Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve hocaları günlerdir saygın bir demokratik tutum sergiliyor. Kayyum rejimine karşı bir direniş sürüyor. Demokratik her kırıntıyı kazıyan tek adam rejimi, bölge halkının iradesini gasbedip valiler ve kaymakamlar atadığı kayyum uygulamasını üniversitede uygulamaya kalkınca ortaya örnek bir direniş çıktı.

Akademik çalışması ve kariyeri oldukça tartışmalı olan bir ismin, Boğaziçi Üniversitesine, tüm teamüller altüst edilerek rektör olarak atanması bardağı taşıran son damla oldu. Üniversitenin öğrenci ve hocaları sergiledikleri tutumla, demokratik, özerk üniversite talebini Türkiye’nin ve dünyanın gündemine oturttular.

Nerdeyse AKP’nin nöbetçi rektör adayı haline gelmiş olan ve eski AKP milletvekili adayı da olan Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atanması karşısında ortaya çıkan demokratik direniş giderek büyüdü ve tüm üniversiteler için demokratik mücadelede nasıl bir tutum alınması gerektiğini de göstermiş oldu.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, son bir yıl içinde otuza yakın üniversiteye rektör atadığı biliniyor. İstisnalar var mıdır, bilmiyorum, ama bakıldığında görülecektir ki atanmışlar AKP ile ilişkili olan, tek adam iktidarını akademide tahkim etmeye yönelik ‘seçkin’ kadrolar olarak düşünülmüş isimlerdir. Pandemi sürecinin koşulları da fırsat bilinerek yapılmış ve sessiz karşılanmış o atamalardan da cesaret alan AKP yönetimi Boğaziçi Üniversitesindeki karşı çıkışla şaşkına dönmüş görünse de bu akademideki gidişata karşı bir demokratik tepkidir. Bulu gibi çok bariz bir ismin Boğaziçi Üniversitesine atanması ise biriken rahatsızlıkların bardağı taşıran damlası olmuştur.

AKP yönetimi ne derse desin, Erdoğan, Bahçeli, Soylu, yardımcısı, bilumum iktidar cenahı ve yandaş medya haklı direnişi ne kadar hedef yaparsa yapsınlar, kara propaganda ne denli işletilirse işletilsin, Boğaziçi Üniversitesindeki demokratik direniş hem akademide hem de toplumda geniş bir destek buluyor. Demokratik direniş, tek adam rejimini her alanda tahkim ederek ilerlemek isteyen AKP-MHP yönetiminin tahayyül ettiği faşizan rejimin önüne geçti ve toplumsal bir direnişin yolunu bir kez daha göstererek demokratik bir barikat oldu.

Her demokratik tavrı, her barış ve özgürlük talebini şiddetle bastırmayı kendinde bir hak gören AKP-MHP ortaklığı bu haklı direniş karşısında başvurduğu tüm kirli silahlarıyla da çaresizdir. Bir kez daha Gezi direnişi korkusu içine yuvarlanmış oldukları da görüldü. Toplumu kutuplaştırma yolunu seçmeleri bundandır. Öğrenci ve hocaların direnişini bastırmak için şiddetten karalamaya kadar her yönetimi denemeleri, hiç durmayan yalan makinesini tahkim etmeleri de boşuna değil.

Boğaziçi’deki demokratik direnişi “terör” yalanı ile kriminalize etme çabaları hâlâ sürüyor. Polis şiddeti üniversitenin dışına da taşarak devam ediyor. Önce, bir bölüm yandaş yazarın ‘elitler’” dedikleri öğrencilerin eski gecekondu mahallelerindeki evleri kuşatıldı, polis koç başları ile kapıları kırdı, şiddet uyguladı. İşçileri Bakanı tweetler atarak, açıklamalar yaparak suçlamalarda bulundu. Toplum terörize edildi, adeta yargıya talimatlar yağdırıldı. Tek koro halinde saldırıya geçildi. Onlarca öğrenci şiddet uygulanarak göz altına alındı, sorgudan geçirildi, mahkemeye sevk edildi, iki öğrenci tutuklandı.

İktidardakiler, Gezi döneminde uydurdukları yalanlara baş vuruyorlar. Kabataş yalanı gibi… Camiye ellerinde biralarla, çamurlu ayakkabılarla girdiler yalanı… Aradan 7 yıl geçmiş olmasına rağmen, o zaman bir sonraki cuma günü kamuoyu ile paylaşacaklarını söyledikleri o görüntüleri, hâlâ yayımlayamayan yalancıların yüzleri kızarmıyor! Bu defa ‘kutsallarımıza saldırı’ oyunu devreye sokuldu. Farklı cinsel yönelimiler üzerinden bir nefret söylemi ve saldırı başlatıldı; LGBTİ+ bireyleri hedef alındı. Ancak, Boğaziçi’de başlayan, öğrenciler, hocalar ve çalışanları aşarak genişleyen, her geçen gün büyüyen ve giderek diğer üniversiteleri saran, toplumun geniş desteğiyle sarıp sarmalanan direnişi karalama çabası sonuç vermedi. Erdoğan, Bahçeli ve diğerleri… Nefret söylemi, atılan tweetler… Ve iki öğrenci daha tutuklandı.

Kara propaganda hâlâ sürüyor; en son Diyanet Başkanlığı hutbesi devreye sokuldu. 81 ildeki camilerde cuma günü okutulmak üzere gönderilen hutbede “mili ve manevi değerlerine bağlı” bir gençlik istendi.

Ancak rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Kayyum Rektör Bulu ve onu atayan zihniyet daha şimdiden mahkum olmuştur. Üniversite özerkliğinin yok sayıldığı ve bunun giderek bir rutin uygulama haline getirilmek istendiği kötü gidişata karşı akademide öyle saygın bir tavır ortaya çıktı ki tüm toplumun desteğini kazandı. Ve Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve hocaları, akademik yaşamın zapturapt altına alındığı koşullara karşı toplumsal tepkinin haklı sözcüleri haline geldiler.

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Ötekilerin Gündemi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.