DİYARBAKIR-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ SÖYLEYİŞ-ARZELLA BEKTAŞ-HAMZA ÖZKAN; Diyarbakır Gâvur Mahallesi' nde bir diğer ismiyle Hançepek'te uzun yıllar yaşayan yazar Mıgırdiç Margosyan ile anadil üzerine söyleyiş gerçekleştirdik. Anadili olan Ermenice' yi öğrenebilmek için 1953 yılında İstanbul’a gittiğini söyleyen yazar Margosyan, anadili Ermeniceyi öğrendikten sonra, "Ana dilimin öğretildiği okulunda öğretmenlik yaptım" diyerek, yazarlığa yöneldiğini ifade etti.

 

 

 

 

DİYARBAKIR-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ SÖYLEYİŞ-ARZELLA BEKTAŞ-HAMZA ÖZKAN; Diyarbakır Gâvur Mahallesi' nde bir diğer ismiyle Hançepek'te uzun yıllar yaşayan yazar Mıgırdiç Margosyan ile anadil üzerine söyleyiş gerçekleştirdik.

Anadili olan Ermenice' yi öğrenebilmek için 1953 yılında İstanbul’a gittiğini söyleyen yazar Margosyan, anadili Ermeniceyi öğrendikten sonra, "Ana dilimin öğretildiği okulunda öğretmenlik yaptım" diyerek, yazarlığa yöneldiğini ifade etti.

Gavur Mahhallesi ve birçok kitaba imza atan Margosyan, anadil üzerine şunları ifade etti:

Aklıma gelen şu; bir insanın kendi ana dilini okuması, yazabilmesi dünyanın en güzel şeyi. Insanların ilk işi, ilk görevi anadilini öğrenmek olmalı. Ama zaman zaman şartlar bazen insanlara bu imkanı tanımayabiliyor. Ben İstanbul’a gidip anadilimi öğrenince mutlu, mesut oldum ve anadilimi öğrendim. Babamın bi lafı vardı. Bana dedi ki, 'Anadilini öğren, adam ol'. Yani ana dilinin ne kadar önemli olduğunu kendisi bu şekilde ifade etti."

Ermenice'nin dili kullanılan bir dil olduğunu dile getiren Margasyon, Ermenice'yi kullanan kişi sayısının gün geçtikçe azaldığını belirtti.

"Çünkü İstanbul’da az sayıda aile kaldı. Aşağı yukarı 50 bin kişi. Bu 50 bin kişinin büyük bir kısmı da kendi anadillerini maalesef bilmiyor.Okumuyorlar, bilemiyorlar, onların zaten bir kısmı Anadolu’dan göç ettiği için bilmiyorlar ve dolayısıyla bir insanın kendi ana dilini öğrenmesi bu kadar zor olan bir yerde kötü bir şey, insanı üzüyor" diyerek, Türkiye' de unutulmaya yüz tutmuş Ermenice dili için şu tavsiyeler de bulundu:

Bizim okullarımız var İstanbul’da. 15 tane Ermenice'yi Öğreten okullarımız var. Bunların dört tanesi lise, orta öğretim, ilkokul ve anaoku. Kendi imkanlarımızla azınlık okulu olarak orada dilimizi kullanıyoruz ve Ermeni’ce eğitim yapıyoruz."

Diyarbakır'ın Sur ilçesin de Ermenilerin yoğun olarak yasadığı Gavur Mahhallesi olarak bilinen yer de, Ermenilerin tarihi ve politik süreç içerisinde azınlığa düştüğünü belirten Margosyan, kitaplarında sıkça yer verdiği Gavur (Hançepek) Mahhallesi uzerine ise şunları söyledi:

Ermeni halkı için Gavur lafı sadece Ermeni halkı için kullanılmıyor. Bugün çeşitli vesillerle herhangi bir şeye kızdığımız zaman bazen işte Gavur , Gavur’un oğlu falan diyoruz. Yani bu sadece Ermenilere ait değil, aslında Gavur demek bizim Ülkemiz de biliyorsunuz Müslüman olmayanlara genel olarak verilen bir sıfattır. Yani bir Alman’da,Fransız da,Amerikalı da, Ermeni ,Süryani, Keldani işte bu tür yani Hristiyan olanlara genellikle genel olarak Gavur deniliyor.

