Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşları 15 Kasım 1937’de asıldılar… Elazığ’da… Buğday Pazarı’nda kuruldu darağaçları… Ne yargı, ne mahkeme, ne duruşma, ne savunma, ne savunman… Dönemin “kanun hükmünde kararnameleri” işletildi ve suçsuz, günahsız insanlar ipe çekildi. 78 yaşındaki Seyit Rıza; “Ayıptır, zulümdür, günahtır” diyecekti yaşananlara… Şapkası, uzun ak sakallarıyla yorgun ve bitkindi.
Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşları 15 Kasım 1937’de asıldılar…Elazığ’da… Buğday Pazarı’nda kuruldu darağaçları… Ne yargı, ne mahkeme, ne duruşma, ne savunma, ne savunman…
Dönemin “kanun hükmünde kararnameleri” işletildi ve suçsuz, günahsız insanlar ipe çekildi.
78 yaşındaki Seyit Rıza; “Ayıptır, zulümdür, günahtır” diyecekti yaşananlara…
Şapkası, uzun ak sakallarıyla yorgun ve bitkindi.
En çok hilelerle baş edememesine üzülüyor olmalıydı.
İki yıl önce, 2884 sayılı ‘Tunceli Kanunu’, 1935 yılında sadece Dersim için TBMM’den geçirilmişti. Söz konusu yasaya göre kurulan özel Tunceli Mahkemesi aynı zamanda önümüzdeki kara yılların da habercisidir. Seyid Rıza ve arkadaşları Elazığ’daki Tunceli Mahkemesinde hükmü önceden verilmiş göstermelik bir yargılamayla idama mahkum edildiler. Zira söz konusu kanun, Tunceli’ye atanan vali-komutanı tüm yetkilerle donatmıştı. Yasama, yürütme ve yargı erklerine ait tüm yetkiler vali-komutanda birleştirilmişti. (Bugüne ne çok benziyor değil mi? Bugün de yasama, yürütme yargı bir elde toplanmış bir yerlere bağlanmış durumda… Neyse oraya geleceğiz.)
Yasalara göre o yaştaki bir insan idam edilemezdi; ancak yine uyduruk heyetlerle ve katı emirlerle yaşı küçültülerek, 78’den 54’e düşürülerek “idam edilebilir” kararı verildi.
Son isteği sorulur Seyid Rıza’ya; kırk lirası ve saati vardır, oğluna verilmesini ister.
“Oğlunu da asacağız” derler. Yıkılır. Hileler ve yalanlar karşısındaki şaşkınlığı daha da artar. Son isteği oğluna dair olur; bu kadarını da yapacaklarını düşünür!
“Oğlumu” der, “Oğlumu benden sonra asın… Gözlerim onu ipte sallanırken görmesin…”
Oğlu kayıtlara göre 18’inde değildir. İdam cezası verilemez, verilse de infaz edilemez… Onun da yolunu bulurlar; uyduruk heyetler 17 yaşındaki oğlunun yaşını 21’e çıkarır.
Ve Seyid Rıza’nın oğlu Resik Hüseyin’i ondan önce darağacına çıkarırlar.
O acıyı da yaşatırlar…
Bu kadar zalim bir ecdadın torunlarıdır bugün halka acıları çektirenler…
Elazığ’da, Tunceli Mahkemesinde…
Ne hak, ne adalet, ne vicdan vardı.
Üç ayaklı idam sehpaları vardı sıra sıra…
Seyid Rıza ve arkadaşları Elazığ Buğday Meydanı’nda asılarak idam edildiler. Bir cinayet şebekesi kadar hızlı işliyordu mekanizma, cumartesi karar, pazar günü infaz…
Seyid Rıza yaşadıklarını bilinen veciz sözlerle dile getirmişti. “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu; ama ben de sizin önünüzde eğilmedim ya, bu da size dert olsun.”
Durumu bundan daha yalın ifade edilemezdi. Ve elbette bu bir gelecek kuşaklara öğüttür de…
Yalan ve hilelerle boğuşmak, eğilmemek, diz çökmemek…
Bugünün en temel sorunu da bu olsa gerek. Zira yalanın ve hilenin egemen olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Tek parti döneminde Dersim Katliamı’nın ve Seyid Rızaların idam fermanını verenlerin torunları hâlâ iktidardadır… Seyid Rızaların torunlarına hâlâ acı çektiriyorlar.
Ne mahkeme, ne hak, ne hukuk…
Türkiye’nin de üye verdiği uluslararası meşruiyeti olan AİHM, 2 yıldan fazla süredir tutuklu bulunan Eski HDP Eş Başkanı, Eski Milletvekili, Cumhurbaşkanı Adayı, Sanatçı, cezaevindeki çalışmalarıyla Edebiyatçı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun hukuksuzluğuna hükmetti.
Kendisi de 3 defa AİHM’ye başvurmuş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan daha ilk günden AİHM kararını tanımayacağını belirtti. Sonra AİHM kararı için “Bu terör seviciliktir” dedi. Bakan Çavuşoğlu da “AİHM kararı hukuksuzdur” dedi.
Belli ki güçlü bir demokratik muhalefet gerekiyor kararın uygulanması için… Değilse hukuksuzluk devam edecek…
O dönemin “Tunceli Kanunu” hükmündeki bugünün kanun hükmünde kararnameleriyle ve himaye altına alınmış yargıyla hüküm sürdürmekten yanalar.
Hileler boyutlanarak sürüyor…
Demirtaş ise yaptığı açıklamada; Haklı bir mahkeme kararı olmadan iki yıldır burada tutuluyor olmama rağmen demokrasiye, barışa ve adalete olan inancımı asla kaybetmedim. Bu konuda en büyük umut kaynağım da halktır, halkın mücadelesidir” dedi.
2011’deki vetolar geliyor insanın aklına ve halkın tutumu…
Hileler sürüyor… Hilekarların torunları ile mağdurların torunları arsındaki mücadeledir sürmekte olan. Ve karar verecek olan halktır, halklardır… “Umut kaynağım halktır” diyor Demirtaş.