KESK Eş Genel Başkanı ve yazar Ahmet Karagöz, bugünkü köşe yazısında 'Çaresiz değiliz, çare hepimiziz!' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
ÇARESİZ DEĞİLZ, ÇARE HEPİMİZİZ!
Tomurcuklar çiçeğe, çiçekler meyveye, sürgünler yeni dallara ve dallar rengârenk yapraklarla doğayı süsler. Görevini tamamlamış ve sararmış yapraklar dalları incitmeden dans ederek, süzülerek yerlere dökülür. Bu yapraklara ki gür ormanlara, kuşlara, börtü böceğe besin, toprağa hayat verir. Gökyüzünün sonsuz maviliğine dallarıyla el uzatarak güneşe, yıldızlara, Ay’a merhaba diyen ve her türlü canlıya yaşam ve umut olan ağaçlar Dersim’de yakılıyor, Kazdağları’ında, Akbelen’de, İkizdere’de… rant için kesilerek katlediliyor. Ormanların yakılması, ağaçların rant için kesilmesi insanlık tarihi açısında utanç duyulacak bir durum.
İnsanlar, geleceğe dair umutları, onurları, iradeleri için çalışır, çabalar, mücadele eder ve yaşar. Umutları kırılmış, geleceği çalınmış, iradesi yok sayılmış, dövülmüş, itilmiş horlanmış, yakılmış insan olmak. Yani Kürt olmak, Alevi olmak, solcu, sosyalist, sosyal demokrat yani devrimci olmak. Bu kötülükleri, bu insanlık dışı saldırıları püskürtecek güçlü eylemlikler örgütlemeli, güçlü barikatlar kurmalı ve omuz omuza mücadele etmeliyiz.
Anneler, yaşadıkları yoksulluk ve sefalet nedeniyle çocuklarını yatağa aç yatırmak zorunda kalmaktadır. Çocukların, bebeklerin tacize, tecavüze maruz kaldıkları, şiddetin her türlüsünü yaşadıkları yani para için bebeklerin katledildikleri süreçleri yaşıyoruz… “Hoş geldin bebek, yaşam sırası sende.” Evet, yaşam sırasını siz bebeklere, çocuklara bırakacak güçte faaliyetlerimiz, etkinliklerimiz olmalıdır.
Gençlerin eğitim hakları, umutları, gelecekleri, hayalleri yok edilmiş, sınır kapıları gösterilerek değersizleştirilmiş ve ülkelerinde çaresizce göçüp gitmek zorunda bırakılan gençleri izlemek yerine ayağa kalkarak yeni gezileri, güçlü direnişleri örgütlemeliyiz.
Siyasal iktidar, bilerek isteyerek ve planlayarak erkek egemen ve eril bir toplum yarattı. Cezasızlık politikaları neticesinde emeği, bedeni, iradesi yok sayılan kadınlar eşleri, sevgilileri, kardeşleri, babaları tarafında katledilmektedir. Kadın kırımını durduracak olan yegane şey kadın mücadelesinin yükseltilmesidir.
İnsanlara, hayvanlara, bitkilere ve börtü böceğe yani her türlü canlıya hayat ve üzerinden yaşanmasına olanak sağlayan topraklarımız ve topraklarımızın içindeki değerli madenler çok uluslu şirketlerin kolayca çıkarıp kendi ülkelerine götürmelerine imkân ve olanaklar sağlanırken, geriye çok uluslu şirketlerin zehir çöplüğü ve bu çöplüklerde maden emekçilerinin cansız bedenleri kalmaktadır.
Sermayeyi ve patronları önceleyen, ekoloji karşıtı politikalar ülkemiz coğrafyasını emperyalist kapitalist sistemin kazı ve sömürü alanına dönüştürmüştür. Ormanlarımız yağmalanırken, derelerimizin önüne çekilen setlerle binlerce bitki türü, hayvan türü yok olmuş veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bereketli tarım topraklarımızın imara açılması nedeniyle birçok tarım ürününü ithal eder duruma gelen bir ülke olduk. Çarpık ve denetimsiz ranta ve talana dayalı kentleşme nedeniyle doğal afetler, felaketlere dönüşmektedir. Yani,
Ölümü, yaşama tercih etiler.
Barışı, savaşa tercih ettiler.
Ekolojik yaşamı, ranta,
Laikliği, karanlığa, gericiliğe yani cemaat ve tarikatlara,
Yurttaşlığı, tebaa olmaya,
Aydınlığı, karanlığa,
Özgürlüğü, esarete,
İnsanca yaşamı, sefalete tercih ettiler.
Siyasal iktidarın toplumda yarattığı yozlaşma ve çürümenin neticesinde yaşanan derin yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik ve işsizlik toplumun farklı kesimlerinin itiraz etmesini sağlamıştır. İşte bu anlamıyla bizlere, kurumlarımıza toplumun itiraz ve tepkilerini örgütlemek üzere çok büyük görevler düşmektedir. Fiili meşru mücadelenin fitilini ateşleyecek birikime, deneyime ve cesarete sahip insanlarımıza ve kurumlarımıza tarihi bir görev düşmektedir. Ya bu çarkın dişleri arasında ezileceğiz. Yada mücadeleyi yükselterek bu ceberut iktidarı hep birlikte göndereceğiz. Çaresiz değiliz. Çare, hepimiziz.
Sevgi ile kalın