Yüz işçiden 86’sının sendikasız çalıştığı bir ülkedir Türkiye. Patronlar için cennet kuran AKP iktidarı, işçi ve emekçiler için sefalet yaratmaya devam ediyor.
İşçiler bir lokma ekmek için zor koşullarda gecesini gündüzüne katarken, patronlar ihracat rekorları kırıyor; büyüdükçe büyüyorlar. Patronlar kârlarına kâr, servetlerine servet, lüks yaşamlarına yenilerini katarken işçiler açlık sınırında yaşıyor. En iyi ücret alan işçi ise yoksulluk sınırının altında ücrete mahkum ediliyor.
Bunun en çarpıcı örneği Antep’te yaşanıyor. Antepli patronlar, 2022 yılında 10 milyar 523 milyon dolarlık ihracat yapmakla övünüyorlarsa bu işçi sınıfının ağır sömürü koşullarına delalettir. Antep’te iş cinayetleri Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu Antep’te, İSİG verilerine göre, 10 yılda 427 işçi iş cinayetlerinde öldü.
İşçiler el arabasında nohut dürümüyle karınlarını doyuyurken, patronlar için lük yaşam katlanarak büyüyor. Gülsan’dan Erdemoğlu’ndan Kaplanlara, Şireci’den, Sanko’ya, OBA’ya, Gülsan’dan Köksan’a, Merinos’a, Altunkaya’dan Naksan’a, Şölen’e uzanan uzun bir listedir. Antepli patronlar. Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin yer aldığı Fortune 500, 2022’nin ilk 100 şirket içinde Gaziantep’ten sıralamaya 5 şirket girdi. 500 şirket içinde ise Gaziantep’te toplam 19 şirket var.
Peki bu büyüme nasıl sağlanıyor?!
Antepli patronlar ne kural ne yasa tanıyor; işçileri kölelik koşullarında çalıştırmayı bir “gelenek” haline getirmiş bulunuyorlar. İşçinin en doğal hakkı olan sendikalaşma hakkına savaş açmış durumdalar. “Sendikayı boş ver, boşa aidat verme, biz onların istediğinden fazla veririz” diyerek işçileri örgütsüz bırakıp, köle haline getiriyorlar. Ne sendika ne mesai ne yasa tanıyorlar. Sendikalaşmak isteyen işçiyi zaman yitirmeden kapı önüne koyuyorlar.
Ne yazık ki işçilerin örgütsüz oluşu, sendikaların geçmiş pratikleriyle büyük bir güvensizlik yaratmış olmaları ve patronların baskıya eşlik eden oyunları işçileri kölelik koşullarında çalışmaya mahkum ediyor.
Ancak işçilerin yaşamında direnişler var. Sınıfın tarihi var, kazanımları var. İşçi tarihi ve mücadelesi her zaman öğreticidir. SANKO direnişleri var. 1996’daki Ünaldı dokuma işçileri direnişi sınıfın hafızasındadır. Onlarca iş yerinde aynı zamanda başlayan ve hakların kazanımıyla sonuçlanan Ünaldı dokuma işçileri direnişi, sınıfın, emekçilerin ve Antep halkının hafızasında özel bir yere sahiptir. İşçilerin kararlı direnişi sonucunda masaya oturmak zorunda kalan patronlar Ünaldı Dokuma İşçileri Derneği ile sözleşme imzalamak zorunda kaldı. Direniş o koşullarda başarıyla sonuçlandı ancak sendikalaşmaya evrilmesi süreci istenen sonuca vardırılamadı. Patronlar, devletin yerel temsilcileri ve onlarla kader birliği etmiş sendika ağaları koalisyonu her dönem işçilerin önünde yeni barikatlar oluşturdu ve direnişler kalıcı sendikal örgütlenmelere dönüştürülemedi.
Bugün bir kez daha işçiler ayakta; ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Şireci Tekstil, Erkaplan Halı, Artemis Halı, Boyar Kimya, MDZ…
Ve örgütlenen, sendikasıyla birlikte hareket eden, direnen işçiler kazanıyor. Önce işçiler var, sonra sendikaları BİRTEK-SEN ve genişleyen bir işçi ve emekçi dayanışması var…
Yani iki sınıf karşı karşıya…
Yine her zamanki gibi işçilerin karşısında patronlar var, patronların arkasında valisiyle, emniyet müdürüyle devletin temsilcileri var, AKP’li belediye başkanı var, diğer patronlar var. Düzen partilerinin ya susarak ya da itfaiyeci rolüne büründükleri hali var…
Patronların, işçilere yıllardır yaşattıklarını görmeyen, işçilerin aylardır feryadını duymayan, işçilerin kölelik koşullarında çalıştırılmasına karşı sesini çıkarmayanlar, ne hikmetse işçi direnişi geçince onlar için yollara dökülüyor!
Gerçek şu ki konu işçilerin birliği ve direnişi olunca telaşa kapılıyorlar. İşçilerin hak alma ve sendikalaşma mücadelesi gündeme gelince telaşlanıyorlar. Patronların yanında sıraya diziliyorlar…
Emniyet müdürü, AKP’nin gözdesi patronun talimatıyla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen’i gözaltına alabildi ancak işçilerin direnci kırılamadı…
AKP’li Belediye Başkanı Fatma Şahin, patron temsilcisi gibi hareket edebildi. Şireci’nin ne denli hayırsever bir patron olduğu üzerine vaazlar verebildi. Ancak işçiler pes etmedi, ona inanmadı, direnişe devam etti. İşçilerin kararlı duruşu, sendikanın tüm baskılara karşın işçi haklarından ve mücadelesinden taviz vermemesi, Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca’nın başından sonuna kadar süren dayanışması, Antepli emekçilerin, demokratik kurumların, kamu emekçileri sendikalarının, EMEP’in, Yeşil Sol Parti ve diğer tüm devrimci demokratik güçlerin dayanışmasıyla ilerleyen direniş, işçilerin kazanımıyla sonuçlandı.
Ve Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi Antep’te de hak mücadelesi giderek yaygınlaşıyor. “Bu böyle gitmez” diyen işçi ve emekçiler hakları için alanlara çıkıyor.
Antep ve daha birçok yerdeki kazanımlar, işçilere nereden ve nasıl yürümeleri gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Buradan yürümeye devam edilebilirse kazanımlar kalıcı olur ve yeni kazanımlarla ilerleyen bir süreç işler. Değilse, patronlar arkasına aldıkları iktidar kurumlarıyla birlikte türlü oyunlar oynayarak işçilerin kazanılmış haklarını bile yeniden gasbederek kölelik koşullarını daha da ağırlaştırarak sömürüde sınır tanımadan ilerler.
Sınıfın ve emekçilerin önündeki tek yol örgütlenme ve direniş…