Barış Vakfı’nın “Zor zamanlarda barış açısını savunmak” toplantısındaydık. “Barışa ilgi yok” dedi bir arkadaş.
Barış Vakfı’nın “Zor zamanlarda barış açısını savunmak” toplantısındaydık. “Barışa ilgi yok” dedi bir arkadaş. Belki birkaç kişi daha gelir diye az geciktirdiler. Bir avuç insandık barış arayışı toplantısında.Bir gün sonra iki askerin donarak öldüğü haberi duyulunca, barış itibarsızlaştırıldıkça, ölümlerin kaçınılmazlığını düşündüm.
İki askerin donarak ölümü topluma Sarıkamış’ı hatırlattı. Çok konuşuldu, hala konuşuluyor. Biz başka yönüyle konuşmaktan yanayız. Kahramanlık destanları çıkarmak yerine, halkların barış içinde yaşamasının yolunu önermekte ısrar edeceğiz.
Ölümsüz ozan Ruhi Su’nun seslendirdiği halk türküsünü bilmeyen, dinlemeyen azdır.
Oltu’dan girdik de Sarıkamış’a
Akıl ermez orda yatan üleşe
Askeri kırdıran Enveri Paşa
Kitlendi kapılar, mekan ağladı.
Yüz dört yıl sonra Nazimiye dağlarında iki askerin donarak ölmesi, Enver Paşa eliyle işlenmiş, on binlerce yoksul halk çocuğunun donarak can verdiği o tarihi cinayeti anımsattı.
Hiç kimsenin, Sarıkamış’tan bir kahramanlık çıkarmaya kalkmaması gerekirken, Erdoğan’ın, iki askerin donarak ölümünü, -doğum tarihi ve yaşı itibariyle tartışma konusu olan- dedesinin de Sarıkamış’ta şehit olduğunu açıklayarak izah etmesi ise, muktedirlerin halk çocuklarının ölümü karşısındaki refleksini ve zihniyetini ortaya koymuş oldu.
Turancılık hesabıyla Kafkaslara, o kıyafetle, yiyeceksiz, donanımsız on binlerce askeri ölüme süren, Sarıkamış’ın ve daha sonraki icraatlarıyla kötü üne sahip Enver Paşa’nın ve Sarıkamış felaketinin övünülecek bir yanı yoktur. (“Türk ölmek ve öldürmek için doğmuştur” gibi akıl ve izan dışı izahatlar ya da ırkçı iddialar peşinde olanlara bir diyeceğimiz yoktur!)
Sarıkamış, bir cinayettir. Soğuk ve salgın hastalıklar kısa sürede on binlerce askerin ölümüne neden olmuştur. Enver Paşa ve elbette İttihatçılar, halklar nezdinde hiçbir itibara sahip değiller.
Gelelim, Nazimiye’de hayatını kaybeden iki JÖH askerine…
“Hem yurt içinde hem yurt dışında, Türkiye’nin çeşitli yörelerinde ve Tunceli’de teröristle mücadelede destanlar yazıldı. Hakikaten kahramanlarımız, kahraman güvenlik güçlerimiz, jandarmamız, polisimiz, askerlerimiz bu hain teröristlerin tek tek üstesinden geliyor. Adeta fare gibi dağlarda kaçacak delik arayan teröristleri son terörist kalmayıncaya kadar tek tek öldüreceğiz. Çünkü bu vatan kolay kazanılmadı. Bu bayrak üzerindeki rengini şehitlerimizin kanından alan ay yıldızlı bayrağımız kolay kazanılmadı. Bu topraklar kolay vatan yapılmadı.”
Bu sözler, donarak ölen iki askerin tabutları başında edildi. Tunceli Valisi’nin sözleri…40 yıldır, her defasında devlet yetkililerinden birinin ettiği ve çözüm bulunmazsa edeceği sözler…
Askerlerin donarak ölümü üzerine farklı partilerden açıklamalar yapıldı, demeçler verildi.
CHP’den İyi Parti’ye, ondan iktidar yanlısı ve muhaliflerine uzan farklı çevrelerden ve kişilerden değerlendirmeler yapıldı. Tartışmalar hala sürüyor.
Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı sıfatıyla grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Benim dedem de Sarıkamış’ta donarak öldü” dedi. Erdoğan’a göre, donarak, çatışarak ya da başka bir biçimde ölünebilir. Bunların hepsi şehit mertebesine ulaşmanın sonuçlarıydı. Tam da parası olanların, bedelli askerlik kuyruklarının uzunluğundan ve bıktırıcı oluşundan yakındıkları bir zamanda söylemişti. Kimsenin haddine değildi tedbirsizlikten, ihmalden söz etmek!
Bilindiği üzere, uyku tulumları verilmediği, yeteri donanıma sahip olunmadığı, kurtarma çalışmalarının yetersiz ve zamanında yapılmadığı, daha kış bile değilken, donarak ölümün üstünün bayrakla, şehitlikle örtülemeyeceği gibi bir dizi eleştiri oldu. Toplumun kafasında birçok soru işareti doğdu, konuşuldu. Ancak sorular yanıt bulmadı. İyi Parti’nin verdiği CHP ve HDP’nin desteklediği TBMM’deki araştırma önergeside MHP çekimser kalmasıyla, AKP oylarıyla reddedildi.
Ancak ne iktidar ne CHP, ne İyi Parti ve benzerleri soruna başka bir yerden yaklaşabildi. Ne yazık ki CHP’de dahil, “Dağlarımızda, topraklarımızda 40 yıldır neden bitmeyen bir savaş var? Neden hala ölüyor ve öldürüyoruz?” diye soran olmadı. Kürt sorununun demokratik, barışçı, eşit ve kardeşçe çözümü konuşulmadı. Bu vesileyle barış için yeniden bir yol aranmadı.
Türkiye’nin barış ve demokratikleşme yanlısı güçlerinin bu yönlü açıklamaları ise ilgi bulmuyor, yandaş basında yer etmiyor.
Barış Vakfı, yarın için yeni bir etkinlik daveti göndermiş. “Çatışma Çözümünde Uluslararası STK Deneyimleri Çalıştayı” Yani barışa itibar kazandırmakta ısrarlıyız.
Zira barışta ısrar insanlıkta ısrardır…