Seçim Arenalarında Kadınlar
Yüzyılın en temel özelliklerinden biri artık; toplumsal siyasal bütün yaşananlarda başat kitle, çok kez başat güç kadınlar. Hele de seçimlerde durum tam böyle.
Burjuva düzen partilerinden, gerici faşist dinci partiler ve düzene kökten muhalif partilere kadar her seçimin asıl yükünü kadınlar çekiyor son yıllarda. Seçimler olup bitiyor ortaya çıkan üründe kadının payı çok az değişiyordu. Ancak artık, erkek egemenliği seçim anlarını eskisi gibi sadece kendisine has kazanımlarla geçemiyor. Göstergeler, gösterene rağmen değişiyor. Bu yazıda seçim arenalarında ortaya çıkan kadın farklılığını ele almaya çalışacağız.
İki aydır dünyayı ve bölgesini etkileyen üç önemli başkanlık seçimi dünya gündemine yeniden kadının siyasetteki yerini getirdi. Ve tabii Türkiye’de bir 5 Aralık daha (86. yılında) kadın protestoları gölgesinde kutsandı.
Amerika’daki seçimlerin popülerliği ne sadece kötülük simgesi olarak ünlenen Trump ve saldırgan yönetiminin kaybetmesiyle ne de emperyalist kuşatması altındaki Bolivya’da halka dair mücadeleyle bu kuşatmanın yarılmasıyla ilgilidir. Hatta yine emperyalist ABD ve Kanada’nın baştan tanımayacaklarını açıkladığı Venezuella’da bir kez daha Madura’nın Chavezci iktidarı kaptırmaması da popülerliğin bir nedenidir. Fakat kadınların yarattığı farklılığı da fark etmeliyiz ve bilançonun eksiğini tamamlamalıyız, değil mi?
Amerika kıtasının Güney ve Kuzey’indeki üç seçiminin sonuçları tartışılırken durum ortaya daha net çıktı. Kampanyalar sırasında iki yarı kıtada da başat figürler erkekti. Ülkesel, kıtasal ya da dünyasal politikalar ve olası sonuçlar hep onlar üzerinden tartışıldı, yeni tasarımlar onlar, onların yönetim tarzları üzerinden kurgulandı. Mesela biz, Türkiye’de akşam sabah tv. kanallarında kadın ve erkek Amerika uzmanlarının Trump- Biden ikilemindeki tartışmalarıyla dolduk taştık.
Televizyon ekranlarını dolduranlar bizleri baydıklarını fark etmediler ama biz onların seçimlerdeki kadınları, adaylıkları, yaşamlarını hiçte ka’le almadıklarını teşhis ettik. ABD söz konusu olduğunda, Biden bey, kazanacağına güvendiğinde söz ederken Kamala Harris’le her şeyi “başaracağız” diyebildi. Kamala Harris bir siyahi idi. Ve Biden, Harris’in önderliğinde Beyaz Saray’ın bütün iletişim örgütünü kadınlara terk ediyordu.
Türkiye’nin malum medyasını Bolivya seçimleri Morales’in Partisi yeniden kazanınca haberdar oldu sanki. İşte o zaman çok şaştıkları bir şeyi fark ettiler; Bolivya’da erkek egemenliğine son vermek üzere bir bakanlıkta kurulacak ve başına Sabina Orella adında bir köylü, Bolivya’nın yok edilememiş gerçek sahiplerinden- neoliberal söylem yerli halk dediği için biz de çoğu kez o kimliğin bilgisine ulaşamıyoruz işte!- biri geliyor. Bir anda Sabina’nın bir gösterideki resmi yayınlanıyordu. Venezuella’nın hükümetinin çok büyük bölümünün kadınlardan oluştuğu, orada, anayasal bir hak olarak ev kadınlara maaş ödendiği ve her birinin eve kapanmayıp, yoksul mahallerde ve üretim alanlarındaki örgütlerde, Misyonlarda çalıştıklarını bilmiyorlardı; o yüzden onları da yazmadılar–ne yazık ki kadın hareketi bileşimlerimiz de çok kez bilmez ya da önemsemez bunları -. Malum medyayı tek ilgilendiren Madura ile Erdoğan arasındaki diyalogdu!
Kamala Harris’in ABD seçimlerinde Başkan Yardımcısı olarak ipi göğüslemesinin ve seçimleri ABD’nin geleneksel burjuva “demokrat yüzü” Parti’nin almasının arkasında yatan nedenler dünyanın hemen her yerindeki temel toplumsal ekonomik ve siyasal nedenler yatıyor elbet. Ekonomik krizin yükü, savaş siyasetlerinin yıkıcı etkileri, kapitalist sistemin güvence cıvatalarını oynatan Trump tarzı yönetim bunların başında sayılır. Ama Harris’in kazanımın arkasında, muhakkak ki, siyahi halkın genel olarak mücadelesi ve 2020 yılında polisin siyahilere uyguladığı vahşetin karşısında büyük isyanı ve direnişi var. Bu direnişlerde siyah -beyaz gençlerin birlikte omuz omuza olmaları siyah halka karşı düşmanlığın püskürtmesi, (Sanders’in ve demokratik güçlerin DP’yi desteklemesini de eklemeliyiz.) çok açık ki Trump gaddarlığının yenilgisinde ve kadınların öne çıkmasında önemli rol oynamıştır.
