Maraş’tan her söz edişimizde o büyük katliamı hatırlamamak, o vahşi katliamdan, vahşice işlenmiş katliamdan söz etmemek mümkün mü? Ama bakın, o da oldu. Zamanında ozan boşuna dememiş; burası Türkiye, burada her şey olur! “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye girişine yazılıp, gerektiğinde anılan TBMM’nin başkanı, Halkların Demokrasi Partisi’nin “Maraş, Sivas, Gazi katliamlarının araştırma” önergesini, “katliam” sözü “kaba, incitici” bulduğunu ifade ederek gündeme almayı bile reddetti.
Maraş’tan her söz edişimizde o büyük katliamı hatırlamamak, o vahşi katliamdan, vahşice işlenmiş katliamdan söz etmemek mümkün mü?Ama bakın, o da oldu. Zamanında ozan boşuna dememiş; burası Türkiye, burada her şey olur!
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye girişine yazılıp, gerektiğinde anılan TBMM’nin başkanı, Halkların Demokrasi Partisi’nin “Maraş, Sivas, Gazi katliamlarının araştırma” önergesini, “katliam” sözü “kaba, incitici” bulduğunu ifade ederek gündeme almayı bile reddetti.
Katliam yapmak serbest, yapılan katliamdan söz etmek yasak! Yasaklara yeni birini daha ekleyen Başkanın adı ise başkanlık seçimi günlerinde, basına yansıyan belgelere göre, bir başka katliam “Kanlı Pazar” la anılıyor. Hani şu, 1969’da, 6. Filo’ya karşı yürüyen yurtsever devrimci gençlerin üzerine Taksim’den Dolmabahçe’ye kadar sürülen kara kalabalıkların gerçekleştirdiği “Kanlı Pazar”. Devrimci gençler Amerikan askerlerini kovalarken Başkan İsmail Kahraman da, bu mümtaz “dost” ABD askerlerini korumak için onları kovalayan, yetiştiğini satırla doğrayanların içindeymiş.
Hani bir halk sözü var ya; “dinime küfreden” diye başlar; Kahraman’ın itiraz gerekçesine ancak bu yakışabilir. Tüm iktidar mekanizması olarak ABD ile bugünlerde karşı saflarda görünmeleri de cabası.
Şimdi katliam sözü onu incitiyormuş! Devletli olunca gerçek değişir sanıyorlar; daha doğrusu dinleyenleri, halkı kandırırlar sanıyorlar. Marks’ın o ünlü sözünü gel de hatırlama: “şeylerin adını değiştirerek kendini değiştirmeye yeltenen o eski kurnazlığı” insanlığın.
Tabii bu kez kimse yuttu mu, bir araştırma yaptırmaları gerekecek. Sivas katillerini- onlar da kara kalabalıklardı- yirmi yıla yayılan mahkemelerle, adaletin ve insanlığın ellerinden kurtardıkları daha yeni sicil kayıtları. Malum, cumhurbaşkanı, 20 yıl zaman aşımından dava düşünce aynı gönül ferahlığıyla; “milletimize hayırlı olsun”. Zaman aşımı adaletsizliğinin “hayırla” sunan başka bir ülke cumhurbaşkanı var mı bilmiyorum ama bu memlekette oldu, “Müslüman milletimize hayırlar” dilerken öldürülenlerin kimliklerinin “Alevi, zındık” olarak anıldıklarını da bir tamam hatırlatmış oldu.
Zamanın Sivas Belediye Başkanı’nın katliamcı kara kalabalıkları; “gazanız mübarek olsun” diyerek kutsadığı gibi. O da bugünlerde demokrasi hareketiyle takılıyorsa, hadi hayırlısı diyelim; yeni gazalardan korur belki insanı!
Maraş Katliamın 39. Yılında katliamda ölenleri anmak yine yasaktı. Katliam demek Meclis’te yasakken toplam yedi günlük katliamda, vahşi işkencelerle hayatlarını kaybedenleri anmak yine yasaktı. Yasağı yenme direnci gösteren Alevi örgütleri ve ilerici insanlık, yine de yitirdiğimiz canlara karşı yılların ardından da olsa anma görevini yerine getirdiler. Onlar da unutulmayacaklar.
