Suriye politikası ta başında yanlıştı… Bu, Suriye iktidarının ne olup olmadığından bağımsız olarak böyledir… İlk düğmesi yanlış iliklenen gömlek misali… Dönüp yanlışı düzeltme yolunu seçmeseniz, sonraki yaptığınız hiçbir şey doğru olmuyor. Tam aksine her yeni adım, her yeni gelişme sizi yanlışlarınızın esiri yapıyor.
Suriye politikası ta başında yanlıştı…Bu, Suriye iktidarının ne olup olmadığından bağımsız olarak böyledir…
İlk düğmesi yanlış iliklenen gömlek misali…
Dönüp yanlışı düzeltme yolunu seçmeseniz, sonraki yaptığınız hiçbir şey doğru olmuyor.
Tam aksine her yeni adım, her yeni gelişme sizi yanlışlarınızın esiri yapıyor.
İnat ve ısrar ise bataklığı kaçınılmaz kılıyor.
Bugün onun sonuçlarını yaşıyoruz.
Yanlış üzerine yanlış yapıldı.
O dönem, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü olan Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin Suriye politikası için “Baştan beri büyük yanlışlarla dolu olduğuna inananlardanım… Şimdi bunları tamir ediyoruz, düzeltiyoruz” demişti. Ancak, yanlışı düzeltme yoluna yönelmek yerine, yanlışta ısrar edildi ve hala ısrarla sürdürülüyor.
Yanlışlarının esiri olmuş bir iktidar var. Israr ediyor ve Suriye politikası, Türkiye’nin Kürt sorununu çözüm yolu ve bölgedeki Kürtlerle ilişkilerin düzenlenmesindeki yanlışlar halklarımızın başına büyük belalar sarmaya devam ediyor.
20 Ocak’ta başlatılan ve bugün 36. gününe giren Afrin savaşı da bu yanlış politikaların bir sonucudur.
Ve savaşın faturası her geçen gün ağırlaşıyor.
Zira savaş, silah tekellerinin, savaş tacirlerinin, ırkçılıkla, milliyetçilikle, kışkırtıcılık ve düşmanlaştırmayla varlığını sürdürmek isteyenlerin işine yarar.
Savaşta ısrar, ülkeyi emperyalistlerin kuklasına, bölge devletlerinin oyuncağına çevirir.
Ekonomik, siyasi, askeri… Her alandaki bağımlılık ilişkilerini derinleştirir.
Nihayetinde bu 36 günlük savaş süreci de bu gerçeği birçok yanıyla gösterdi.
Türkiye, Almanya ile ilişkilerinde daha güçlü bir ülke olmamıştır.
Bu süre içinde Türkiye, Rusya ile ilişkilerinde daha güçlü ve bağımsız ülke olmamıştır.
ABD ile ilişkilerinde güç ve kuvvet kazanmamıştır.
Aksine bu süre içinde ekonomik ve askeri bağımlılık ilişkileri daha da artmıştır.
Türkiye, Suriye politikasının derin sonuçlarını yaşıyor, faturası her geçen gün kabaran bir sürecin içindeyiz.
ABD ile Rusya arasında gidip gelen bir pinpon topuna dönüşmüş iktidar gerçeği karartılamaz.
Rusya’nın, 2-3 hafta ve 10-15 km için yeşil ışık yaktığı, ABD’nin sessiz kaldığı, Suriye’nin YPG ve SDG’nin burnunu sürtmek için ‘hesaplı’ tepki gösterdiği, İran’ın Suriye ve Rusya ile mutabakat içinde hareket ettiği süreçte yeni bir aşamaya gelindiği görülüyor.
Son iki hafta içinde yaşanan sıcak gelişmelerle bu durum açığa çıkmış oldu. AKP iktidarı yanlış politikalarında ısrar ederse, bataklıkta patinaj sürecek ve bunun sonuçlarını kestirmek hiç de zor değil.
YPG’nin çağrısı artık farklı bir görünüm altında da olsa, Rusya, Suriye, İran cephesinin yeni bir hamlesiyle sonuçlandı.
TSK’nin, 5 km kadar ilerlediği Afrin topraklarından sürdürdüğü top atışlarının sonuçlarının yeni tartışmalara vesile olduğu, hem askeri alanda hem de uluslararası sivil toplum kuruluşlarınca eleştiri konusu yapıldığı sır değil.
Sivil mi, asker mi tartışması süren konvoylara yönelik top atışlarında ısrar edilmesi halinde YPG’nin çağrısıyla Afrin’e girmiş olan İran komutasındaki Suriye destekli savaş güçleri ile TSK’nin karşı karşıya gelmesi de kaçınılmaz görünüyor.
Savaşı sürdürmek tank, top, tüfek almak için ödenen bedellerden, artan esaret ilişkilerinden, yiten itibardan ibaret de değil.
Kan ve gözyaşının eşlik ettiği ölümler artıyor.
Ancak halklarımız, işçi ve emekçiler, AKP’nin MHP’yi de yanına alarak oluşturduğu koalisyonun geleceği uğruna süren politikalarına mahkûm değildir.
26 maddelik kanun teklifi ile seçimleri hepten manasız hale getiren, her durumda iktidara kazandırmaya endeksli baraj, ittifak, seçim düzenlemeleri ve diğer hesaplar karşısında CHP’nin artık gerçekçi bir tutum alması ve HDP ile ortak platformlarda buluşması mümkün olabilirse, iktidarın hesaplarını bozmak mümkün olabilir…
CHP’nin, barışçı Suriye politikası, Kürt sorunun demokratik çözümü ve demokratik güçlerle ittifak meselelerinde hızla adım atması halinde Gezi direnişi, 7 Haziran seçim süreci, Hayır kampanyası ve Adalet Yürüyüşü dönemlerinde yaşanan demokratik dinamizmi yakalamak pek ala mümkün olacaktır.
Yeter doğruya yönelinsin…