101. yılında “nerdeyse” demek doğru mu, bilmiyorum! Ama ne TBMM, ne halk iradesi… Zira tek adam hakimiyeti altında, Saray’dan kararnamelerle yönetilen bir ülke haline getirildi Türkiye. Bu eski TBMM’ye ve eski cumhuriyete övgü değil, ancak eskinin bile yok edildiği, “yeni” bir süreçteyiz yüzyıl sonra…
Türkiye, padişahlıktan cumhuriyete geçmiş, yüz yılı devirmiş bir cumhuriyet rejimi olarak hep bir mücadeleler süreci içinde oldu.
Bizlerin, cumhuriyeti demokratikleştirmek için mücadele ettiği, statükocuların mevcudu savundukları, gericilerin yok etmek için çaba gösterdikleri yüzyıl geride kaldı.
Yani, geride kalan bu yüzyıl öyle düz bir yol izlemiş değil. Oldukça sorunlu, sıkıntılı geçen bir yüzyıl. Osmanlı İmparatorluğundan cumhuriyete evrilme ya da geçiş süreci büyük acıların yaşandığı bir süreç olduğu gibi sonrası da oldukça sorun ve sıkıntılarla geçti. Bu sorunları kısaca üç kategoride değerlendirmek olası…
Birincisi, statükocular… Yani savaşı, SSCB’nin büyük yardımlarıyla kazanmış olduktan sonra direksiyonu kapitalizme, Batı burjuvazisine çevirmiş olanlar… İzmir İktisat Kongresi ile egemenliği ele geçirmiş sermayenin kendi ihtiyaçları oranında düzenledikleri, darbelerle revizyona gittikleri, ancak hep duygu sömürüsü ve kahramanlık destanlarıyla işçi ve emekçileri, halkları avuttukları cumhuriyet…
Diğer tarafta, cumhuriyeti demokratikleştirmek isteyenler oldu hep… İşçi ve emekçiler, ezilen ve sömürülen halkların demokratik cumhuriyeti… Giderek bir sosyalist ülkeye dönüştürülme çabası içinde olan ilerici, devrimci güçler her dönem egemenliği ele geçirmiş hakim güçler tarafından hışma uğradılar, ezildiler, yok edilmek istendiler. Cumhuriyetin tarihi, sola, sosyalistlere, aydınlara, yazarlara, devrimciler karşı bir tufan, bir kıyım sürecidir aynı zamanda. Aslında bu çaba, ta Paramazlardan, Mustafa Suphilere, oradan Denizlere uzanan ve bugün işçi sınıfının ve emekçilerin bayrağı elinden düşürmediği bir süreç… Paramazlar İttihatçılar tarafından Sultanahmet Meydanı’nda 1915’te idam edildiler, Edirne Kapı Mezarlığında yatıyorlar, Mustafa Suphiler Karadeniz’de boğduruldu. Yıllar sonra kendisi de öldürüldükten sonra ayaklarından asılan Topal Osman’ın emrindeki katillerin izi o zaman Kazım Karabekir’den daha yukarılara kadar uzanıyordu. Yazışmalar var, hesap var, cinayet var…
“Denizler” yani ’68 gençlik hareketi de cumhuriyetin demokratikleşmesi sürecinin önemli bir halkasıydı ve bugün artık demokratikleşme sorunlarını es geçemeyeceğimiz, başta Kürt halkının kendi geleceğini tayin etme hakkı, demokrasinin kazanılması kapsamlı ve esas olarak bir sınıf devrimi süreci olarak sürüyor o mücadele…
Bir de üçüncüsü var…
600 yıllık padişah, halifelik heveslileri… Gericilerin, padişahlık heveslilerinin, şeriat yanlılarının çabaları sürüyor. Bu bir hepten yıkım hesabıdır. 1920’nin Meclisinin amansız karşıtlarıdır bunlar. Uygulamaların, milliyetçi, ırkçı, baskıcı yanları ile uzlaşmış oldukları halde, konu farklı halklar ve inançlarsa uygulananın, yapılanın az olduğunu söyleyen, adeta “Bunu en iyi biz yaparız” diyen bir zihniyettir onlarınki… Cumhuriyeti yıkma çabasındadır olanlar. Laiklik, başta kadın erkek eşitliğine ilişkin kazanımlar olmak üzere, hak ve hukukta, sosyal yaşamdaki kazanımları hedef alan, sınıf ve emekçiler lehine elde edilmiş kazanımlara göz dikmiş olan köhne bir zihniyetin cihatçıları!
Bunlar cumhuriyet ile hiç uyumlu olmadılar. Aslında cumhuriyetin, egemenlerin elinde bir sömürü ve baskı rejimine dönüşme sürecinde özellikle sömürü aygıtına karşı sessiz kalan ancak imparatorluk özlemini dindirmeyen bir kesim…
Bugün büyük mesafeler katetmiş oldukları nasıl bir gerçekse, tüm kazanımlarını cumhuriyeti ele geçirmiş egemen güçlerin onlara sundukları olanaklarla bu düzeye gelmiş oldukları da o kadar gerçektir… 12 Eylül darbesi önlerini hepten açtı…
Her darbe döneminin bu gerici, din simsarı, Osmanlıcı, şeriat yanlısı güçleri her dönem değişik kılıflar altında olsalar da her zaman, hep sosyalistlerin demokratikleştirmek için çaba içinde oldukları her kazanımı yok etmek için çaba gösterdiler. Tarihin hiçbir döneminde değişim ve dönüşüm çabası içinde olmadılar, hep geriye, hep eskiye, hep köhneye yürüdüler. Hep padişahlığa, hep kulluğa, hep şükretmeye dayalı bir yıkım çabası içinde oldular.
Sadece TBMM değil, cumhuriyetin kazanımı sayılan hemen tüm değerlerin hedef haline getirildiği ve bunların önemli bir bölümünün yavaş yavaş devre dışı bırakıldığı bir süreçtir işletilmekte olan.
Demokratik cumhuriyet ve sosyalizm mücadelesidir cumhuriyeti kurtaracak olan…