Bütün bunlar güncel gerçeklikler. Fakat sadece bunlara bakarak hüküm verirsek kadınların seçimdeki yerlerini anlayamayız. Bu gelişmenin ana kaynağını son 20 yılda dünyada ve tabii ABD’de gelişen yeni, birçok yerde militanlaşmaktan korkmayan kadın hareketinde yakalayabiliriz. Haris, bir avukat, siyasete, senatör olarak dahil olmuş, bir beyazla evli, üst katmanlara mensup, Biden’in adaylığının lehine seçilmiş, bizden olmayan bir kadın. Evet ama Harris’i, zaten tekelci sermayenin yönetici katına taşıyan dalgada kadın payını unutmak, unutturulmak, en çok kadınlara zarar verir. Bunu unutmak, Paris ayaklanmalarını çıkaranların “ekmek istiyoruz” diyen yoksul kadınlar olduğunu unutmak gibi olur. Ya da “Giyotine gitmek hak ise, Konvansiyona seçilmek de hakkımızdır” diyen Olympia Gougese’i unutmak gibi olur. – Biraz düşüneli bunları, derim- Trump’ın Saray’a çıkacağı gün, Amerikan kentlerinde 2 milyon kadının yürüdüğünü unutmayalım. Bugünkü sonuç, o gün başlayan dalganın ifadesidir. En büyük emperyalist ülke bir siyah erkek başkandan sonra bir siyah kadını da en üste almak zorunda kalmıştır. Erkekliğin ve ıırkçılığın bağrında açılmış delikler büyüyor zaten.
Darbelerle, sömürgeleştirmelerle, şiddetin ve soygunun yaşam damarlarını kesti ülkelerden biri, büyük insan Che’nin dağlarında öldürüldü Bolivya’da kadın bakan Sabina Orellana, bizden biri, seçimi kazanan partisi de biz gibi. Halkçı, demokrasici, eşitlikçi ve kadın bakış açılı bir parti. Morales’in başkanlık makamı askeri zorla gasp edildiği için seçim yenilenmek zorunda kalmıştı zaten. Sabina Orellana da kolaylıkla anlıyoruz ki, halk hareketinden, hiç dinmeyen mücadelelerden geldi. Seçildiği makam da tam bizlerin hedeflediği gibi; bir kadın bakanlığı. Türkiye’de kadın bakanlığı kurulması hala güncel bir talebimiz. Kadının ezilmişliğiyle etnik sömürgeciliğinin ilişkisini kuran gerçek bir programdan hareket ediyor. Bu da bizim perspektiflerimizle kesişiyor. Erkek egemen cinsiyetçilik, milliyetçilik, militarizm, sömürgecilik ve şimdi yeniden yükselen faşizm kardeştir. Bütün bunların karşısında bizler de Sabina’nın ve partisinin yanında oluruz. Onların başarıları bizim başarılarımızı da perçinler. Sabina’nın kazanması da dünyasal ve özellikle Latin ülkelerinde hemen her ülke de yükselen mücadelenin eseridir, bütün o mücadeleleri daha da büyütmeye adaydır.
Türkiye’de seçim olmadı ama- niye olmadı, nasıl olabilecek soruları bu yazının gündeminde değil, bunu peşinen söyleyeyim.- kadına “verilen” Seçme ve Seçilme Hakkı’nın 86. Yılı kutlandı. Tabii her politik çizgi kendi meşrebince kutladı bunu. Mesele memleketin iktidar merkezi, Erdoğan Reisin hamasetini dinletti halka. Kadın düşmanı politikalar sanki gökten düşmüştü, hapishanelerde kadın siyasetçiler yoktu sanki! İstanbul Sözleşmesi kadınlara lazım değildi!
Memleketin ana “muhalefet” partisi CHP, 5 Aralık günü, Ankara’da büyük bir toplantı düzenledi. Toplantının ilk konuşmacısı bir erkek, parti başkanı Kılıçdaroğlu oldu! Kadınlara talimatlar yağdırıyordu: Siyasete girin, siyasette aktif olun, siyasi basamakları çıkın vs. bir de “YAŞAKHAK” başlıklı kampanyayı duyurdu. -Ne olduğunu çok öğrenemedim ama hani bizlerin “kadın-yaşam-özgürlük” şiarımızın yansısı gibi geldi bana, sevindim. -CHP’nin kadınların seçme seçilme hakkı günün kutlamasında televizyon ekranından biz izleyenlere yansıyan görüntü böyleydi. O sözünü tamamlayıp yerinden kalkana kadar Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka görüntüye bile gelemedi.
