Erdoğan yönetimi bölgede her geçen gün sıkışıyor olsa da, sınırında bir Kürt özerk yönetimi, Rojava gibi bir oluşum istemiyor. Bunu başarmak için varını yoğunu ortaya koymuş durumda.

 

 

 

 

Erdoğan yönetimi bölgede her geçen gün sıkışıyor olsa da, sınırında bir Kürt özerk yönetimi, Rojava gibi bir oluşum istemiyor. Bunu başarmak için varını yoğunu ortaya koymuş durumda. Dün düşman bellediklerini bugün baş tacı etmek pahasına da olsa sınır boyunda bir Kürt oluşumuna rıza göstermekten yana değil.

Kürtlerin esareti Türkiye yönetimini başta Rusya ve İran olmak üzere, tüm emperyalist güçlerin ve bölge egemenlerinin esiri haline getirdi.

Rusya ile girdiği ilişkilerdeki belirleyici faktörlerden bir hatta başat olanı Kürt sorunu. Rusya’nın Suriye ve buna bağlı olarak bölge üzerinde kuruduğu hakimiyeti, Kürtlerin dişiyle tırnağıyla işgalcilerden, cihatçı İslamcı örgütlerden temizlediği kendi öz topraklarında kendilerini yönetmesine rıza göstermemek için adeta Türkiye halklarının maddi ve manevi değerlerini harcıyor.

Erdoğan’a tam destek sunan Bahçeli’nin dün söylediklerini yutmuş. Kurt bir politikacı olan ve giderek adeta bir Rus çarına dönüşen Putin ile Erdoğan arasındaki sık görüşmelerin esas nedeni de Kuzey Suriye olarak da adlandırılan Kürdistan’ın Rojava parçasının geleceği meselesi olsa gerek.

Öyle ki, Putin ile Erdoğan 2018 yılında adeta rekor kırmışlar. Putin ile Erdoğan 19 telefon görüşmesi yapmış. Putin’in en çok görüştüğü lider olmuş Erdoğan. Sputnik’teki haberi aynen şöyle: “Diğer yandan Erdoğan 19 aramayla bu yıl Putin’i en sık arayan lider oldu. Erdoğan’la Putin arasındaki görüşmeler Suriye ve Ortadoğu’daki iş birliği çerçevesinde eylemlerini detaylı bir şekilde koordine etmeye yönelikti.” Putin ile toplam 28 defa görüşmüş olan Erdoğan’ın esas derdinin Suriye’nin Kuzeyi, diğer ifade ile Rojava’nın geleceği olduğu bir gerçek. Bölgede ve esas olarak da Kürtlere karşı pozisyonda rol almak için çırpınıp durmaktadır.

Putin ile görüşmelerinin sıklığının alameti farikası ne Türkiye’nin çıkarları, ne bölge barışı, ne Rusya ve Türkiye halkları arasındaki barış ve dostluktur…

Rus uçağı düşürüldüğünde hem dönemin Başbakanı Davutoğlu hem Erdoğan nasıl da payelenmişlerdi. Bir daha yapmaya ne denli hevesli olduklarını o vakitler ilan etmişlerdi. İçeriye propaganda mahiyetinde, yani Türk’ün Türk’e propagandası babında nasıl da böbürlenmişlerdi…

Sonraları fatura Davutoğlu’ya kesilip o bir kenara itilmiş olsa da, kazın ayağının öyle olmadığı çok geçmeden anlaşılmıştı. Esas faturayı Türkiye halkları ödemektedir.

Zira şimdi artık can ciğer kuzu sarması olmuş hallerinin esas nedeni domates ihracatındaki yüzdelik hesapları değil… Ne de Rus turistlerin Antalya’ya gelişindeki artıştır… Meselenin aslı astarı Kürtlere ve bölge halklarına kadim topraklarında kendi iradelerini açık seçik beyan ederek yaşamının yolunun yeniden tıkanmasında Türkiye’nin Rusya’nın açık pazarı haline getirilmiş oluşudur.

Şimdilerde Erdoğan, Menbic ve Fırat’ın doğusuna ilişkin Afrin benzeri bir çıkarma yapmak için elinde avucunda ne varsa orta yere sermiş durumdadır. Putin’i ikna etmek için her vesile ile görüşme ayarlıyor. Heyetler gidiyor, heyetler geliyor. Olmadı bir yolu bulunup davet ediliyor, davet ediyor. Bakıyorsunuz bir Putin geliyor, bir Erdoğan gidiyor. Olmadı başka bir devlette yolları kesişiyor, bir görüşme yolu bulunuyor.

Son Rusya ziyaretindeki esas amaç da Rojava konusu oldu. Erdoğan hâlâ gerçekleri ters yüz ederek PYD, YPG ve SDG gibi oluşumları terörist örgütler olarak göstermek için yoğun çaba gösterirken, Putin adeta at pazarlığı yaparcasına direnmeye devam ediyor. Gerçeği net olarak ortaya koymak yerine, Erdoğan’ı gücendirmeden Türkiye üzerindeki pazar hesaplarını yürütmeye bakan Putin, yuvarlayarak ve sürece bırakarak sorunları çözümsüz bırakmayı daha kârlı bir iş olarak görmektedir.

Son günlerde Menbic’de artan patlamalar, intihar bombacılarının cinayetleri, ölümler, öldürmeler de esas olarak Kürtlerin Menbic’den sürülmesi, Menbic’in yeni bir Afrin’e dönüştürülmesi hesabıdır. Fırat’ın doğusunu Esad’a teslim etmenin çabasındaki Putin yeşil ışık yaktığında Türkiye daha sonra Esad’a teslim etme sözü vererek Menbic’e, Tel Abyat’a (Gre Spî) girmeye kalkacaktır. Kobanê ve Kamışlı arasına bir kama hesabı hâlâ gündemdedir. Kısacası, Erdoğan yönetimi, önce yıkılması için varını yoğunu ortaya koyduğu Suriye yönetiminin, Kürtler söz konusu olduğunda korucusu haline gelmiştir.

Son günlerde üst üste gerçekleştirilen, sivillerin, Kürtlerin ve ABD askerilerinin de hayatını kaybettiği patlamaları bilinen bu gerçeklerden bağımsız düşünmek de pek olası değil. Türkiye emperyalistlere ve bölge egemenlerine esir olmak yerine, oluşturulacak olası bir tampon bölgenin bekçisi olmaya soyunmak ve emperyalist güçlerden rol dilenmek yerine bölgedeki Kürtlerle diyalog ve barış yolu aramalıdır. Kendi Kürt sorununda barışçı demokratik yol arayışındaki güçlerle diyaloğa girmelidir.

***

Bu yazının yazıldığı esnada Leyla Güven tahliye edildi. Haksız ve hukuksuz olarak aylarca tutuklu bırakılan, milletvekili seçildiği halde tahliye edilmeyen, açlık grevinin 79 gününde tahliye edilen Leyla Güven’e geçmiş olsun! Şimdi bir adım daha atılmalı, Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalıdır; ilk heyet görüşmeye gitmeli ve Leyla Güven açlık grevini sonlandırmalıdır…