Meclis’te ortaya dökülen akıl, daha dün, Maraş katliamın baş örgütçüsü Ökkeş Kenger’i(değişmiş soyadıyla Şendilleri- ada bakın; ne ironi ama!) bile 12 Eylül, “Maraş olayları mağduru” yaptı ve sahte 12 Eylül yargılaması vizyonuna soktu. Böylelikle, Maraş’a dair bir daha katliam sendromundan geçirilmek istendi Aleviler.
Böyle katliamlar, ne benim yazdıklarımdan ne HDP’nin dile getirdiklerinden ibaret elbet. Farkları; Sünni İslamı devlet kimliği haline getirmiş iktidarın tavrı, Aleviliği kendine uyduramayınca yeniden hedef tahtasına oturtma, biat için korkutma ve bu refleksini topluma yayma, “kindar ve dindar kuşaklar” kalabalıklarına işaret fişeği sunma anlamına gelmektedir.
Maraş katliamının hesabını soramamış bir topluma, bu duyguları yaşatmak, katliamdan canını kurtaranların yerini yurdunu terk etmesi gibi geldi muhtemelen. Amaçları zaten bu ve benzeri şeyler. Onlar çoktandır yüzde 50’den vaz geçtiler, şimdi bu yüzde 50’yi hepten sürüp yok etmeyi planladıklarını düşünmek için kahin olmaya gerek yok. Kürtler başladıkları görülüyor zaten.
Tam da Maraş Katliamının 39. Yılında bir gece yarısı operasyonuyla ortaya sürüldü iki Kanun(suzluk) Hükmünde Kanun. 696 sayılı olanı “15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında” hareket eden kişiler, “hukuki, idari, mali ve cezai” sorumluluktan kurtarırken tam da yeni kara kalabalıkları şimdiden sokağa salacak güvenceler vermiş oluyor.
Pek çok yazar ve siyaset erbabının andığı gibi, iki Kararname birden açık bir içsavaş yasası. Kararnamelerden maksat bu kadar açık. Tartışmalara Başbakanın koyduğu son nokta, amacın hasıl edildiğinin kanıtı; yasanın özü de sözü de doğrudur. Yani, herkes terörist, herkes darbeci damgasından, söz konusu KHK’ların hedefindedir. Gardınızı alırsanız, size kalmış diyor ve takdiri itiraz sahiplerine bırakıyor Başbakan.
Dün resmi devlet görevlilerini, işledikleri suçlardan muaf tutmayı başarmışlardı, şimdi sivil kılıklı milislerini, kara kalabalıkları cezadan muaf tutup ödüllendiriyorlar. Haklarını yemeyelim, resmilere dair yasalarında da ince bir ayar yapmışlardı; köy korucularının hakları bir kalem daha az: “Terörle mücadele kapsamında hayatını kaybeden korucular dahil, kamu görevlilerinin ise çocuk ve kardeşlerinden yalnızca biri askere gitmeyecek.” (Yani devlete çalışacak olsa bile, Kürt olunca, bir adım geride duracaksın!) Devamı var: “Bu kapsamda 15 Temmuz darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden 250 vatandaşın, tüm çocuk ve kardeşleri askere gitmeyecek.”
Baro’ların tepesindeki adam hala; “şiddet tekeli devletin elindedir, sivile devredilemez” diyerek yakınadursun; ana muhalefetin başı; asıl meselemiz demokrasidir, nutuklarıyla oyalanadursun. Hala “Kürde uzak” duanlar olsun.
Maraş’ı yakan kara kalabalıklar aynen böyle köylerden toplanıp kamyonlarla kente taşınmıştı. Maraş’ta komşusu Aleviyi, komşusu Sünni hunharca öldürmüştü. O vahşet öyle ürkütücüydü ki, bir Alevi kadın “komşu” kara kalabalıkların eline geçmemek için kocasına; “beni sen öldür!” diye yalvarmıştı. (BENİ SEN ÖLDÜR! Bu bir kitap adı; yazarı, 17 yaşında Maraş cehenneminden çıkmış biri; Aziz Tunç.)
Şimdi akıl ve vicdan, bir kez daha dışarıda ve içerde, hem de zindanda uygulanması düşünülen 695 ve 696 sayılı Kanun(suzluk) Hükmünde Kararnamelere uzanmalı.
İrade kuşanacak ve cesaret edecek gerçek akıl ve vicdan sahibi milyonlar var daha.