6-7 Eylül 1955 vesilesiyle…
Bu topraklar büyük acılara sahne oldu…
Onca acı yaşandı…
Hâlâ yüzleşilmedi… Hâlâ kanıyor o açık yaralar…
Farklı inanç, dil ve kültürlerden, farklı uluslardan birçok halkın beşiği olmuş bir coğrafyadır yaşadığımız topraklar…
Bilinecekse bunun kıymetini bilmeli…
Gözü dönmüş olanlar, iktidar hırsıyla kavrulanlar ters yüz etme çabasında olsalar da;
Anadolu ve Mezopotamya’sıyla, Trakya’sıyla, Kilikya’sıyla, Rumeli’yle, Pontus’uyla, Kürdistanı’yla ve okşadıkça farklı kültürlerin gülümsediği bu topraklara yüz sürelim…
Elbette, bu her bir bölgenin oluşturduğu coğrafyada yaşamış Türk’üyle, Kürt’üyle, Ermeni’siyle, Süryani’siyle, Arap, Rum, Musevi, Laz, Çerkes’iyle, Hıristiyan’ı, Müslüman’ı Yahudi’si, Alevi’si, farklı tüm mezhepleriyle, inanan ve inanmayanıyla dil, inanç ve kültür abidesidir bu topraklar…
Ve böyle güzeldir!
Ne Erdoğan’ın ne Bahçeli’nin kafasına sığar bu tarih ve kültür zenginliği…
Zengin kültürlerden emmiştir bu coğrafyanın insanları. Bu toprakların güneşini, havasını, suyunu, torağını, çokluğunu duyumsamıştır…
Siyasi kışkırtmalar olmaksızın tek bir gün küstürmemiştir bu halklar birbirini…
Ve ondandır ki, halkların barış ve dostluk bahçesi kurma mücadelesi asla bastırılamayacaktır…
Zira dinler öncesinin, İslam öncesi yaşamın coğrafyasıdır bu topraklar…
Güneş, ateş, toprak, ezan, çan, hazzan öncesi vardır yani…
12 bin yıl öncesine uzanan Göbekli Tepe’ye çıkıp seyrelesinler bir…
Dinler tarihi dünden başlar, Adem ile Havva anamız daha kaç bin yaşındadır ki… Kudüs, Mekke yakın tarihin kutsalı…
Nereye el atsan, nereyi deşsen bu topraklarda tarih, kültür, zenginlik çıkmakta gün yüzüne, el sallamakta dünden bugüne, göz kırpmaktadır tarihin derinliklerindeki kültür renkleri…
1071 daha dünkü tarihtir…
Bitlis Ahlat’a Saray kurarak, otağı açarak tekleştirmek zordur bu toprakları… Uç beyliği devri çoktan geçmiştir…
Selçuklu’ya, Osmanlı’ya cumhuriyete uzanan, Zeugma’nın, Hasankeyf’in, Ergani Çayönü’nün, Ani’nin, Hittit’in, Troya’nın, Kapadokya’nın emzirdiği onca kültür ve tarih vardır. Efes’in, Harran’ın Troya’nın, Sümela’nın daha nice kültürlerin tarihini, geçmişini unutmamalı…
Boşuna emmedi insanlık bu kültürlerden…
Nereye çevirsen başını görebileceğin bir insanlık tarihi vardır yaşadığımız coğrafyanın…
Öyle çıkıp, “Rabia” çekmekle olacak şey değildir halkları askeri nizamla sıraya dizmek…
Bu birikime, bu tarihi ve kültürel zenginliğe sarılmak insana iyi gelir… Kültürler, diller, inançlar zenginliğinden kimseye zarar gelmez.! Telaşa, korkuya, kıskançlığa değil, barışa, dostluğa, sevgiye, halkların eşit, özgür kardeşliğine kaynaklık etmelidir bu zengin geçmiş. Bununla övünülmeli, tekçilikle değil!
Türklük, Kürtlük, Lazlık, Araplık, Rumluk, Ermenilik değildir övünülecek olan; tüm dil, kültür, inanç zenginliğidir insanı insan kılan…
Irkçılıkla bir yere varılamayacağını en yakın örneği Hitler’dir, Mussolini’dir… Irkçı, faşist diktatörlerdir… İç kavgalar, iç çatışmalar, boğazlaşmalar insanlığın utancı olarak iç kanatmaya devam ederken, bu kötü tarihten beslenmeye yeltenmek kimseye bir şey kazandırmaz.
Diktatöre de…
Çünkü tekçiliğe sığmaz bu topraklar… Cendereye alınamaz bu denli zengin kültür… Şiddetle, zorbalıkla yok edilemez halkların geçmişi ve birlikte yaşama arzusu…
Ve savaş naralarıyla, yalanla, fitneyle fesatla, kışkırtmayla, halkları birbirine karşı kışkırtarak iktidarını sürdürme hesabıyla bir yere varılamaz acılar yaşatmaktan başka…
Bize barış, özgürlük, emek, bize eşit kardeşlik gerek…
6-7 Eylül 1955’leri yaşatan, Beyoğlu ve Büyükada’da yaşayan Rum, Ermeni yurttaşlarımıza karşı başlatılan saldırganlık bugün hâlâ canlıdır, acıdır. O saldırıyı yaşamış olan Lefter’i, Toto Karaca’yı, Ara Güler’i analım, o gün ölen ve acı yaşamış olanlara saygıya binaen…
Kadim halkları düşmanlaştırarak, tekçiliği, tek dini dayatan, ulusunu “ırk” sanan, üstün kılma çabasına giren kafalar çok acılara sahne kıldı, bu kültürler, diller, inançlar zengini coğrafyayı…
Bugün yeniden bir acı sarmalı içine sürüklenmek istenirken halklarımız, daha sıkı sarılma vaktidir fesadı boşa çıkarmak için…