İktidar Türkiye halklarına işsizlik, açlık ve gözyaşından başka bir şey vermiyor. Her gün kan akıyor. İçeride dışarıda bir savaş hali sürüyor. Kadınlar öldürülüyor, işçiler ölüyor, intiharlar artıyor, polis ölüyor, asker ölüyor, Kürt ölüyor, Türk ölüyor… Halk evlatları canından oluyor. Her gün yeni evlere ateş düşüyor. Yeni yürekler yanıyor. Annelerin babaların feryadı yankılanıyor ülkenin her bir yanından.
İktidardakiler suçlarının, günahlarının üzerini örtmek için olmadık yalanlara baş vuruyorlar. Tüm değerleri kendi iktidarlarının devamı için harcıyorlar. İçeride ve dışarıda yeni düşmanlar, yeni kamplaşmalar yaratıyorlar. Ülkeyi daha kötü bir geleceğe sürüklemekten kaygı duymadan bu yönlü çabalarını arttırıyorlar.
Her gün acı ve göz yaşı ile yoğruluyoruz. Her gün gözaltılar, baskınlar, tutuklamalar gerçekleşiyor.
İşsizlik artıyor… Yoksulluk diz boyu. Yolsuzluk, yağma haberleri azalmıyor artıyor.
Her geçen gün biraz daha yangın yerine dönüyor memleket. Ülkenin tüm olanaklarını, iktidarını ayakta tutmaya hasreden, bunun için hiçbir değeri harcamaktan çekinmeyenler bir kez daha acıya boğdular ülkeyi. Hep AKP ve MHP bloku ayakta kalsın diye…
Garê operasyonu da bu kapsamda değerlendirilebilir. 5-6 yıldır PKK tarafından rehin tutulan 13 askerin ölümü, daha açık ifadeyle katli de bu politikaların bir sonucudur. AKP-MHP bloku Türkiye halklarını bir kez daha acılarla karşı karşıya bıraktı. 41 savaş uçağıyla 4 gün boyunca bir bölgede bombardıman gerçekleştiriliyorsa hiç kimse rehineleri sağ salim aileleriyle buluşturma kaygısı içinde olduğunu söylemesin.
Ankara, Erbil, Bağdat arasında günlerce mekik dokunduğu, Şam ile de bir heyetin görüşmeler yaptığına ilişkin haberler yayıldı. Almanya’ya heyetlerin gittiği, bu operasyonun “bölücü terör örgütüne büyük bir darbe” vurmak olduğunun beyan edildiği anlaşılmaktadır.
Petrol bulundu, gaz çıkarıldı, ‘Mavi Vatan’da bayrak açıldı, Libya’da büyük hesaplar yapıldı, Azerbaycan’da kahramanlıklar sergilendiği anlatıldı… Ancak bunların hiçbirinde ülkenin yüzü gülmedi. İşsizlik, açlık, sefalet giderek arttı… Buna paralel olarak tüm söylevine, toplumu kutuplaştırarak, din ve milliyetçilik üzerinden, vatan, millet, beka diyerek bu ülkenin altını oyan, içini boşaltan politikalar bir işe yaramadı. AKP, yandaşı MHP ile birlikte güç kaybetmeye devam ediyor.
Artık 50+1 hayal oldu. MHP barajın altında, AKP yüzde 30 dolaylarında seyrediyor.
Tükenişi durdurmak için, yeni anayasa gündeme getirildi… Muhalefet ve Türkiye halkları “19 yıllık icraatınız neyse yapacağın anayasa da odur” diyerek itibar etmedi. “Uzay’a yolculuk” haberi verildi… O da ilgi bulmadı, “Yerli otomobil nerede, traktör diyordunuz, ne oldu?” soruları yükseldi işçi ve emekçilerden.
“Yerli ve milli” dedikleri her şey yalan çıktı. Halk ekmek bulamazken, ekmek ve işsizlik kuyrukları uzarken, enflasyon almış başını giderken, yoksulluktan intiharlar artarken, yurttaşa bir aşı bile bulunmazken, pandemiden ölümler durmak bilmezken, onlar yabancı markalarla, lüks araba konvoylarıyla cuma namazlarına gidiyor, 7-8 uçakla seyahat ediyor, yeni saraylar inşa ediyorlar; kışlık saraylarında krallara, padişahlara uygun bir yaşam sürdürüyorlar…
Gerçekler ayan beyan ortadayken halka ve ülkeye dair söylenen her şeyin gerçek dışılığı her geçen gün açığa çıkıyor. İnandırıcılıkları kalmadı. Güven duyulmuyor bu ortaklara...
Bundandır ki yeni bir müjdeye ihtiyaç duydular. 8 Şubat günü Garê’ye o operasyonun yapıldığı gün “Çarşamba günü ulusa sesleniş programında “Beni izleyin, siz müjdem var” dedi Erdoğan.
Çukurca’dan sonraki 35 kilometreden başlayan dağlık bölgeye 70 kilometre çapındaki bir alana savaş uçaklarıyla günlerce süren bir operasyona yapıldı. PKK yerle bir edilecek, karargah dağıtılacak, “bölücü örgütün liderleri” başına torba geçirilmiş halde getirilecek ve böylece yeni seçim için start verilecekti… Muhalefet bloku parçalanacak, HDP linç edilecek, daha önceleri olduğu gibi TBMM’de ortak bildiri hazırlanıp imzalanacak, iktidar dökülen kan üzerinden yoluna devam edecekti.
Bu hesap tutmadı. Muhalefet bu oyuna düşmedi. Ancak yazık ettiler. Yine kan döküldü yine Kürtler, Türkler, Türkiye halklarının evlatları canından oldu.
Zira böylesi kapsamlı bir askeri operasyonun amacının rehineleri sağ salim almak olduğu inandırıcı değil. Böyle olsaydı, bunun için bu denli kapsamlı bir operasyon gerekmezdi. Önceki yıllarda olduğu gibi İHD ve başka insan hak merkezli kurumlar, bu konuda harekete geçmeye hazır şahsiyetlere sorumluluk verilirdi. 13 asker, polis ve MİT mensubu hayatından olmazdı. Operasyonun başladığı gün bir açıklama yapan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, çarşamba günü o “ulusa seslenişi” gerçekleştiremedi.
Oysa 40 yıla yakındır kan dökülüyor, 40 bin 50 bin yurttaşımızı kaybettik… Kan ve göz yaşı sel oldu. Yetmez mi? Oysa Kürt sorunu barış ve demokratik yollarla, demokratik Türkiye kapsamında çözülebilir. İhtiyacımız olan barıştır…
( * Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Ötekilerin Gündemi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. )