Bu yıl Kurban Bayramı’na birçok gelişmeyle girdi Türkiye. Geçeklerin üzeri kapatılsın diye, din ve milliyetçilik bayrağı dalgalandırılıyor… İtibar yitiren, çürüyen, çökmekte olanı durdurmak içindir bu çırpınışlar ve yeni bir alan açma hesabıdır.

 

Bu yıl Kurban Bayramı’na birçok gelişmeyle girdi Türkiye. Geçeklerin üzeri kapatılsın diye, din ve milliyetçilik bayrağı dalgalandırılıyor… İtibar yitiren, çürüyen, çökmekte olanı durdurmak içindir bu çırpınışlar ve yeni bir alan açma hesabıdır.

Ve aslında AKP’nin hikayesidir yazılmakta olan…

Bu hikâye, din ve milliyetçilik üzerinden tahkim edilen sömürü ve soygun düzeninin kutsanmasıdır… Gerçeğin gizlenmesi, dindar ve milliyetçi görüşlerin etkisindeki milyonlarca işçi ve emekçinin yaşadığı günlük gerçeklerden uzaklaşarak, sarayın yarattığı illüzyona teslim alma çabasıdır.
Son haftalarda bu çaba ayyuka çıktı…

Bir bölümü zaten cami olarak ibadete açık olan Ayasofya’nın bir siyasi şova dönüştürülerek tamamen camiye dönüştürülüp ibadete açılması gerçeklerin üzerini örten bir perde olarak kullanılmak istense de Türkiye gerçekleri çok farklı. Ayasofya’da, “seçkin bir Müslüman topluluk” namaz kılarken, tarikatlar sıraya girip cihatçı örgütlere benzer davranışlar sergileyerek, hilafet çağrısı yaptı. Lozan Antlaşması’nın yıldönümüne denk getirilen, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kılıçlı hutbesi ise hilafet ve şeriat yanlılarını adeta coşturdu. “Lanet okuma hutbesi” olarak tarihe geçen Erbaş’ın sözleri Ayasofya’nın müzeye dönüştürülesindeki rolünden dolayı Mustafa Kemal’e söylenmiş sözler olarak algılandı. Hutbeden sonra Yeni Şafak gazetesinin çıkardığı “Gerçek Hayat” dergisi hilafete çağrı kapağıyla çıktı.

Aslında dört bir yandan hilafete, şeriata, saltanata yönelik övgüler, özlemler dile getirildi, tarikatlardan çağrılar yapıldı. İstanbul Sözleşmesinin iptalinden, “tavuk horoz” benzetmeli akla ziyan açıklamalar, AKP’nin 2014’te yürürlüğe koyduğu sözleşmeyi savunanların fahişe olduğuna vardırılan neler neler konuşuldu…

Tam bir utanmazlık, arsızlık, alçaklık…

Din ve milliyetçilik üzerinden sarayın duvarları tahkim ediliyor. Türkiye halkları inançlar ve etnik kimlikler üzerinden kamplaştırılmak istenerek saray iktidarı için yeni olanaklar yaratılmak isteniyor.

Oysa, her inançtan, her dilden ve her kültürden Türkiye halkları için gerçekler farklı. Biz unutturulmak istenen o gerçeklerden söz edelim.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Ötekilerin Gündemi'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.