“Bize ‘sakın ha’ diyerek parmak sallayanların riyakarlıklarının farkındayız” diyor Erdoğan. “Ülkemizin güvenlik planlamalarına göre bu operasyonları sürdüreceğiz. Hep söylediğimiz gibi bir gece ansızın gelebiliriz. Hem de her yere gelebiliriz.”
Sıkışan iktidar içeride etkili olsun diye dışarıda savaş politikası sürdürüyor. Kürtler her daim hedef halinde. Milliyetçilik ve din üzerinden politikaya sarılmayı seçiyorlar. Böyle olunca içeride baskı ve hukuksuzluk yeni bir boyut kazanıyor. Sadece birkaç gelişme bile durumu açıklamaya yeter.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlanmış BİK Evrensel’i susturmak için atağa geçmişken, mahkemeler Sanatçı Gülşen’i tutuklatıp hapse yolladı. Baskıcı rejim gemi azıya almış halde ilerliyor. Daha birçok farklı uygulamadan söz edebiliriz. Ancak tümü bir yerden koordine edilen işler…
Gülşen, gerici güçler tarafından hedef alındı, kıyafetleriyle gündemde tutuldu, lince maruz kaldı ve sonunda aylar önceki bir konserinde orkestrasındaki bir arkadaşına yaptığı esprisinden dolayı yandaş çevreler tarafından bir kez daha hedef haline getirilip, “hakaret” gerekçesiyle hukuksuzca tutuklandı.
Bu ülkede adalet hiç olmadı, ancak böylesi bir dönem hiç görülmedi. Hukuksuzluğun adaletin temeli haline getirildiği bir dönemden geçiyoruz. Uyuşturucu tacirlerine ses çıkaran yokken konserler yasaklanıyor, sanatçılar hedef haline getiriliyor, muhalifler hapse atılıyor. Kürt siyasetçiler boy hedefi ediliyor. Seçime giderken iktidarın çizdiği sınırlara hapsedilme dönemindeyiz.
Oruç tutmayanın öldürülebileceğinden dem vuran üniversite hocasına, Cem Yılmaz’a ve onun esprilerine gülenlere tehditler savuran imama, her akşam televizyon kanallarında kin ve nefret kusanlara soruşturma açılmıyor. Muhaliflerine, Gezi direnişine katılanlara hakaret eden Erdoğan’a bir soruşturma yok. “Sürtük, çürük, adiler, cibiliyetsizler” ve daha birçok aşağılama sözleri hakaret sayılmazken, iktidar mensuplarını eleştirenlerin evleri basılıyor ve hapse atılıyorlar.
Erdoğan’a ve iktidar yandaşlarının tehdit ve hakaretlerine ses çıkarmayan, onları düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiren hukuk, iktidarın ve yandaşların yönlendirmesi altında bir öğütme çarkına dönüştü. Hukuk, iktidarın elinde muhalifler için ezen, suyunu çıkarmak isteyen bir mengene halini aldı. Konuşanı yakıyorlar. Bunu bilerek ve göstererek yapıyorlar. Görülsün ve herkes susup köşesine çekilsin; yazmasın, konuşmasın, eleştirmesin, şarkı söylemesin, sanat icra etmesin; herkes iktidarın zulmüne teslim olsun istiyorlar.
Seçime gidilen bu süreçte muhalifleri bu yolla korkutmak, susturmak, boğmak istiyorlar.
Tutuklanmasını gerektirecek bir “suç” yokken, Gülşen üzerinden yapılan da budur.
“Dillerini keseceğiz, beyinlerine sıkacağız” diyenler için soruşturmaya yer olmadığı kararı veren, daha önce Gazeteci Kabaş’ı ev baskınıyla aldıran savcının emriyle gözaltına alınan Gülşen, hukuksuz bir kararla mahkemece tutuklandı. Gülşen de Gezi davasında yargılanan ve hukusuzca hapse gönderilen Mücella Yapıcı’nın, Çiğdem Mater’in, Mine Özerden’in, tutuklu Kürt siyasetçilerin, gazetecilerin yanına yollandı.
Gerçek şu ki Gülşen’in tutuklanması topluma bir gözdağıdır. Daha önce de sanatçılara yönelik bu tür hedef göstermeler oldu. Yargı hedef gösterilene yöneliyor ve savcılar gereğini yapıp, hukuk hükmünü iktidarın arzularına uygun biçimde icra ediyor.
Evrensel’i susturmak istiyorlar
Erdoğan iktidarı basın, düşünce ve ifade özgürlüğünün kırıntılarını da yok etmek için atağa geçmiş görünüyor. Muhalif basına, gazete, televizyon ve sosyal medya platformlarına adeta savaş açtılar. Açlıktan söz edeni, yoksulluk fotoğraflarını yayımlayanları, skandalları yazanları, yolsuzlukları, rüşveti, hırsızlığı, kadın cinayetlerini dile getireni, eleştireni hedefe koyuyorlar. Sansür, engelleme, soruşturma, karartma, kapatma, para cezaları, dava, hapis… Cezaevleri gazetecilerle, gerçeğe dikkat çekenlerle, muhaliflerle dolup taşıyor. Kürt gazeteciler toplu olarak alınıp hapse dolduruldu.
Evrensel, 27 yıldan bu yana hep baskı altındaydı. Kapatıldı, isim değiştirdi, Metin Göktepe öldürüldü, emekçileri, yazarları, muhabirleri hapis ve para cezalarına çaptırıldı, ancak susturulamadı.
İktidarın düzeneği haline gelmiş olan BİK, hukuksuzluğa devam ediyor. Yıllardır ilan yasağı ile boğulmak istediği ama direnmeye devam eden Evrensel’in kendi olanaklarıyla ilan almasını hepten yasaklayarak son darbeyi vuracağını düşünmüş olmalı.
Oysa Evrensel nice fırtınalardan geçerek buralara geldi, işçi ve emekçilerin, muhalefetin gücüyle yoluna devam edecek, bu iktidarı da geride bırakacaktır.