Nazım’ın kaçırılışının 27. yılı Özgür Gündem Muhabiri gazeteci Nazım Babaoğlu’nun kaçırılıp kaybedilmesi üzerinden 26 yıl geçti.
Nazım’ın kaçırılışının 27.yılı
Özgür Gündem Muhabiri gazeteci Nazım Babaoğlu’nun kaçırılıp kaybedilmesi üzerinden 26 yıl geçti. 26 yıl boyunca onu kaçıran güçler, Nazım’ın akıbetinin ortaya çıkarılmaması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Savcılar “Belki örgüte gitmiştir” diyerek işi sulandırmaya çalıştı. Polis hep “Biz almadık, Bucaklara sorun” diyerek başından savdı. Bucaklar “biz değil polis almıştır” dedi. Tanıklar sustu. Gördüğünü, bildiğini anlatmadı kimse uzun yıllar. Herkes, her şey kayıp olayını kapatmaya göre ayarlanmıştı.
Yıllar sonra yeni tanıklar ortaya çıktı. Dilekçeler verdiler. Dönemler değişti. Ama resmi kurum ve kişilerin tavırları değişmedi. Oysa birkaç ifade, bir iki araştırma Nazım’ın akıbetinin ortaya çıkarılması için yeterliydi. Ama Nazım’ın kaçırılması herkesin bildiği sır olarak kaldı.
Kaçırıp kaybettirme 90’lı yılların dehşet politikalarından bir tanesi idi. Bir katliam politikasıydı. Bununla toplumu sindirmek istiyorlardı. İğrenç bir politika idi. Söz ve akıl gücü ile baş edemedikleri insanları sindirme politikasıydı.
Bu politikanın bilincinde olan kayıp yakınları daha o ilk acıların yaşandığı anlardan itibaren “kayıplarımız nerede” diyerek bu politikayı yürütenlerin yakasına yapıştı. Cumartesi anneleri, cumartesi insanları oldu adları. Meydanlarda kayıpların nerede olduğunu, akıbetlerinin açığa çıkarılması ve sorumluların yargılanması mücadelesini başlattılar. Bu mücadele kişisel bir talep olmaktan çıkmış toplumsal demokrasi talebi olmuştu. Masum, insani olduğu kadar hesap soran bir harekete dönüştü. Bu talep bir mücadele geleneği olarak toplum vicdanında da yer etti.
Egemen güçler kaçırıp kaybettirme politikalarında ısrarcı olduklarından Kayıpların akıbeti hiçbir zaman açığa çıkarılmadı. Bu sadece 90’lı yıllara özgü bir politika değil, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ittihat terakki faşist zihniyetinin bir tezahürü olarak başladı, gelişti ve tüm cumhuriyet hükümetlerin muhaliflerini bastırma yöntemi oldu. Bu sebeple de kayıpların akıbetleri hiçbir zaman açığa çıkarılmadı.
Aynı şekilde özgür basına yönelik baskılar da devam etti. Özgür Gündem geleneğini devam ettiren Yeni Yaşam gazetesi Genel yayın yönetmeni Ferhat Çelik ve yazı işleri müdürü Aydın Keser sadece yayınladıkları haberden dolayı tutuklandılar. Şu an zindanlarda yüzü aşkın muhalif gazeteci tutukludur. Daha fazlası yüksek cezalarla yargılanıyor. Her ay yayınlanan Medya Gözlem Raporlarına göre son üç ayda 251 gazeteci yargılandı. 34 gazeteci gözaltına alında. 9 gazeteci saldırıya uğradı.
Hükümet, yürüttüğü politikanın eleştirilmesini istemiyor. Yanlış politikaların toplum tarafından bilinmesini ve sorgulanmasını istemiyor. Bunu kendi azınlık iktidarlarını sürdürmek için yapıyorlar.
26 yıl önce Nazım’ı kaçırıp kaybettirirken de izledikleri politika bu idi. Nazım, yeni yeni silahlanan korucuların haberini yapmak üzere harekete geçmişti. Kirli planları, halka ve halklara dönük kanlı pusuları ortaya çıkarmak ve gazetesinde yazmak için yola çıkmıştı. Ama bu yolda pusuya düşürülerek kaçırılmış ve o günden bugüne kadar bir daha kendisinden haber alınamamıştı. Nazım’ın annesi oğlunun akıbetini bilemeden hayata gözlerini yumdu. Nazım’ın akıbeti, tüm kayıplar gibi artık bir insanlık sorunudur. Bu sebeple, kayıpların akıbeti ortaya çıkmadan hiçbir sistem devam edemez. Kayıpların akıbeti ile birlikte sorumluların yargılanması gerçekleşmeden hiçbir devlet, uygar ve demokratik devletler camiasında yerini alamaz. Kayıpların akıbeti ortaya çıkarılamadan hiçbir toplum vicdani, ahlaki ve politik özgürlüğe ve refaha ulaşamaz. Bu tarihi gerçekler Kayıpların dağ gibi büyüdüğü Türkiye için çok ama çok daha geçerlidir.
Nazım’ın annesinin Yeniköy mezarlığındaki mazar taşında da yazılı bunlar. O mezarın yanında senin de biz mezarın oluncaya kadar bu mücadele sürecek Nazım. Sen rahat ol…
12 Mart 2020
İrfan Babaoğlu