Empati sadece bir kelime değil.
Biliyorum; yazdıklarımı okurken, kimisi “ çok felsefe yapıyor”, kimisi “arabeske”bağladı, kimisi “ne edebiyat kastı ya” diyor.
Araştırmacı yazarlık yapan çok kişi var. İnsanlık tarihini, tüm bilgiyi, bilimi, entellektüeliteyi, tüm emeğiyle, çabasıyla, zekasıyla ve geniş vizyonuyla, en derin, en güzel, en donanımlı şekliyle üreterek, besleyerek ortaya çıkaran ve yollar açan, yollar gösteren çok değerli kişiler var.
Benim hiçbir zaman öyle bir iddiam olmadı.
Yazarlık iddiam bile yok, işin aslına bakarsanız.
Ben sadece paylaşıyorum.
Bu yüzden de, daha çok, bu yaşarken edindiğim tecrübelerle ilgili ( edinebildiysem tabii ki) dertleşiyorum.
Dertleşmeyi, yazarak yapmaya çalışıyorum, hepsi bu.
Hayatı, insanı ama en başta kendimi çok sorgularım ben. Kendini dövmek derler ya, vardır bende biraz kendimi dövmek.
Sonra fark ettim ki; kendini dövmek demek, bir anlamda kendini insan saymamak, bir nevi ego sahibi olmak, kendini insan üstü bir şey sanmak demek.
Oysa, ben de beşerim. Herkes kadar, benim de hata yapma “kesinliğim” var.
Eee peki o zaman, hata yaptıktan sonra herkese şans tanıyorsam, hoş görebiliyorsam, o hakkı kendime neden tanımayayım???
Hatamla, kusurumla, iyiliğimle, kötülüğümle, donanımımla, cehaletimle, tecrübemle, tecrübesizliğimle insanım işte, sadece insan…
İnsan olmanın handikapına kapılma hakkını kendime tanıdıkça, beşeri zayıflığımı da daha kolay kabulleniyorum…
Sezen Aksu'nun bir şarkısında ki şu cümleyi çok severim; " Ne ümitler YAŞLANDI gel zaman git zaman "...İçinde bulunduğumuz zamanın getirdiği, yaşadığımız coğrafyanın çoktan getirmiş olduğu, şu kontrolümüz dışında, mahkum olduğumuz, yaşamak değil deee, biyolojik olarak nefes alış verişimiz, benim yukardaki Sezen’in cümlesini büyük bir içsellikle anlamamı sağlıyor. Melankolik ve nostaljik bir ruh haline sürüklüyor hatta. Yarı yaşımda olduğum yıllarda, mesela mesleğime ilk başlarken sahip olduğum ümidin, ne kadar yaşlandığını fark ediyorum. Veya yeni ve farklı bir işe başlarken hissettiğim coşkunun yaşlandığını. Gelip giden zaman, sadece kendisi geçmekle kalmıyor, senden de alıp götürdüğüyle beraber, aslında dünyanın değil de, insanın yalan olduğunu anlatıyor bana.
Böyle hissetmenin herkes gibi güçsüzlük olduğunu düşünen ben, artık böyle hissetmekle güçsüz ve çaresiz hissetmiyorum…
Tam tersi; dünyada benim de görme fırsatı bulduğum, şahit olabildiğim insana dair güzel şeyleri anmak bana huzur veriyor. O yüzden nostaljim de,melankolim de beni güçsüzleştirmiyor artık.
Belki de, şöyle bir zaman yolculuğu yapıp, nefes alıp şimdiki gerçeğe mola verdiğim bir yer oluyor. Çoğunuzun da benim gibi hissettiğinden eminim. O yüzden naçizane bir tavsiye de bulunayım size, sığındığınız yerde devreye bazen yalnızlık duygusu girebilir, o duyguya yaklaştığınız an hemen çıkın oradan...
Çünkü bu durum, bu defa başka bir şeye sebep olur.
Sırf beşer olduğumu kabul edip, hata yapma kesinliğimi kabul ettiğim için, yaptığım her davranışı, her konuyu, fikrine önem verdiğim, saygı duyduğum ve genellikle bana doğrumu ve yanlışımı, objektif bir şekilde gösterdiği tescillenmiş birine, mutlaka sorarım. Tüm detayıyla, elimden geldiğince, becerebildiğimce objektif, kendi yorumumu olabildiğince katmadan, anlatmaya çalışırım. O an, ben olayın içindeyimdir. Duygusal bakabilirim. O duygusallıktan kaynaklı yanlış değerlendirme yapabilirim.
Ve bu cidden işe yarıyor çoğu zaman.
Bazen sormak gerek, bazen akıl akıldan üstündür diyip, başka akla danışmak gerek.
İnsan insana böyle yarar, hem de çok yarar.
Kimi zaman, senin kuramadığın empatiyi kurdurtur. Kimi zaman, savaşları bile bitirebilir.
Şimdiki zamanda, her şeyi hep biz biliyoruz. Şimdiki zamanda, bizim tarzımız, neyi anlamamızı alışkanlık ettirmişse, ona göre değerlendirmek işin doğrusuymuş gibi geliyor insan evladına.
Oysa her olayın bambaşka yönleri vardır. Her durumun anlayamadığımız, ama başkasının anlayabileceği, belki bizden farklı yaşam tecrübelerinden dolayı görebildiği, farklı yönleri vardır. Hayat ve insan, bir tek kendi bakış açımızla, kendi tarzımızla, kendi kalıplaşmış yargılarımızla değerlendirelemez.
Değerlendirilmemeli.
Belki de o yüzden, bu kadar çok kavga etmeye başladık birbirimizle.
Çok klişe bir söylemle bitireyim “empati mühim şey, hem de çok mühim şey “.
Sadece bir kelime gibi gelse de, gerçek anlamını içselleştirebilirsen, bence, ömür, dünya, yaşam o kadar kolay, o kadar keyifli olur ki...