Böyle bir sıfatın kullanılması beni rahatsız etmiyor. Çünkü biraz da ağız alışkanlığıylan da söyleniyor. Şöyle mesela Gavur kelimesi bazen bir övgü gibi de oluyor. 'Gavur işini iyi bilir, temiz yapar' hatta bazen Müslüman da şunu diyebiliyor 'işte alış verişini gavurdan yap çünkü onun yaptığı mal iyidir, temizdir' veya terazisi bilmem nedir diyenler de var. Onun için Gavur illa olumsuz anlamın da değil. Bugün de öyle değil mi? Dışarıdan bir sürü şey ithal ediyoruz. 'Gavurun malı' ama gavurun malı deyince illa kötüdür anlamında denmiyor. Mesela babam benim diş teknisyeniydi. Mesela şöyle diyorlar 'gavurun oğli öyle eli bir hafif ki dişini çeki diyisen ki zar sivrisinek ısıri' yani orda bir övgü de var."

Bugün Diyarbakır'daki renkliliğin kalmadığını aktaran Margosyan, "Türkiye'de bazı sorunlardan dolayı Diyarbakır’da ki o Gavur Mahallesi artık yok. Yeni yeni binalar yapılıyor. Ama o eski tarihi mimarisinin lezzetinde , tadında olmayacaktır ve olamazda çünkü orada o eski bazal taşlarının yerine şimdi bir nevi beton yığınıylan yeni binalar yapıldı" diye konuştu.


Mıgırdiç Margosyan Kimdir?


23 Aralık 1938’de Diyarbakır’ın ünlü Hançepek Mahallesi’nde (Gâvur Mahallesi) doğdu. Eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu, daha sonra İstanbul’daki Bezciyan Ortaokulu ve Getronagan Lisesi’nde sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi.1966-1972 yılları arasında Üsküdar Selamsız’daki Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi’nde müdürlüğün yanı sıra felsefe, psikoloji, Ermeni dili ve edebiyatı öğretmenliği yaptı. Daha sonra öğretmenliği bırakarak ticarete atıldı. Edebi çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Marmara gazetesinde yayımlanan Ermenice öykülerinin bir bölümü Mer Ayt Goğmerı [Bizim Oralar] adıyla kitap haline getirildi (1984) ve bu kitabıyla 1988’de, Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü’nü (Paris-Fransa) aldı. Gâvur Mahallesi (1992), Söyle Margos Nerelisen? (1995) ve Biletimiz İstanbul’a Kesildi (1998) adlı Türkçe kitaplarını, 1999’da ikinci Ermenice kitabı Dikrisi Aperen [Dicle Kıyılarından] izledi. Gâvur Mahallesi Avesta Yayınları tarafından Li Ba Me, Li Wan Deran [Bizim O Yöreler] adıyla Kürtçe olarak yayımlandı (1999). Türkçe kaleme aldığı Tespih Taneleri (2006) adlı anı-romanı büyük ilgiyle karşılandı. Son edebi eseri Tanrı’nın Seyir Defteri 2016’da yayımlandı. Gâvur Mahallesi 2017’de Gomidas Enstitüsü (Londra) ve Aras işbirliği ile İngilizce olarak yayımlandı. 2018’de, yazarın sekseninci yaşı vesilesiyle tüm eserlerini bir araya getiren Fıllaname basıldı.

Evrensel gazetesinde “Kirveme Mektuplar” adlı köşesinde yazmayı sürdüren Margosyan’ın bu makalelerinin bir bölümü Kirveme Mektuplar adıyla 2006’da Diyarbakır’da kitaplaştırıldı (Lis tarafından, 2011’da yeni basımı Aras). 1996-1999 yılları arasında Agos gazetesinde yayımlanan makalelerinden yapılan bir seçki olan Zurna 2009’da, yine Evrensel yazılarından derlenen Çengelliiğne (ilk basımı 1999, Belge Yayınları) ve Yeni Yüzyıl ve Yeni Gündem gazetelerinde yayımlanan makalelerinden derlenen Kürdan 2010’da yayınevimizce kitaplaştırıldı.