Birkaç gündür Fransa’dayım. Edebiyat ve politika iç içe… Yeni çıkan romanı konuşuyoruz.

 

 

 

Birkaç gündür Fransa’dayım. Edebiyat ve politika iç içe… Yeni çıkan romanı konuşuyoruz. Şafakta Buluşuruz…

Türkiye’yi, Bölge’yi, Ortadoğu’yu, Afrika’yı, Asya’yı, Latin Amerika’yı, Amerika’yı, Avrupa’yı konuşuyoruz… Büyüyen umudu…

Sınıfın mücadelesini, ezilen halkların direnişini, eşitlik ve özgürlük arayışını, örgütlenme çabalarını, kadınların çığlığını…

Ne çok konu var ne çok direniş ne çok çelişki ve çatışma yaşıyoruz şu son zamanlarda.

Her bir tarafta yeni bir isyan dalgası vuruyor kapitalist dünyanın köhne duvarlarını…

Umut yeşeriyor, büyüyor…

Kapitalizm sorgulanıyor…

Sosyalizm arayışı yayılıyor…

Yıkılan zorba yönetimler var. Yıkılmaya yüz tutanlar görünür oluyor…

Darbeler, artan şiddet, sömürü ve baskı rejimlerini ayakta tutmak için dinmeyen entrikalarla baş etmenin çabası var hiç dinmeyen.

Direnişler dinmiyor, dünyanın dört bir yanında sürüyor ve birbirine güç veriyor, renk katıyor. Umut solmuyor, direnç kırılamıyor.

Şili’li kadınlar Victor Jara oldular… Mirabel kardeşler oldular. Ayşe Tuba Aslan, Şule Çet, Ceren Özdemir, Feray Şahin oldular. Alende oldular, Che Guevera… Şili’de 45 yıl sonra da solmuyor yüreklerdeki kor. Her tarafta ısırıyor ortam, ateşe dönüşüyor, alevleniyor kor, ülkenin, Latin’in üzerinde dolaşıyor bereketli bulutlar… Faşist diktatörlerin kan gölüne çevirdikleri Victor Jara’yı işkence ile öldürdükleri stadyumu dolduran kadınlar haykırıyor eşitlik ve özgürlük sloganlarını… Edebiyat, sanat, siyaset iç içe…

Baştan başa ısınan bir Latin… Dalgalanan Ortadoğu, Kürt halkının dinmeyen özgürlük arayışı… İran, Irak, Suriye, Lübnan…

Dalga yükseliyor… Türkiye…

Türkiye’nin baskıcı ortamını konuşuyoruz. Hukuksuzluğu, adaletsizliği, baskıyı, zulmü… İşsizlikten, yolsuzluğa, derinleşen gelir dağılımı uçurumundan, dış politikadaki iflasa, bölgedeki savaşçı politikadan, kadın cinayetlerine, iş cinayetlerine kadar… Ancak süren direnci, dayanışmayı, boyun eğmeyenlerin haykırışlarının sürdüğünü…

Şafakta Buluşuruz, baş eğmeyenlerin romanı. Son beş yıl yaşananların tarihi… İnsanlığın zulme direnişinin destanı…

Romandaki direnci ve hiç bitmeyen arayışı, büyüyen umudu konuşuyoruz. Enternasyonalizmin örneği olarak kendi ülkesinde uğradığı büyük haksızlıklara aldırmadan, üniversiteden atılmış olmaya, pasaportuna el konulmasına, hapis cezaları ile yargılanmasına kulak asmayan akademisyenin direncini… İran’ın zorba yönetiminden kaçan, kaçarken IŞİD’in karanlık çemberinde eşini kaybeden, yaralı kızı ile Kobanê’de direnişçi kadınlar tarafından kurtarılan ve Türkiye’ye ulaştırılmaları sağlanan, umuda açılan ışığı… Sonra yeniden inen karanlığı ve aranan şafağı…

Şafakta Buluşuruz toplantılarında edebiyat ve siyaset konuşuyoruz. İç içe… Kopmaz bir bağ içinde… Edebiyatsız politika olmayacağını tarihten biliyoruz. Devrimlerden tanıyoruz… Siyaseti olmayan edebiyat, edebiyatı olmayan siyaset yoktur. Edebiyat sınıf mücadelesinde güçlü bir silah. Tarihe dönüp bakılınca edebiyat ve siyasettir insanlığın hamurunu yoğurup şekillendiren… Bunu en yalın biçimde görürüz Ekim Devrimi’nde… Faşizme direnişte. Ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerinde.

İsviçre’den geçtiğimiz Fransa’nın güneyinde sıcak bir hava vardı. Hava giderek ısındı ve önceki gün güçlü bir sınıf tavrının içinde bulduk kendimizi. Sarı Yeleklileri de yanına aldı işçi sınıfı ve emekçiler… Böyledir, sınıf yürüdü mü, çevresi toparlanıyor…

Daha şimdiden tarihe geçti Fransız işçi ve emekçilerinin grevi… Hayatı durdurdu genel grev… En kitlesel grevin başını işçiler, sendikalar çekiyor. Gençlik grevin en güçlü dinamizmi oldu.

Ne Macronlar gördü bu sınıf… Fransız Devrimi, Komün yaşamış bir sınıftır bu…

Biz toplantılarda dünyanın dört bir yanından yükselen seslere, ısınan havaya, süren direnişler, esen rüzgara, dalgalanan bayraklara, büyüyen öfkeye, kapitalizmin duvarlarına çarpan özgürlük dalgalarına dikkat çekiyorduk.

Kendimizi büyük bir dalganın içinde bulduk.

Umut büyüyor, güzel günlerin şafağında buluşacağımızı müjdeliyor hava…