Siyasetçi-yazar Yuksel Mutlu bugünkü köşe yazısında, "Aleviler neye hayır demeli…" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Sistem ÇEDES, Maarif Modeli gibi birçok projeleri gerçekleştirirken bunları boşa çıkarmak için de bir şeyler yapmak gerekir. İktidar bu konuda üniversiteleri araç olarak kullanıyor yine son zamanlarda bazı üniversiteler Kültür Bakanlığı ile ortak konferans, sempozyumlar gerçekleştiriyor. Munzur Üniversitesi bunun en bariz örneği. Özellikle de son zamanlarda kadim inancımızı Kültür Bakanlığına bağlama isteği, parayla, maaşla Alevileri kendine bağlama çabası sürüyorken
Bu coğrafyada yüzyıldır öteki sayılanların sorunları tüm şiddetiyle sürüyor. Ortadoğu tüm inançların, süreklerin bir arada yaşadığı bir coğrafya iken bugüne dek gelen tüm iktidarların yok saydığı şiddetle, fiziki katliamlarla, asimilasyonlarla terbiye etmeye çalıştığı bir mesele. Sistemin ret ve inkar politikasında Türk ve İslamcı devlet dini ile nasıl ki farklı halklar ve etnik kimlikler “yok” sayıldıysa aynı sistematik politika ile Alevi inancı ve Alevi toplumu da “yok” sayılmaktadır. “Kürt sorunu” gibi “Alevi sorunu” da ret ve inkar politikalarından kaynaklanmaktadır.
Yüzyıllardır egemen sistemin katı merkeziyetçi, yok sayan politikalarına rağmen Alevilik ve Aleviler her şeye rağmen vardır, var olmaya ve mücadele etmeye de devam ediyorlar. Ancak bugün gelinen noktada birçok sorunla da mücadele ediyorlar. Cumhuriyetin kuruluşu ile yasal olarak ve anayasal olarak yok sayılmış, ibadet merkezlerine el konulmuş, her türlü asimilasyon politikası uygulanmıştır. Bunun en son örneği ÇEDES projesi gibi projelerdir. Uzun yıllar Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden muaf tutulmayan Alevi çocuklar asimilasyonun hedefindeydi. Fakat son zamanda MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığı bir arada gerçekleştirdikleri ÇEDES projesini ilkokul, ortaokul, liselerde imam ve müezzinlerle yürütmek istiyor. AKP hükümetinin, eğitimi dincileştirdiği ve Türkiye’yi tarikatlar yuvası haline getirdiği hepinizin malumu.
Eğitim sistemi bu kadar tekçi, asimilasyoncu olunca Alevi gençleri de bunlardan olumsuz olarak etkileniyorlar. Bu kuşakta Kapitalizmin tuzağına düşen, tek dertleri para ve ihtişam olan, şiddete eğilimli Alevilik inancından uzaklaşan bir gençlik bu politikaların ağına düşmektedir. Bu noktada Cemevlerine büyük görevler düşüyor. Cemevleri sadece cenaze erkânlarının yürütüldüğü yerler olmaktan çıkarılmalı ya da sadece semah kurslarının yapıldığı yer olmamalıdır. Gençlerin kendilerini ifade edebildiği cazibe merkezlerine dönüştürülmelidir. Alevi örgütleri bunlara kafa yormalıdır. Mesela Alevi toplantısına gittiğinizde kitle içinde gençler oldukça az bunun nedenleri sorgulanmalı, gençlerin nitelikli katılımı nasıl olur neler yapılmalı sorusuna cevap aranmalıdır. Zaten mevcut eğitim sitemi asimilasyon üretirken ailelerin çocuklarına sadece “biz Aleviyiz” demeleri yetmiyor. Bu tehlike gençlerin siyasal tercihlerini de etkiliyor. Bu kadar kuşatmanın içinde geleceğe yatırım yapmak çok önemli diye düşünüyorum bir yandan son hızla devam eden asimilasyon, bir yandan da kaybedilmeye başlayan bir gençlik buna hem aileler hem siyaset kurumu fakat her şeyden önce Alevi sivil toplum örgütleri kafa yormalı, bu konuyla alakalı bilimsel çalışmalar, projeler geliştirip önlemler alınmalıdır. Alevi gençliğin durumu sürekli bir gündem halinde olabilmelidir. Alevi gençleri ile ilgili bilimsel araştırmalar, saha çalışmaları yapılmalı. Kırdan kente göç eden ailelerin çocukları olarak Aleviliğin ne olup olmadığı hakkında yeterli bilgi sahibi olamadılar.
Nasıl ki “kimliksiz Kürt” isteniyorsa “Alevisiz Alevi” de isteniyor bu kadar kıymetli, kadim bir inanç olan Alevilik, tarihsel acılarla dolu ama aynı zamanda direnişlerle de dolu bir tarihe sahip Aleviler gençlerine sahip çıkarak yol gösterici olmalı. Sistem ÇEDES, Maarif Modeli gibi birçok projeleri gerçekleştirirken bunları boşa çıkarmak için de bir şeyler yapmak gerekir. İktidar bu konuda üniversiteleri araç olarak kullanıyor yine son zamanlarda bazı üniversiteler Kültür Bakanlığı ile ortak konferans, sempozyumlar gerçekleştiriyor. Munzur Üniversitesi bunun en bariz örneği. Özellikle de son zamanlarda kadim inancımızı Kültür Bakanlığına bağlama isteği, parayla, maaşla Alevileri kendine bağlama çabası sürüyorken…
Alevi gençlerin inançlarını yerine getirebilme koşulları için önce demokrasinin olması gerekiyor. Bunun yolu da barış ikliminin oluşmasından ve kabulden geçer yani sitem tekçilikten vazgeçmeli…
Bunun için Aleviler daha çok örgütlenmeli, daha çok mücadele etmeli. Yoksa Alevi gençlerin üzerindeki tehlike büyük…
Aleviler güçlü bir şeklide asimilasyona, baskıya, yok sayılmaya hayır demeli…