Ağustos sıcaklığında Birlik siyaseti Ağustos sıcaklarının yaşandığı bu günlerde siyasi gündemler de bu sıcaklıktan geri kalmıyor. Tabii şu sıralar Kurban Bayramı içindeyiz de.
Ağustos sıcaklığında Birlik siyaseti
Ağustos sıcaklarının yaşandığı bu günlerde siyasi gündemler de bu sıcaklıktan geri kalmıyor. Tabii şu sıralar Kurban Bayramı içindeyiz de. Bayram yazıları genelde farklı olur. Ama en çok da gündemde olan ama bir türlü gerçekleşmeyen konular bayramın yarattığı görece rahat anlarda yazılır.
Bizim hep gündemde olan ama bir türlü gerçekleşmeyen konularımızın başında Yine Kürt sorunu ve Kürt partilerinin kendi aralarımdaki güç birliği, ittifak politikaları ve ulusal kongre gelir.
Kürt halkı son 40 yıldır kimlik ve özgürlük mücadelesini bir aşamaya getirmiştir. Bu önemli aşamada çözümü konuşmak, tartışmak tabii ki çok çok önemlidir. Ama bundan da önemlisi Kürt parti, grup ve kişiliklerin varılan bu aşamada gerçekten samimi ve programlı adımlar atmanın, demokratik ittifak ve ulusal birliğin Kürt halkının emeğinin heba olmaması için ne kadar önemli olduğunun bilincini taşımalarıdır.
Bu konuda 20.Yy. dünyasını çözümlemek önemli. Çünkü şu an varlığını sürdüren Kürt siyasi harekeleri hepsi 20.Yy. son çeyreğinde ortaya çıkan hareketlerdir. Bu hareketlerin doğum izi 20. Yy.ın siyasal etkilerini taşıyor.
12 Eylül darbesi işkence ve baskı yönü ile kendini gösterdi. Ama aslında devlet kendini yeniledi. Etkisi onlarca yıl sürecek yasa ve anayasa hazırladı. Halen bu yasalar ortadan kalkmış değildir. Yeni baskı yöntemleri devreye girdi.
Ama buna karşı, bir hareket hariç, hemen hemen hepsi bu yeni dönemde Kürt halkının varlık ve özgürlüğü için yeni bir teori, ideoloji, siyasi değerlendirme geliştiremedi. Yeni bir teori geliştirmeyen, program oluşturamayan hareketlerin halkta bir karşılığı olmuyor. Kuşkusuz bu hareketler zaman zaman bazı teori tespitler ve yayıncılık faaliyetleri ile yeni dönemi kavramaya çalıştılar ama bu teori ve söz ne kadar doğru idi. Ne kadarı halkı heyecanlandırıyordu, ne kadarı bunun örgütlenmesini yapıyordu, yapabiliyordu.
Şimdi HDP’nin Türkiye geneli ve Kuzeyli Kürtler açısından bakarsak 6 milyon oy alması Demokrasi ve her kesime hitap eden bir parti açısından yeterli bir düzey değildir. Bunun içinde Kuzeyli Kürtlerin önemli bir etkisi var. 6 milyon kişi bilinçli bir kesimdir. Öyle esen rüzgara göre eğilim belirten bir kitle değildir. Bu kitlenin niteliği Kuzeyli ve Güneyli partilere yaklaşımda belirleyicidir. Her şeyden önce bu bilinçli yurtsever devrimci ve demokrat kesimler demokrasi için, Kürtlerin hak ve özgürlükleri için çok büyük bedeller ödemiş sosyal yapılardır. Emekçidirler, yoksuldurlar, çok farklı etnik yapıya, dini inanca sahipler. Bir defa bu kitlelere hitap eden bir siyasi parti, her şeyden önce kendisi özü sözü bir, fedakar bir çalışmanın sahibi olmalıdır.
Şimdi gerçekleşen duruma baktığımızda bir birleşme var. Büyüme ve tek parti olma durumu var. Ama bu partilerin bir koalisyon şeklinde bir araya gelip tek parti şeklinde birleşme değil, halk tabanında gerçekleşen bir birleşme gerçekleşmiştir. Bu da, önceki adları ile birlikte, HDP’dir. Şimdi Halkların Demokratik Partisi, halklar düzeyinde yakalanan bir birliktir.
Bu sadece bölgesel düzeyde yakalanan bir birliktelik değil, evrensel düzeyde geçerliliği tartışılan, kapitalizme karşı alternatif teorinin ürünüdür. Günümüz dünyasında hiçbir halk, kapitalist yıkıcılığa karşı tüm dünyada halklar tarafından benimsenen alternatif bir sistemin ideolojik politikasına sahip olmadan başarıya ulaşması zordur. 19.Yy. da Marxizm bu sistemin teorik felsefik öncülüğünü yapıyordu. 20. Yy. da da bu alternatifliği sosyalist sistem, politik pratik düzeyde yapıyordu. Gruplar, mücadele eden halk ve emekçi sınıflar bu sisteme göre konumlanıyordu. Ama 2000’li yıllar itibarı ile global düzeyde emekçi sınıf ve ezilen halklar adına, liberal, humanist ve demokrat insanlar- kadınlar adına bütüncül bir teori var mıdır? Bu teori olmadan hangi sistemi önereceğiz insanlara, toplumlara?
