BİR GECE ANSIZIN… Bir aşk şarkısı böyle başlıyor: bu kadar yürekten çağırma beni/ bir gece ansızın gelebilirim/ beni bekliyorsan, uyumamışsan/ sevinçten kapında ölebilirim… belki de hayata yeni başlarım/ içimde küllenen kor alevlenir/ bakarsın hiç gitmem kölen olurum/ belki de seversin kim bilir beni… Böyle devam edip gidiyor. Lafız, ruh her şey aşka, kavuşmaya dair; güzel olana dair bir şiir velhasıl karşımızdaki.

BİR GECE ANSIZIN…

Bir aşk şarkısı böyle başlıyor: bu kadar yürekten çağırma beni/ bir gece ansızın gelebilirim/ beni bekliyorsan, uyumamışsan/ sevinçten kapında ölebilirim… belki de hayata yeni başlarım/ içimde küllenen kor alevlenir/ bakarsın hiç gitmem kölen olurum/ belki de seversin kim bilir beni…

Böyle devam edip gidiyor. Lafız, ruh her şey aşka, kavuşmaya dair; güzel olana dair bir şiir velhasıl karşımızdaki. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın; en naif aşk şiirlerin şairlerinden biri- şiiri. Sevgilinin çağrısına dayanamayıp bir gece ansızın gidebileceğinden söz eder. Sözlerle müziğin iyice örtüştüğü bestelerden birini yaratan ise Rüştü Şardağ. Bestesini en iyi seslendiren iki şarkıcıyı anıyor. Biri benim kulaklarımı dolduran nameler de en çok davudi sesli Yaşar Özel. Rüzgarı sağdan esen Yaşar Özel bu; sanırım hiç sol rüzgara kapılmadı. Bu yüzden olsa gerek yollarımız da hiç kesişmek ne söz, rastlaşmadı demem lazım.

Her neyse şarkı gerçek sevgilere, sevgililere buluşma anının heyecanını tattırmış olmalı muhakkak. Ama ikiyüzlü ahlak kriterli dünyamızda ve ülkemizde muhtemel ki, çok hoşgörü görmeyecek bir aşk bu; çok yürekten isteme beni der o yüzden. Eğer kafanız aşk deyince seksten başka şeye ermiyorsa, pornografik yorumlara da dalabilirsiniz. Zira savaş siyasetinin çağrısına araç edilmesi nedeniyle şiir ve şarkıyı şöyle bir internetten araştırmak istediğimde karşıma çıkan yorum türlerinden başlıcası bu oldu. Diğeri de malum bugünkü gibi; savaş çağrısına araç kılınması.

Zamanında ilgili olduğum ve protesto etkinliklerine rastladığım halde aklımda kalmamış maalesef; meğer Kıbrıs çıkartması, hani şu Barış Harekatı adı verilen çıkartmada da kullanılmış meğer şiir ve şarkı! Hem de iki düşman ordu askerleri birbirine hasımlık duygularını bu şarkı üzerinden dillendirirmiş! Mesela Rum askeri Kostas İlis, TRT radyodan, Türk askerleri için “bekledim de gelmedin/ hiç mi beni sevmedin?” diye başlayan şarkıyı istermiş. Türkiyeli Mehmetçik de, aynı radyodan, aynı istek programından; “bir gece ansızın gelebilirim/ bu kadar gönülden çağırma beni” diye başlayan günümüzde de çok revaçtaki şarkıyı istermiş!

Bir arkadaş anlatmıştı; 12 Eylül öncesinde, 70’lerin devrimci gelişmesine karşı örgütlenmiş karanlık üçlerden biri, Maraş gibi katliamların baş güçlerinden ETKO**, Karadeniz’in bir kentinde bir gece duvar yazılamaları yapmış. Yazı şu: “Bir gece ansızın gelebiliriz”! Ertesi gün aynı duvarda cevap gelmiş: “Sakın geç kalma erken gel!- TİKKO”***

Kıbrıs’tan başlarsak; şaşılacak şey değil mi? İki aşk şarkısı savaşa durmuş ya da savaşa hazırlanan iki ordunun askerlerinin savaş çağrılarına şiar olmuşlar! Savaşın da bir estetiği vardır, diyenler beri gelsin; maalesef onları kanıtlıyor. Bunun niye böyle olabildiğini ayrıca konuşmakta yarar var belki de. Ama benim aklıma 2. Dünya savaşı yıllarında, Zagrep radyosunun yaptığı istek programı geldi. Hem işgalci Alman orduları hem de antifaşist direnişçiler Zagrep radyosundan Lilly Marlen şarkısını isterlermiş!

