Hemen başında söyleyelim, halktan daha büyük, daha güçlü bir irade yoktur. Ne saray ne saltanat… Ne Erdoğan ne Bahçeli ne Soylu… Halkların gücü nice saraylara direnmiş, nice saltanatlar görmüş, diktatörlere meydan okumu ve gereğini yapmıştır… Hiçbir kale, hiçbir saray ilelebet kalıcı değildir… Bunu son yerel seçimlerde Türkiye halkları gösterdi… Halklarımız, bu defa da bu haksızlıkla, bu irade gasbıyla baş etmeyi bilecektir… 24 yıl yerel yönetimlerde, 17 yıldır hükümette olan, ancak ülkeyi tüm kaynaklarıyla tüketen, yangın yerine çeviren, emek sömürüsünde önceki hükümetler fark atan, baskıda, zorbalıkta, hilede, haksızlıkta, yolsuzlukta bayrağı hiç kimseye kaptırmamış olan AKP’nin de süren tükenişini durdurması mümkün olmayacaktır.

 

 

 

Hemen başında söyleyelim, halktan daha büyük, daha güçlü bir irade yoktur.

Ne saray ne saltanat…

Ne Erdoğan ne Bahçeli ne Soylu…

Halkların gücü nice saraylara direnmiş, nice saltanatlar görmüş, diktatörlere meydan okumu ve gereğini yapmıştır…

Hiçbir kale, hiçbir saray ilelebet kalıcı değildir…

Bunu son yerel seçimlerde Türkiye halkları gösterdi…

Halklarımız, bu defa da bu haksızlıkla, bu irade gasbıyla baş etmeyi bilecektir…

24 yıl yerel yönetimlerde, 17 yıldır hükümette olan, ancak ülkeyi tüm kaynaklarıyla tüketen, yangın yerine çeviren, emek sömürüsünde önceki hükümetler fark atan, baskıda, zorbalıkta, hilede, haksızlıkta, yolsuzlukta bayrağı hiç kimseye kaptırmamış olan AKP’nin de süren tükenişini durdurması mümkün olmayacaktır.

Tükenişi kanunsuzlukla, keyfiyetle, zorbalıkla durdurma çabası boşuna, tam aksine bu girişimler yıkılışı tetikleyerek erkene alacaktır.

Seçimden önce kürsüden bağıran İçişleri Bakanı Soylu, “Neymiş, efendim adaylar YSK tarafından onaylanmışmış, olmaz!” diyordu, ceketinin yakasından tutuyordu Soylu, başını kibirle şöyle kaldırıyor bağırıyordu; “O adaylar benim denetiminden geçecek…” YSK falan hikaye diyordu tehdidi bir tarz haline getirmiş olan Soylu. Kanun tanımam ben diye bağırıyordu. “Dur ben onlara göstereceğim” mealinde sözler söyleyip, “Bölücülük” ve “terörizm” sosuna bulayıp dinleyenlerin önüne sürüyor ve alkış alıyordu…

Tehditler kar etmedi…

Halk iradesi galebe çaldı…

Şimdi bir daha gasbediliyor, başka bir yol bulunacak muhakkak.

Şimdi gasbettiler hak iradesini…

Halkın seçtiği eş başkanları görevden alarak onların yerine Sarayın has memuru durumundaki valileri kayyum atadılar…

Ahmet Türk, “Cumhurbaşkanı’na 103 bin liralık hediye faturası kesilmiş” diyor… 50 işçinin bir aylık ücreti bu! Ahmet Türk, nezaketini yitirmiyor, vakur, derinden gelen halka güven sesine yansıyor, “Ben Cumhurbaşkanının bu hediyeleri aldığına inanmıyorum…” İçişleri Bakanı’na belediye kasasından 3 hediye verilmiş. Hem de her biri 20 işçinin aylık asgari ücreti değerinde… 42 bin, 43 bin, 45 bin TL’lik hediye faturaları halkın belediyesine kesilmiş…

“Sadece İçişleri Bakanına değil” diyor Ahmet Türk, “On kadar bakana hediye alınmış belediye bütçesinden” diye açıklama yaptı…

Ne Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı ne bağırıp çağıran İçişleri Bakanı ne de hediyeleri aldığı bilinen ve yine Ahmet Türk’ün açıklamasına göre faturalarla kanıtlanacak olan diğer 10 Bakan…

Geçen dönem şatafata düşkünlükleri, yaptırdıkları tuvaletlerle gündem olmuşlardı. Sıra sıra özel banyolar yaptırdılar, yedikleri yüz binlerce liralık baklavalarla nam salmış olan kayyumlar yeniden sarayın temsilcisi olarak atandı.

Demek saraya yakışan bu!

Cumhurbaşkanı Erdoğan da halk iradesini hiçe sayacağını ta başında beyan etmişti.

Saray merkezli politikaya göre, Erdoğan’ın iradesi dışında bir irade makbul değil. Ya saraya biat ya da itaat!

Ancak karşısında bir halk vardı!

On yıllardır itaat etmemiş, etiyle tırnağıyla direnmiş ve kazanmış bir halk!

Nice padişahlar görmüş, nice zalimler görmüş, çarkını kırmış, nice hükümetler görmüş, defterini dürmüş, nice bakanlar görmüş bir halk…

Nice Genelkurmay Başkanlarının “Bu defa bitiriyoruz, kökünü kazıyoruz” dediği, ancak "barış, eşitlik ve özgürlük” diyerek ısrarla mücadele eden bir halk…

Son kırk yılı hesaba katarak konuşacak olursak, Demirel’i, Türkeş’i, Ecevit’i, Erbakan’ı, Çilleri görmüş, onlar onlarca “Bitirme projesi”nin muhatabı olmuş, birkaç düzine İçişleri Bakanı görmüş bir halktan söz ediyoruz.

Yerel seçimlerde ne yaptılarsa baş edemediler o halkla. Türlü oyunlar, entrikalar, baskılar, hileler, yaptılar… Ancak halkın iradesini gasp edemediler…

Birkaç gün önce kayyum atayarak gasbettikleri halk iradesi karşısında da bu halkı gördüler.

Halkla birlikte belediyenin önündeki protestoda bulunan bir anne isyan ediyordu kayyum atamasına…

“Nereye kadar?" diye soruyordu. Köyden sürülmüş, ilçeye sığınmış, oradan Diyarbakır’ın yoksul semtlerinde başını sokacak bir yer edinmiş, iradesi hiçe sayılan, barış talebi şiddetle karşılık bulan yaşlı kadın haykırıyordu;

“Nereye kadar?”

“Ölümden başka…” diyor o anne.

Ölümle imtihan edilmiş bir halkın sesiydi yükselen… Kürtçe haykırıyor, Türkçe konuşuyordu. Kürt halkının iradesinin örgütün baskısıyla gasbedildiğinden dem vuranlara, o anneyi dinlemelerini öneririm. Sosyal medyada bulabilirler… Saray soytarısı yazar müsveddelerine yanıtı günlerdir direnen halk veriyor.

“Evime gitsem kayyum evime de geliyor. Gelmemiş mi, Lice’den buraya, Alipaşa’ya…” diyor. “Nereye kadar gideceğim? Buradayım, buradayım… Ölüm de olsa buradayım… Gelsinler… Buradayım… Ben korkmam… Ben irademe sahip çıkıyorum… Ölümüne buradayım, tutuklama da olsa, öldürseler de buradayım.”

Sadece o mu?

Mardin, Diyarbakır, Van… Ve tüm bölge ve tüm Türkiye, ve tüm dünya saraydan atanmış kayyumlara karşı!