Bu açıdan meseleye bakmakta fayda vardır.
HDP bu halkın bir statüsü olmalı diyor. Gerçek anlamda demokratik cumhuriyet içinde sadece Kürtler değil bütün halklar belli bir statünün sahibi oluyor. Burada doğru bir teze sahip olmak kelime olarak değil, bir sistem olarak ele almamız lazım. Doğru tezin pratiği, örgütlenmesi, taktiği ve stratejisi, ittifak anlayışı da ona göre doğru, gerçekliğe uygun olur.
HDP pratiği diğer partilerin neden halktan uzaklaştığının da yanıtını kendinde taşıyor. HDP’nin kazanımı tüm Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin kazanımı gibi ele alınması gerekir.
Kürtlerin en canalıcı konularda ortak tutum belirleyecekleri ve tavır alacakları bir Kongreye ihtiyaçları vardır. Çünkü bölgedeki bir çok güç kendi devlet çıkarı için birleşip, zaman zaman Kürtler üzerine ortaklaşmalar yapmaktadır. Yaşanan cok çarpıcı örneklerden biri de Güneydeki Referandum olayıdır. Bunun gibi Daiş saldırısı, Êzdî Kürtlerinin durumu vb. sıralanabilecek önemli konular bulunmaktadır.
Ulusal kongrenin gerekliliği, hemen hemen herkesin üzerine hemfikir olduğu bir konudur. Ulusal Kongre konusu Kürtlerin en can alıcı noktasıdır. Bence iki büyük partinin kendine doğru çekmesi gibi tespitte bulunmak yanlıştır. Partiler ve örgütler bu konuda kendine şu soruyu sormalı: Ulusal Kongreyi gerçekleştirirsek ve bunu düzenli toplanır haline getirir ve kurumsal temele oturtursak, belli oranda ilişki içinde bulunduğumuz devletlerin tepki ve provokasyonlarını göğüsleyebilir miyiz?
Bu sorunun açılımı şudur: Bugün Kürtleri çevreleyen ve baskı altında tutan bölge devletleri, bağlantılı olarak ABD ve Rusya böyle bir ulusal Kongreye karşıdırlar. Kürt halkının Ortadoğu’nun ortasında ve tüm devletlere etki edecek boyuttaki konumu nedeniyle, böyle bir siyasi güç olmalarına karşıdırlar. Bunların karşı olması anlaşılırdır. Peki Kürt partileri bu konudaki tepki ve sabote etme çalışmalarına karşı yeteri düzeyde ulusal bir tavır koyabilecek ve gelecek ambargo, saldırı, içten bozma gibi karşı hareketleri göğüsleyebilecek durumları var mı?
Bu soruları sormak lazım. Yoksa sorun A partisi kendini dayatıyor, B partisi fazla delege talep ediyor demek sorunu açıklamıyor, maalesef. Herhangi bir parti, gerçekten samimi ve ulusal kaygılarla hareket ediyorsa, varsın kendine çeksin, öncü ve örgütleyici olsun, herkes de bu öncülük ile ulusal kongreye gitsin. Ama yaşanan pratikler sorunun bu kadar kolay olmadığını gösteriyor.
Başka bir soru daha sormak gerekiyor Ulusal Kongre için. Kürdistanî partiler Rojavanın, Başur’un belirli bir statü konumundaki kazanımlarını, gerçekten kendi kazanımı ve değeri olarak kabul ediyor mu? Lafla ve duygusal boyutta değil, ulusal değerler açısından kabul ediyor mu? Bakur’un acısını, Rojhılat’ın acısını kendi acısı ve ulusal derdi olarak görüyor mu? Görüyorsa bu konuda ulusal düzeyde tavır ve tepki içeren siyaset üretebiliyor mu? Bunu kendilerine sormak lazım.
Aslında Ulusal Kongreden önce, bu sorulara, tüm partilerin olumlu, pozitif, ulusal düzeyde yaklaşım göstermeleri gerekiyor. Aksi halde Ulusal kongre bir yere hakim olma kongresi değildir. Anlayış düzeyinde, samimiyet düzeyinde sorgulanması gereken konular vardır. Bu konular hal olmadan ulusal kongreden bahsedilemez, veya gerçekleşemez, diye düşünüyorum.
Sonuç olarak çözüm için hangi parti neyi kavramlaştırıyor. Çözüm için önerilen statülerin her biri aslında mevcut durumun çözümlenmesinden ortaya çıkar. Ben şahsen bu kavramların genel dünya kavrayışı ile, demokratik kapsayıcılık ve kapitalist emperyalist egemenliğe karşı alternatif sistemler önermesi ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Asıl olan önerilen çözüm kavramının içeriğinin bu evrensel düzeydeki alternatif sisteme uygun olması ve içeriğinin, toplumu, tüm renkleri ile dil ve kültürleri ile kucaklayan demokratik prensiplerle dolmasıdır. Bu da, mücadele eden güç ve partilerin programlarında ifadesini bulur. Bu açıdan konu statik değil, dinamiktir. Bu dinamikliği belirleyen de özgür yaşam, özgür insan ve özgür toplumdur. Bu üç kavram önce partiler, sonra da toplum tarafından özümsenmezse, bağımsızlık demenin, kanton veya federasyon demenin anlamı olmuyor, maalesef…
İyi bayramlar
İrfan Babaoğlu/ Amed