Yani 5 Aralık kutlama gününde CHP’nin yeni dönem kadın politikalarını bir erkek açıkladı. Sorun sadece bundan ibaret kalmadı. O gidince televizyonlar görüntüyü kesti, kadınlar ne yaptı bilgisine ulaşmak isteyenlere de gazete sütunlarına başvurmak seçeneği kalmış oldu. Kadının yürürlükteki siyasete katılışının formu seçme ve seçilme hakkı “verildiği” diskuruna tamı tamına uygun bir görüntü idi olan biten. O hafta nerede bir CHP etkinliği olduysa- biz göremedik tabii-, medyada sosyal medyada izledik gördük. Cumhuriyetçi kadınlar 90 yıllık ezberden çokta şaşmadılar. Türkiye’de kadın mücadelesinin yüzyıllık bilançosuyla ilgilenmediler. Oysa Cumhuriyet daha ilan edilmemişken kurulan ilk siyasi parti Kadınlar Partisi idi. Mustafa Kemal, CHP’yi bize kadın partisi gerekmez, siz bizim kadın kollarımız olacaksınız, dediğinde kadının siyasetteki ikincilliği baştan tescillenmişti. 5 Aralık 1934’e kadar da kadınlar ne çok mücadeleler vermişti. Bunlar yok sayılıp, Atatürk’ün sihirli eli değince seçme ve seçilme hakkı kazanılmıştı! Bugün CHP’nin içinde ve onun Kadın Kolları örgütlenmelerinde geleneksel ezberin ötesine giden, partiye de muhalif olabilen önemli bir kadın gücü olduğu son gelişmelerde daha çok açığa çıkıyor. Ancak siyaset deyince, önce kadının ikincillik etiketlerinden de kurtulmak gerektiği yeterince anlaşılmıyor: Kadın Kolları değil, partinin erkek gücü karşısında kadın aklı, kadın iradesi ve yarısı Kadın Meclisleri ile Eşbaşkanlık, birer mor çizgi olarak siyasete yerleştirme zamanını atlamamak gerekiyor.
Halkların Demokratik Partisi, bir kadın partisi olmanın başlıca göstergesi olarak Kadın Meclisleri adıyla ve sözcülerini sözleriyle, Genel Sözcü Ayşe Acar Başaran’ın sözleriyle; erkek egemen burjuvazinin, faşist İslami iktidarın kadın düzenini sarsan siyaset bilgisi ve bilinciyle tarihi ve geleceği, kadın dili ve aklıyla sergilemeye devam etti. Meclisteki kadın vekil oranını yükselten HDP milletvekili birçok kadın hapsedilmişti, bini aşkın kadın siyasetçi yine tutsaktı. Faşist iktidarın kayyım gaspçılığı, önce yerel yönetimlerde eş başkanlığı tasfiyeye girişmiş, bütün kadın eş başkanları tutuklamıştı. Kadın kurumlarıyla kapatılmış, kadınlar devlet ve erkek şiddetine teslim edilmişti. Seçme ve seçilme hakkı 2015’ten beri sürekli gasp edilen Kürt kadınların ve Kürt kadın eşbaşkanlar ve vekillerin mücadelesine sahip çıkmak gerekiyordu.
Ve tabii sokakta da iktidarı, erkek egemen siyaset tarzını protesto eylemleri vardı.
Sözü toplarsak: İki aydır Amerika kıtalarındaki üç seçim ile seçilmiş ya da seçilmemiş muhalif kadın siyasetçilerin hapsedildiği Türkiye’de 5 Aralık Kadına Seçme ve Seçilme Hakkı günü, önünü her geçen gün daha fazla açarak gelişen kadın hareketinin sözü ve eyleminin etkisinde şekillendi ya da test edildi. Zira her renkten ve dilden kadın hareketi, kadına kaşı cinayetler çağı haline gelmiş bu dünyaya karşı büyük bir öfke patlaması içinde çoktandır. Toplu tecavüzler ülkesi Hindistan’da, kürtaj gericiliği şampiyonu Polonya’ya büyük kadın direniş rüzgarları esiyor ve her geçen gün kadınlar birlikte güçleniyor.
Gerçek olan; kendiliğinde akan, gerekse çeşitli kulvarlarda açığa çıkan bilinç kıvılcımlarıyla tutuşan(Rojova) 21. Yüzyılı kadın devrimine dönüştürmekte olan bu akıştır. Hiçbir toplumsal gelişme onun etkisinden, onun yaratıcılığından muaf olamaz, hiçbir düşünsel eğilim onu hesaba katmadan yol alamaz. Asıl bilince çıkarmamız gereken, kılavuz ipimiz budur.
Bu yüzden seçim arenalarında kadını ayırt etmeye çabaladık.