İçeriğini, Nazım Hikmet yazmadığı için olsa gerek- bilmiyorum ama savaşta hangi cephede olursa olsun insan, genç insan varlığının bir kanıtı sayıyorum bu tavrı. Davanın farkı da burada cereyan ediyor gibi.
Bekledim’li ile ansızın’lı şarkılarda durum böyle mi? Hayır; orada hasım taraflar, bir kör ya da horoz ya da kendilerince kutsi gerekçelerle sığınıyorlar şarkılara. Bu davanın farkı da burada tecelli ediyor. Bunu da ayrıca tartışmak gerekiyor ya, şimdilik geçiyorum. Sanata yaslanan bir savaş hayatı gerçeği var demek ki karşımızda.

Aklıma hemen Kollontay’ın bir sözü geliyor: “bir gönül işinin para işi haline gelmesi ne vahşi bir durum”! Evet, gerçekten de öyle; bir gönül işi para işine dönüşmüşse bu bir vahşettir. İşte seks ticareti tam da bu; sevgi ile var olabilecek cinsel yaşam paraya tahvil edildiğinde vahşetlerin en alçaltıcısıdır.
Ben de bugün ekliyorum: Bir aşk şarkısından bir savaş sloganı çıkarmak nasıl bir şey olmalı? Ve bir aşk şarkısından savaş çağrısı/güzellemesi çıkarmak da, vahşetten başka bir şey değildir! Çünkü şarkı masumdur. Onu savaşa yatırmak ise vahşettir.

Bugünden bakarsak; “bir gece ansızın gelirim”ciler bir gece ansızın bomba yüklü uçakları kaldırdılar. Vahşetin seslendiricileri olduklarını bombalarla kanıtladılar. Üstelik orada yeni bir hile daha yaptılar, barışın simgesini kullandılar: Zeytin Dalı! İnsanlık şimdiye kadar bombayla zeytin dalı atıldığını görmemişti; şükür onu da gördü. Aklıma geliverdi şimdi. Rakel Dink, sevgili eşi Hırant Dink cinayetinin ardından; “bir çocuktan katil yaratan karanlık” dedi. Sahici bir teşhisti bu, hakikatin suçüstü edilmesi hali… Çocuk masumdur; ona cinayet işlettiler. İşte o karanlıktır ki, zeytin dalını savaş simgesi saydı.
Malum bu işlerin piri ABD’dir. Sosyalizme karşı soğuk savaş namlı, en seçme süslemelerle donattığı kirli savaş yaratıcısıdır. Babil’in asma bahçelerini hiç tanımamış savaş uçaklarını bomba yükleriyle Körfez’de kaldırdığında da benzer benzetmeler yapmıştı. Afganistan’a savaşı; “sonsuz özgürlük” sloganıyla taşımıştı. Hatta bizler, 20 ilde 20 cezaevi yıkımını ve 28 insanın öldürülmesi vahşetini “Hayata Dönüş” operasyonu adıyla duymuştuk!

Yani nerede kirli bir iş varsa, nerede bir vahşet varsa orada en soylu duyguları, özlemleri- aşk, sonsuzluk, özgürlük- kullanan güçler vardır. Tersinden de söyleyebiliriz sözü; nerede havada güzel duygu sözleri savruluyorsa, orada üstü örtülmeye çalışılan kirli işler; kirli emeller vardır. Ve her devrin muktedirleri karanlık egemenlerindir bunlar.

Ortadoğu ateş kazanı… Kazana odun atan ne söz; bomba yağdıranlarla yeni hayat kurucuları arasındaki kavga, örtüleri kaldırılıp bakıldığında görülür ki karanlıkla insan aydınlığının çarpışmasıdır. Afrin’de şimdi olan biten bu. Şu şununla iş tutuyor, o onunla saf tutuyor lafı güzaflarını geçersek, gerçeğin insan-devrimci yüzüyle karşılaşırız.

Söz bitirirken de Rosa Lüksemburg’u anmalıyım: Sizi gidi zaptiyeler, silah tekelleri, Berlin’in hükümranları! Siz sadece bugünsünüz. Bense; vardım- varım- var olacağım!
(Bu kadınlar var ya; gerçeği en sağlam onlar teşhis etmiş! Kobane’de Afrin’deki yeni yaşam da onların eseri değil mi zaten…)

*Kıbrıs çıkarması sırasında; “bu bir işgaldir” diyen protestoların hazırlayıcılarından biri bugünkü savaş-Afrin- cengaveri Perinçek’in Vatan Partisidir! Bu da bir tarih dersi olarak kaydedilmeyi hak ediyor.