Asgari ücret bir kez daha kölelik ücreti olarak belirlenmiş oldu. 2 bin 324 lira 70 kuruş… Hükümet, patronlar ve sarı sendikalar belirlediler sefalet ücretini.

 

 

Asgari ücret bir kez daha kölelik ücreti olarak belirlenmiş oldu.

2 bin 324 lira 70 kuruş…

Hükümet, patronlar ve sarı sendikalar belirlediler sefalet ücretini. Emek örgütlerinin, sınıftan yana sendikaların, işçilerin sesini duyan olmadı…

Ne tartışan ne konuşan var. Zam furyasından, ağır çalışma ve yaşam koşullarından, işçilerin sefaletinden ve işçi ölümlerinden, iş cinayetlerinden söz eden yok. O adı şanı ünlü kanallarda konuşan kerli ferli adamlar avazı çıktığı kadar bağırırken bir teki olsun asgari ücretten söz etmiyor. İşsizlik, açlık, sefalet konuşulmuyor.

İşçi ve emekçilerin sorunlarına yabancı bir güruh var ve sabah akşam, gece gündüz konuşuyor. Onlar sarayın nimetlerinden yararlanmanın, şehirlerin ve ülkenin mahvına neden olsa da yeni rant alanlarının savunuculuğunu, yeni felaketlere kapı aralayan politikaların borazanlığını yapıyorlar.

Aklın ve şuurun durduğu, saray soytarılığının maharet sayıldığı ve bir yarış halinde bu savunuculuğun sürdüğü koşullarda işçi ve emekçilerin, halklarımızın kendi sorunlarının çözmek için sahneye çıkmalarından gayrı yoktur bir çare…

Bir yandan trilyonlarla ölçülen kulelerin sahibi olan Sinan Aygünler bir tarafta açlık ve yoksulluktan intihar edenlerin olduğu bir ülkenin yaratıcılarına karşı sınıfın ve emekçilerin birliği daha da aciliyet kazanmıştır.

Bir yandan milyon dolarlara önceden alınan onlarca yüzlerce dönüm arazi içinde yapılacak Kanal İstanbul kavgası bir yandan dört kişilik bir ailenin 2 bin 342 lira ile bir aylık yaşam kavgası…

Bu adaletsiz, bu haksız, bu arsızlar düzenine öfkenin her geçen gün yükseldiği bir dünya üzerindeyiz artık… Dünyanın dört bir yanında, Latin Amerika’dan, Afrika’ya, Asya’dan Avrupa’ya yanı başımıza kadar dünya halklarının işçi ve emekçilerinin zamlara, işsizliğe, yolsuzluğa, adaletsizliğe karşı ayağa kalktığı, kadınların haykırdığı, iş ekmek, özgürlük için alanların, sokakların doldurulduğu, yüreklerin coştuğu bir zaman dilimindeyiz.

Oysa Türkiye’de birçok ülkedekinden daha derin çelişkilerin içindeyiz. İç geçirmelerin, homurtular, biriken öfkenin henüz sokağa taşmamasının, hak ve adalet, ekmek ve özgürlük için seslerin yükselmemiş olmasının elbette nedenleri var. Ancak için için işlemektedir o kaçınılmaz kanun…

Zira iç çelişki ve çatışmaların ayyuka çıktığı, sürmekte olan ekonomik, sosyal, siyasal her alandaki politikaların ülkeyi uçuruma sürüklemekte olduğunun her an daha fazla hissedildiği bir sır değil.

Türkiye’nin her dilden ve her inançtan halkları, ezilen ve sömürülen milyonlar bu sömürü ve soygun düzeni karşısında illallah eder duruma geldikleri her geçen gün daha çok anlaşılıyor.

Suriye’den sonra Libya’nın milliyetçilik nutuklarıyla seferberlik listesine alınmasının nedeni de bu gerçeklerin üzerini bir süreliğine kapatma hesabıdır.

Muhalefeti vatan millet edebiyatı ile susturma taktiğidir… Din ve milliyetçilik bir kez daha sarılınacak yegâne kurtuluş yolu olarak görülmesi hesabıdır bu.

“Kanal İstanbul” da bu hesabın ürünüdür… İktidarın tükenişini durdurmaya yönelik bir hesaptır “Kanal İstanbul.” Tükenişten çıkış için açılmak istenen bir su yolu… Bir kutuplaştırma projesi. Rantçı iktidarın peşine taktığı rantçı muhafazakâr burjuvazi ile yol alma hesabı… Burjuvazinin dindarları, yoksulları zenginliklerine zenginlik katarken işçi emekçiler, yoksullara yaşamı biraz daha zehre etme çabası…

Kültürel ve politik ayrışmayı kanal üzerinden sürdürmek istiyorlar.

Erdoğan’ın kutuplaştırıcı politikalardan beslendiği bilinen bir gerçek. Yıllardır bunu yapıyordu. “Yüzde elliyi zor tutuyorum” söylemini “50+1” e uzanan bir tek adam yönetimine vardırdı. Şimdi artık 40+1 hesabındalar…

Ancak uçuruma sürüklenen bir Türkiye mimarı haline geldikleri de sır değildir. Bundandır ki, kutuplaştırmaya bağladılar tüm umutlarını…

Beka sorunu yani…

İktidarın geleceğini kanalın geleceğine bağladılar…

AKP-MHP ittifakı, “Fırat Kalkanı”, “Efrin Harekâtı”, “Barış Pınarı Harekâtı”ında yaratmak istediğini bu defa Libya ve “Kanal İstanbul” üzerinden yapmak istiyor.

Destekleyenler, desteklemeyenler kutuplaşması üzerinden bir tutamak peşindeler. Türkiye halklarını bölüp parçalama çabasıdır bu kanal. Yerli-milli sahtekârlığını gündemde tutarak ezilen ve sömürülen milyonları esir, kul ve köle kılma hesabıdır bu proje…

Bir nefes borusu istiyor tükenen adam…

18 yıllık rejimi ayakta tutmak için baş vurduğu son çaredir bu son ataklar…

Ancak nafile… İstanbul halkı ve Türkiye halkları bu oyunu bozacak. Kanal bu iktidarı boğacak…