Türkiye, yıllardır sınırlarının dışında askeri harekatlar sürdürüyor. Irak ve Suriye sınırları defalarca ihlal edildi. Uluslararası sözleşmeler hiçe sayılarak “terörizmle mücadele” adı altında sürdürülen bir savaş hali var.

44. gününe giren “Pençe-Kilit operasyonu”, Irak sınırları olarak kabul edilen Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin denetimindeki Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde yayılarak sürüyor. Her gün yeni acı haberler geliyor. Gençler ölüyor. İktidar hırsı gözünü bürümüş olanların iktidar hırsının kurbanı gençler oluyor. Askerler ölüyor, analar, babalar, yakınlar ağlıyor.

Erdoğan geçen salı günü yaptığı açıklamada Kuzey Suriye bölgesine yönelik yeni bir “operasyon” içinde olduklarını açıkladı. Yine kan ve göz yaşı sunacaklar. Aslında Zap, Avaşin, Metina bölgelerinde başlatılan operasyonlarla paralele olarak Maxmur’a, Şengal’e ve Rojava’ya yönelik askeri hareket hiç dinmedi. Êzidîlerin yaşadığı özerk bölge olan Şengal, TSK’nin desteklediği KDP’nin saldırıları altında kaldı. Ve Erdoğan ile KDP yöneticilerinin ortak mutabakatı Kürtlerin yaşadığı bölgelerde kara bulut halini aldı. 

Erdoğan’ın son açıklaması ile birlikte Suriye sınırında, yani Rojava bölgesindeki askeri hareketlilik daha da yoğunlaştı. MGK’den de aynı doğrultuda karar çıktı. Şimdilerde, “Yarım kalan işi tamamlamak” diye açıklıyorlar. 9 bin 500 km’lik bir alan daha önce yerleşilmiş 8 bin 200 km’lik alana eklenmek isteniyor. Yani Rojava bölgesinde, Suriye sınırları içinde 913 km’lik sınır boyunca 30 km derinlikte bir koridor hesaplanıyor.

Bilindiği gibi bugüne kadar Suriye topraklarında defalarca operasyonlar yapıldı. Daha önce, Şah Fırat operasyonu, Fırat Kalkanı operasyonu, İdlib operasyonu, Zeytin Dalı harekatı, Barış Pınarı harekatı ve Bahar Kalkanı harekatı düzenlendi. Bölgede İdlip, Efrîn gibi birçok alana yerleşildi. Erdoğan yönetimi bir yandan “Bölge devletlerinin toprak bütünlüğüne saygılıyız” lafları sarf ediyor, diğer yandan Suriye’nin birçok bölgesini kendi valileri ve kaymakamları ile yönetiyor. Şimdi hedef büyütme hesabındalar.

Yıllardır askeri operasyonlar yapılıyor ve resmi olarak ve uluslararası anlaşmalara göre Suriye sınırları dahilinde olan, ancak Kürtlerin yoğunlukla yaşadıkları ve IŞİD’in “İslam Devleti” kurma savaşı süresinde büyük bir mücadele vererek ve bedeller ödeyerek kazanılmış toprakları özerk bir yaşam alanına çeviren Kürtler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler, Êzidîler ve farklı birçok dil ve inançtan halkların yaşam alanları hedef alınmış durumda.

Ülkeyi yasaklarla, yolsuzlukla, yoksullukla yöneten baskıcı Erdoğan yönetimi, ülke içindeki halklara rahat yüzü göstermediği gibi, sınırları dışındaki halklara, dillere, inançlara da tahammül göstermiyor. Irak ve Suriye’de kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmak isteyen halklara aman vermiyor. Onca fermana ve katliama uğramış olan Êzidîlerin yaşadığı Şengal defalarca hedef alındı. AKP ve KDP Sünni-Nakşibendi bir tavır sergiliyorlar. Farklı inançlara tahammül göstermiyorlar.

Ne yazık ki on yıllardır Arap, Pers ve Türk egemenliğine karşı direnen Kürtler, Barzaniler bugün bölgede yaşayan halkların ve kendi halkının zalimi haline gelmiş bulunuyor. 

Reklam

Eğer Erdoğan KBY Bölgesinde dilediği gibi at oynatabiliyorsa, 44 gününü geride bırakan askeri bir hareketi sürdürebiliyorsa bu büyük oranda Barzanilerin verdiği destektendir. 

Dünyanın dört bir yanından yükselen baskılardan sonra bir durum değerlendirmesi yapmak zorunda kalmış olsalar da Başkan Barzani ile Başbakan Barzani arasında bir farklı tutum eğilimi su yüzüne çıkmış olsa da KDP ile YNK arasındaki farklı yaklaşım belirginlik kazansa da KDP henüz Erdoğan yönetiminin kendi topraklarındaki savaşına ses çıkarmış, karşı çıkmış, operasyonlara son verme çağrısı yapmış, kendi sınırları içinde TSK karakollarının kaldırılacağına ilişkin bir açıklama yapmış değil.

KDP’den destek bulan, Irak yönetiminin etkisizliğinden güç alan, Rusya’nın Ukrayna savaşından kaynaklı derin sorunları içinde boğuşuyor olmasını fırsat bilen, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil olmalarına karşı yürüttüğü muhalefetten dolayı eline fırsat geçirmiş olduğunu düşünen, içeride güç ve itibar yitiren Erdoğan bu defa Suriye’nin kuzey bölgelerini, Rojava’yı hedef almış görünüyor. Su ve petrol üzerindeki hesap savaşı tetikliyor. İktidar, Şengal ve Maxmur üzerinden Musul ve Kerkük hayallerini canlı tutma hesabında. Hem yayılmacı hesaplarını sürdürüyor hem içerideki muhalefeti bastırmanın yolunu savaşta buluyorlar. Ne yazık ki HDP ve sol, sosyalist parti ve güçler dışındaki muhalefet de bu politikanın esiri olmaktadır. Millet İttifakı savaşa karşı tutum almamaktadır. CHP, içeride durumu kötüleştikçe, seçim kaçınılmaz hale geldikçe vatan, bayrak, din, milliyet bayrağına sarıldığı gerçeğini görerek bayrak açmamaktadırlar.

Oysa Erdoğan ve Bahçeli her konuşmalarında savaşı tetikliyor. Hiddetli konuşmalarıyla yaşanan ekonomik krizin nedenlerini gizleme çabasındalar. Enflasyon yüzde yüzleri çoktan aştı. Yoksulluk derinleşiyor. Zam üstüne zam yağıyor. Dış borç katlanarak büyüyor. TL her dakika değer kaybediyor. Yolsuzluk yayıldıkça yayılıyor. Bir avuç zengin ülkenin kaynaklarını bu iktidar eliyle yağmalıyor. Ülkenin kaynakları vakıflar üzerinden gasbediliyor, aktarılıyor.

Yapılması gereken barışta ısrardır. Bölge devletleri ile diyalogdur. İçeride barış, bölgede barış, dünyada barıştır. Muhalefet Erdoğan’ın oyununa gelmemeli, savaşa karşı tutum almalıdır.