Bugün kulaklarımızda kadınların dünden kalan çağrıları yankılanıyor. Dün, 25 Kasım’da, tüm dünyada kadınların mevcut duruma isyanına tanıklık ettik. Kadın cinayetlerinin sürdüğü böylesi bir dönemde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınların sıkılan yumruğu, ezilen bedenlerinin ve öfkeli yüreklerinin yansıması olarak yükselen sesleri eşitliğin ve özgürlüğün umudu oldu.
Dominik diktatörlüğü altında tecavüz edilen ve katledilen Mirabal Kardeşlere adanan 25 Kasım’da, dünyanın dört bir yanında direniş ve özgürlük çığlığı yükseldi.
Ve dün, dünya kadınların direnişiyle bir kez daha umutla sarmalandı.
Dünden gelen ve dünle kalan bir ses değildir kadınların 25 Kasımlarda bir kez daha yükselen çığlığı. Asırlardır sürmekte olana isyandır bu tavır; bu öfkeli ses, bu dinmeyen haykırış. Çok gerilerden, sınıflara ayrılmış toplumsal koşulların ezilen cins olarak “Konumlandırdığı” günden bu yana çekilene duyulan öfkenin dışa vurumudur bu.
Ancak kadınların söyledikleri bir kez daha düşünmeye itmeli herkesi, hepimizi. Eşitsizlikleri, kadına reva görüleni kanıksamış hali her yerde. Ve her gün cinayetlere kurban edilen kadınların, kurşunlarla, bıçaklarla delik deşik edilmiş bedenlerinin utancının içindeyiz. Vahşete ortaklığımızın ağır yükü altındayız ve bir kez daha suratımıza çarpıyor o kadın haykırışları.
Elbette, sistemden, sistemler düzeneğinin yarattığı ve bugüne taşıdığı nedenlerden koparılmayacaktır yaşanan acılar. Ancak erkeklerin kadına zulmü; tarihin en acı, en trajik, en kahredici, en utanç verici gerçeğini yüzümüze vuruyor. Ve dün, bir kez daha beyinlerimizin duvarlarını döven kadın çığlıkları bir tarih muhasebesidir. Elbette en çok pay iktidarlarındır, ancak herkese düşenin olduğu da bir gerçektir.
Bugünkü AKP iktidarı ise tarihin suçluları arasında hiç de geri sıralarda değildir. Kadına şiddet ve kadın cinayetleriyle sarsılıyoruz her gün. İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden AKP iktidarında şiddet artarak devam ediyor. Kadın cinayetleri sürüyor. Erkekler bu yıl, 326 günde 296 kadını öldürdü, 715 kadını yaraladı. Hâlâ kadın şiddeti sürüyor ve erkekler tarafından her gün kadınlar öldürülüyor.
Dün bir kez daha bu vahşete karşı sokağa çıkmak isteyen kadınların karşısına polis barikatları çıkarıldı. Kadınların direnişiyle bilinen Taksim Meydanı yine polis kuşatmasına alındı. Şiddetin ve kadın cinayetlerinin kınanacağı, eşitlik ve özgülüğün; barışın dile getirileceği eylemlere yasaklar getirildi. Merkezden uygulanan politikalar bakanlara, valilere kaymakamlara ulaştı ve yasaklar ülkenin dört bir yanında yürürlüğe konuldu. AKP-MHP bloku kadınlardan korkuyor. Ve kadın direnişinin aynı zamanda ‘fıtrat’, ‘yazgı’, ‘kader’ ne derseniz deyin, tüm gerekçeleri yıkmak istediğini biliyorlar. Direnişin, kadına biçilen rolleri ve zorunlu tüm paçavraları yakma ve yıkma mücadelesi olduğunu biliyorlar. Kadın direnişinin, kapitalizmin ve onun savunuculuğundaki her renk ve tondan iktidarlara karşı oluşu onları da ürkütüyor.
Kadın direnişinin yarattığı boyutu çarpıcı olarak İran’da görüyoruz. Her dilden ve inançtan İranlı kadınların direnişi tüm dünyada büyük bir sempati, dayanışma ve ortak mücadele duygusu yaratmaya devam ediyor. Bu 25 Kasım aynı zamanda İranlı kadınların direnişinin üst boyuta çıkmasına güç katmıştır. ‘Jin, jiyan, azadî’ diyerek yola çıkan kadınlar bugün dünyanın dört bir yanındaki dayanışma ve ortak mücadeleyle moral ve güç bulacak.
AKP-MHP iktidarının kadınların mücadelesinden ne denli korktuğuna bu 25 Kasım’da bir kez daha tanık olduk. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini engellemek için bu defa Taksim’deki patlamayı gerekçe gösterdiler. Bombalara karşı çıkan kadınlar, polis barikatlarıyla, savaş aygıtlarıyla, TOMA’larla, panzerlerle, coplarla, kalkanlarla engelleniyor.
Diğer tarafta HDP’nin Taksim’deki bombalı saldırının araştırılması için TBMM’de verdiği önerge iktidar ortaklarınca reddedildi. Elini kolunu sallayarak Taksim’e bombayı yerleştiren Alham Albashir’in üç kardeşinin İŞİD saflarında savaşırken öldüğü, bir ağabeyinin de ÖSO’da komutan olduğu bilinmesin istiyorlar. Taksim Katliamı’yla ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını istemeyenler Taksim’i kadınlara yasaklıyor.
O patlamadan hemen sonra hedef gösterip, saldırıyı yapanın ve arkasındakinin kimler olduğuna dair karartma çabası içinde olanlar saldırının araştırılmasını reddederken, yasakları devreye sokuyor ve kadınlara yönelik şiddeti, baskıları saldırıları arttırma yoluna gidiyor.
Ancak ne kadınların haklı direnişi durdurulabilir ne de ezilen ve sömürülenlerin barış, eşitlik ve özgürlük mücadelesi. Yasakla, savaş ve şiddet politikalarıyla güvenli bir gelecek kurulamaz.
Yüce Yunus ne de çarpıcı söylemiş ve nasıl da dilimize yerleşmiş o ünlü söz; “Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur.”