveddeleri, saltanat ve dahi hilafete gayz ve garez içerisindeki bilumum kalem erbabı, biricik vazifeleri hünkârımızın âli menfaat ve maslahatını gözetmek olan kadı efendilerin huzuruna çıkıversinler de alsınlar boylarının ölçüsünü.
Mamafih, açlık ve sopa ile sindirile sindirile sindirim sistemi laçka olan ahalinin kayıtsız şartsız, ölçüsüz tartısız desteğini arkasına alarak ayakta durmasını ve dahi kendisine itibar etmeyen memleketin yarısını pekâlâ alt etmesini bilen velinimetimiz hünkârımız, işbu kısır döngüye bir son verme niyetindeki üç beş akıllıya haddini bildirmeyecek de, baklava börekle mi besleyecek?
Bre densizler! Sizlerin her yanı san'atçı, her bir sözü altın kıymetinde insanlığın ilacı olsa ne yazar? Son devrin sultanı zat-ı şahanelerinin ağzından çıkan her lafı baş tacı eden keçi gibi inatçı kulların sırtına binerek, cihanda eşi benzeri bulunmaz farklı bir yola çıktık. Şahadete inanmış, cennete susamış, hurilere kavuşmanın aşkıyla yanıp tutuşmuşuz. Kılıçların gölgesinde, binbir entrika, alavere dalavere içinde hükmümüzü sürdürmek içün ödeyemeyeceğimiz hiçbir bedel, altından kalkamayacağımız hiçbir cedel, hakkından gelemeyeceğimiz hiçbir engel yoktur, biiznillâh!
Bu memleketin şu anki tek mâlikiyiz, vakitli vakitsiz ötenleri susturmasını biliriz. Öyle çatlak sesler çıkaran saza ve dahi söze tahammül edemeyiz. Haydi bakalım, ver şimdi mehteri, ver coşkuyu, ayağını denk almayan münekkid ve dahi münkirler arasında sal korkuyu!