Dilbilimci yazar İrfan Babaoğlu bugünkü köşe yazısında, "Terazideki eşitlik: Özgürlük tohumlarının yeniden yeşerdiği yıllar..." başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Terazideki eşitlik: Özgürlük tohumlarının yeniden yeşerdiği yıllar…
Doğru fikirler bastırılamaz. Doğru fikirler inatçıdır. Yerin yedi kat dibinde olsa bile o fikirler gün yüzüne çıkmanın ve akışına devam etmenin yolunu bulur. Kimlik ve özgürlük, demokrasi ve insan özüne uygun toplum kurma fikirleri de böyledir.
Dersim harekâtlarından sonra Kürt halkının kimlik ve özgürlüğünden yana fikirleri Qazî Mahammed ve arkadaşlarınca Doğu’da, 50’li yılların sonlarına doğru da Güney’de Mele Mustafa Barzani hareketi somutunda kendini belli etti.
Kuzeyde 60’lı yıllarda bu fikirler, Ankara ve İstanbul’da okuyan Kürt öğrenci aydın gençlerinin elindeki kimlik, eşitlik ve özgürlük bayrağı olarak dalgalandı. Özgürlük tohumları o yıllarda savruldu yeşereceği topraklara.
Tam da bu aşamada, Türkiye İşçi Partisi hem sosyalist fikirlerin hem de Kürt kimliği ve özgürlüğü hareketinin fikirsel zemini oldu. Sadece öğrenci gençlik değil, Kürt halkı adına siyaset yürüten aydın ve ileri gelenler, toplum öncüleri TİP içinde yer alarak Kürt halkından yana olan fikirleri gün yüzüne çıkardılar ve geniş halk yığınları ile buluşturdular. Türkiye İşçi Partisi, yurtsever Kürt halkı ile sosyalist devrimci Tirkye işçi sınıfının ortak birleşik ilk kitlisel partisi olarak tarihte geçti.
Ve çok geçmeden PDK-T kuruldu. Genel Başkanlığını da şehid Fayık Bucak üstlendi. İllegal bir parti idi. Görünen resmi adıyla TİP’in ve daha çok bölgedeki Kürt aydın ve siyasetçilerin katılımı ve teşviki ile Doğu mitingleri Kurdistan’ı baştan sona sarmaladı. İzleyen yıllarda DDKO da kuruldu. Ömrü kısa etkisi uzun deyimi ile tarihe geçen DDKO ile Kürt halkı TİP’nden ayrı kendi özgün örgütünü ortaya çıkarmış oldu.
Tabii 60’lı yılların sonlarına doğru Sait Kırmızıtoprak öncülüğünde Kuzey için yeni bir örgütlülük çabası da vardı.
Ancak, bu çabalara karşı sömürgeci güçlerin erkenden harekete geçerek komplolarını devreye koyarak, bu yeniden yükseliş kesintiye uğratıldı. Türkiye’de kurulan T- KDP’nin genel başkanı Fayık Bucak bir komlo ile 1966 yılında katledilmesi ile başlayan bu operasyon, 1971 yılında benzer bir komplo ile iki parti önderi Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak`ın katledilmesi ile devam etti.
12 Mart askeri muhtıra koşulaları hüküm sürüyordu. Hem Türkiye solu açısından hem de Kürdistan halkının kimlik ve özgürlük mücadelesindeki fikirler bu kez yok edilemedi.
Kurdistan halkının mücadelesi kitleselleşmişti. Özgürlüğü için bir adım öne çıkan bir partinin, bir önder grubun ardından gitmeye hazır bir halk olmuştu. Çok değil o fikirler mücadele tarihi ve sosyalist fikirlerin ışığında yeniden teorize edildi ve Kürt halkı arasında yayılmaya başladı.
O gün bugündür, aradan 50 yıl geçti. O fikirler bir daha toprak altına itilemedi. Rüzgar oldu dağlarda uğuldadı, ses oldu kentlere yayıldı.
60’lı yıllarda bu mücadeleyi veren kuşak, bu faaliyetleri ile toplumu uyandırmanın, özgürlük fikirlerini toplum içinde yaymaya çalıştklarının farkındaydılar. Bu sebepel oldukça fedakar, mütevazi ve öngürülü bir duruş içinde idiler.
*
Terazideki Eşitlik kitabı 60’lı yıllardaki bu gelişmeleri ele alıyor.
Kitabın yazarı olmaktan çok, düzenleyicisi olarak, Gazeteci Nazım Babaoğlu’nun babası, Siverek TİP ilçe yöneticisi İbrahinm Babaoğlu ile birlikte o dönem legal ve illegal siyasete damgasını vuran kişilikleri ve gelişmeleri kısmen de olsa bu kitapta ele almaya çalıştım. Türkiye İşçi Partisi’nde somutlaşan sosyalist ve yurtsever Kürt aydınlanmasını ve devrim mücadelesinin kitleselleşmesini vermeye çalıştım. TIP’i anlatırken de Türkiye’de Ankara’dan yayılan sömürgeci siyaseti dönemin olayları somutunda analiz etmeye çalıştım.
Tabii 60’lı yıllardaki tüm bu gelişmeler, dünya çapında devam eden Soğuk savaş ve iki kutuplu dünya siyasetinin etkisinde olan gelişmelerdi. Bu dünya durumuna da değinmeden edemezdim.
60’lı yılları ele alan bir çok çalışma vardır. Hele dönemi yaşamış, hem tanığı hem eylemcisi ve sanığı olup yargılanmış şahsiyetleden Tarık Ziya Ekinci, Mehdi Zana, Musa Anter, Canip Yıldırım, M. Ali Eren ve daha başka bir çok tanıkların kendi anlatımları ile zengin bir arşiv önümüzde durmaktadır. Bunun yanısıra o dönemi bu zengin arşive dayanarak yazılan kitaplar 60’lı yıllardaki bu fikirsel doğuşa yeniden bakmanın ve tarihi gelişmeleri bu kaynaklardan yararlanarak yeniden yorumlamanın önemi vardır. Aydınlar, örgütler ve her parçanın birleşik güçleri olarak, artık dünya insalık mücadelesi ile birleşen bu kadim davayı başarıya ulaştırmalıyız.
15 Ekim 2024