Korona salgını can almaya devam ediyor. ABD başta olmak üzere kapitalist merkezlerin yönetimlerinin salgın karşısında takındıkları vurdumduymaz tavrın faturası her geçen gün daha da kabarıyor.
Korona salgını can almaya devam ediyor. ABD başta olmak üzere kapitalist merkezlerin yönetimlerinin salgın karşısında takındıkları vurdumduymaz tavrın faturası her geçen gün daha da kabarıyor.
En acı reçeteye maruz kalanlar ve faturayı hayatlarıyla ödeyenler ise işçiler ve emekçiler oluyor.
İİSŞP’nin dün yaptığı açıklamaya göre sadece İstanbul’da 28 işçi koronavirüsten hayatını kaybetti. Dün yayımlanan kapsamlı raporda birçok iş kolunda yaşanan vahim tablo gözler önüne seriliyor. İktidarın patronların isteği uğruna aldığı ve yürürlüğe soktuğu politikaların sürdürülmesi halinde salgının işçi ve emekçiler içinde daha da yayılacağı ve çok sayıda işçi ve emekçinin patronların kârı uğruna yaşamdan koparılacağı görülmektedir.
Her ne kadar “Salgın zengin fakir tanımıyor” dense de bir fırtına karşısında kalın duvarlı sıcak saraylarında konfor içinde yaşamakta olanlar ile yokluk ve yoksulluk içinde, korumasız evlerde yaşayanların etkilenmesindeki farkın çarpıcı sonuçlarını virüs karşısında da görmekteyiz.
Yaşamın her alanında salgın karşısında korumasız olanlar üretim ve hizmet alanlarındaki işçi ve emekçilerdir, yoksul halklardır. Dolayısıyla koronavirüsün her gün aldığı binlerce insanın hangi sınıf ve tabakalara mensup olduklarını tahmin etmek zor değildi, ancak dünyada yayımlanan tablolara bakınca açık seçik görülen salgının ezilen sınıf ve katmanları her geçen gün daha fazla vuruyor olduğudur.
Virüsün ilk çarptığı ve yaşama hızla veda edenler işçiler, işsizler, emekçiler, yoksullar… ABD’deki tablo bunu daha çarpıcı olarak gösteriyor. Ülkelerin ezilen ve sömürülen ulus, sınıf ve grupları olarak “en alttakiler” ölüm listelerinin ilk sıralarında yer alıyor. Söylendiği gibi herkes aynı oranda etkilenmiyor bu salgından. Kapitalizmin hükmü bu alanda da sürüyor.
On milyon dolayında işsizin bulunduğu Türkiye’de ise mevcut eşitsizliklere bir de iktidarın ayrımcı politikaları eklenince fatura her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Mart’tan bu yana beş buçuk milyon dolayında insanın işsiz kalması gerçeği yok sayılarak patronlar için durmadan paket açılmaktadır.
Patronları rahatlatmak için işçileri, emekçi aileleri günlük 39 liraya mahkum eden, işçi ve emekçilerden alınmış vergilerle işten atılmasına cevaz veren, buna uygun yasal düzenlemeler hazırlayıp Meclise sunan iktidarın virüs karşısında kimleri koruduğu açık ve seçiktir.
Patron örgütlerinin “neşesi yerinde”olsun diye her dönemeçte yeni destek paketleri açıklayan hükümet, işçi ve emekçileri ezilen sınıf ve tabakaları güvencesiz bırakmakta, adeta ölümün pençesine itmektedir. Yığınlar halinde çalışılan iş yerlerinde hiçbir tedbirin alınmadığı, haktan, önlemlerden söz eden işçilerin kapı dışarı edildiği, önlem alınmayan fabrika ve işletmelerde salgın yayılırken, bu yönlü işçi haberleri, işçi mektupları çığ gibi büyürken hükümet hâlâ toz pembe tablolar çizmekte, gerçekleri tersyüz etmektedir.
Cumhurbaşkanı forsuyla dünyanın 34 ülkesine yardımda bulunduğu cakasıyla avunulurken hâlâ kendi yurttaşına maske dağıtımını bile gerçekleştiremeyen bir yönetim altındayız. Hükümet, ülkeyi ekonomik, sosyal ve siyasal alanda bir hizip zihniyeti ile yönetmekte ısrar etmektedir. Baskı ve zoru devreye sokmaktadır. Halktan ve emekten yana partilerin, derneklerin, gazetelerin dergilerin söyleyip yazdıklarına, halkçı ekonomistlerin, akademisyenlerin, siyasetçilerin söylediklerini kale almak bir yana onlar hedef haline getirilmekte, gerçekleri yazan gazeteler ve gazeteciler “terör” kapsamlı suçlamalarla sindirilmek istenmektedir.
Yüz kızartıcı suçlardan yatanlar salıverilirken, muhalifleri hapishanelerde ölüme terk eden, toplumu kamplara bölmeyi bu koşullarda bile bırakmayan gerçeğe gözünü ve kulaklarını kapatıp fütursuzca davranan bir yönetim altındayız. Virüsü büyüterek yayan düzenin kötü koşullarıdır ve 'Virüs öldürmez düzen öldürür’ gerçeğiyle yüz yüzedir Türkiye ve dünya. Dolayısıyla virüse karşı mücadelenin bu iktidarlara karşı mücadeleden bağımsız düşünülemeyeceği gerçeği her geçen gün daha da somutluk kazanmaktadır.
1 Mayıs yaklaşırken çelişki ve çatışma ögeleri daha da çoğalmaktadır. Kapitalizmin ve onun uygulayıcısı iktidarların virüsten de tehlikeli olduğunun çarpıcı biçimde görüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Sınıf dayanışmasını daha da büyütmeli, birliği, dayanışmayı, örgütlenmeyi ve mücadeleyi yükseltmeliyiz.
( Evrensel Gazetesinde yazar olan yazarımız Ender İmrek'in yazılarını yayınlandıktan sonra yayınlıyoruz )