Dilan’ı, Rıdvan’ı, Şebnem’i, Yılmaz’ı yani 10 Ekim 2015 tarihinde katledilen her bir yoldaşımı saygı, sevgi ve özlemle yad ediyorum.
104 barış elçisi insanın bedenlerinin paramparça edildiği gündür. Yoldaşlarımızın, bedenlerini bedenimize perdelediği gündür. Emek, barış ve demokrasi şiarı ile halaya duranların acımasızca, ahlaksızca katledildikleri gündür. Barışa hasret bir şekilde Veysel’imizin, Gülhan’ımızın, Seyhan’ımızın yani 104 gülen yüzümüzün katledildikleri gündür. Barış şehitlerinin parçalanmış bedenlerinin bir parçasını bedenimizde taşıdığımız gündür. Bütün kötülüklerin planlı ve programlı bir şekilde hayat bulduğu gündür. Korunmadığımız, korunamadığımız gündür. Yaralı bedenlerimize biber gazlarının sıkıldığı gündür. Katillerin Ankara Gar Meydanını kana buladıkları gündür. Zifiri karanlığın, arsızlığın, alçaklığın, şerefsizliğin yekten vücut bulduğu günün adıdır 10 Ekim 2015 tarihi. Lanet olsun katillere, lanet olsun katilleri koruyup, kollayanlara.
Dilan’ı, Rıdvan’ı, Şebnem’i, Yılmaz’ı yani 10 Ekim 2015 tarihinde katledilen her bir yoldaşımı saygı, sevgi ve özlemle yad ediyorum. Ant ve şart olsun ki bayrağınız asla yere düşmeyecektir. Ant ve şart olsun ki mücadeleniz, mücadelemiz olacaktır. Ant ve şart olsun ki katillerden mutlaka ama mutlaka hesap soracağız.
Karadeniz’den yola çıkan ve katledilen barış şehidi Hakan Dursun Akalın’ın ifade ettiği gibi "Gel demekle gelmiyor. Umut edip beklemek acizlere göre. Kaçıp saklanacak vakit değil. Sevgi emek ister ya. Ekmek ve huzur için de emek. Ankara'daymış barış, alıp getirmek gerek. Ben gidiyorum kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı kızama sefa olsun." Ant ve şart olsun ki, eğilmeden, korkmadan, geri çekilmeden, umutla, inatla, cesaretle bu toprakları barışla buluşturup, yeşerteceğiz.
10 Ekim Ankara Gar katliamına ilişkin duygusal ve düşünsel anlamda şehit yakınları “10 Ekim’i unutmamak üzere yaşıyoruz.”, “O acı bıçak saplar gibi ciğerimin içinde duruyor” sözleriyle kendilerini ifade etmişlerdir. Gerçek anlamda katillerin bulunup yargılanması, adaletin sağlanması ve barışın hayat bulmasıyla unutmayacağımız ve unutturmayacağımız o acımız kısmen hafifleyecektir.
“Çalıyorum kapınızı, / teyze, amca, bir imza ver. / Çocuklar öldürülmesin, / şekerde yiyebilsinler.” Demişti Büyük Şair Nazım Hikmet. Ama ne yazık ki 10 Ekim 2015 tarihinde “savaşa karşı; barışı, ölümlere karşı; yaşamı savunan” on binlerce insanı katletmek üzere bir katliam gerçekleştirildi. Bu katliamın üzerinde 8 yıl geçmesine rağmen bu katliamı planlayanlar değil, tetikçilerin kısmen yargılandığı bir süreci yaşıyoruz.
Savaş; ölüm, kan ve gözyaşı demektir. Savaşların kazananı olmaz. Savaşların bedelini genel olarak yoksul halklar özelden kadınlar ve çocuklar ödemektedir. Bunun en bariz örneğini yıllardır Ortadoğu’da süregelen çatışma ve savaşlarda görüyoruz. Bu bağlamda onurlu bir barışın kazananı tüm dünya halkları, kaybedenleri ise sadece ve sadece silah baronları olacaktır.
10 Ekim Ankara Gar katliamında yaralı kurtulan yüzlerce arkadaşımız, bedenlerinde şarapnel parçalarıyla yaşamak zorunda bırakıldılar. Bu arkadaşlarımız aldıkları her nefeste ve attıkları her adımda Ankara Gar katliamını bir kez daha yaşamaktadır. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde bugüne kadar yaşanmış en büyük barbarlıktır. Bu barbarlıkla yüzleşmek, gerçek anlamda katillerin yargılanması ile mümkün olacaktır.
10 Ekim Ankara Gar katliamı, ülkemizde insana ve insanlığa karşı işlenmiş en büyük politik katliamdır. Bu katliamı aydınlatmak yurttaşının mal ve can güvenliğinden sorumlu olan devlette aittir. Devlet, bu utanç verici katliamı yasama, yürütme ve yargı organlarıyla bir bütün olarak en kısa sürede aydınlatması yasal bir zorunluluk ve aynı zamanda devlet olmanın temel koşuludur.
Savaşsız, sömürüsüz bir dünya özlemiyle,
Sevgi ile kalın.
Ahmet KARAGÖZ
10.10.2023
ÇANKAYA/Ankara