8MART’A EL KOYMA GİRİŞİMİ İktidarın şiddet eşliğinde yürürlüğe koyduğu ya da karar aldığı bütün uygulamaları savaş bölgeleri bata olmak üzere, her yerde öncelikle kadın ve çocukları etkiliyor. Buna bu kez daha örgütlü ve yaygın şekilde, devlet adına, din adına, erkek egemenliği adına 8 Mart’a da el koyma girişimi eklendi.

8MART’A EL KOYMA GİRİŞİMİ

İktidarın şiddet eşliğinde yürürlüğe koyduğu ya da karar aldığı bütün uygulamaları savaş bölgeleri bata olmak üzere, her yerde öncelikle kadın ve çocukları etkiliyor. Buna bu kez daha örgütlü ve yaygın şekilde, devlet adına, din adına, erkek egemenliği adına 8 Mart’a da el koyma girişimi eklendi.

8 Mart Dünya Emek Kadınlar gününe doğru kadın ve çocuğa karşı suçlar tavan yapmış durundaydı. Kadın cinayetlerin önlemeyle ilgilenmeyen iktidar, kadın mücadelesini ve örgütlenmelerin daha çok kıskaç altına almaktaydı. Çocukların cinsel istismarı denen saldırganlık devlet denetimindeki yurtlarda saklanamaz hale gelmişken, toplum infial halindeyken, istismarı önlemek adına hazırlanıp sunulan yeni yasa taslağına, kadına karşı yeni bir cinsel şiddet demek olan zina maddesini eklemek istediler. İktidarın ortağı Ensar Vakfındaki cinsel şiddeti örtbas eden iktidar, böylece, hem çocuk istismarına karşı mücadele yürüten hem de kadını aşağılayan zina yasasını iptal ettiren kadın hareketinden intikam almak istediğini ortaya koydu. Boşanmak isteyen kadını öldüren egemen erkeklik ve bunu sözel yazılı teşvikçiliği yapan, yargılamayan yargı kadını bir kez daha zina sanığı sandalyesine oturtmak istedi.

Kadın emeğinin en ucuz ve en niteliksiz emek kategorisinde tutmaya çalışan iktisadi ve siyasi yapı, yaşam güvencesini elinden aldığı kadını çok sayıda çocukla baş başa bırakmak için özel nüfus politikaları geliştirmeye devam etti. Evdeki emeğini hiç sayan kapitalist sistem erkek egemen devletin saldırgan iktidarı tarafından, evdeki dayakçı ve yeri geldiğinde cani olacak erkeğe daha da bağımlı tutarak, bir de böyle cezalandırılmaktadır. Kadınlara yönelik saldırı alanları öyle çok ki, hangisini saysak yine eksik bir tablodan başka bir şey çıkmaz. Bu ancak 2018’in 8 Mart’ına nasıl geldiğimizin ipuçlarını verebilir bize, o bağlamda önemi vardır. 8 Mart dolayısıyla kadın hareketi örgütleri, başta HDP’nin kadın milletvekilleri zaten, Türkiye coğrafyasında kadının hallerini, hak yoksunluklarını, kötü güvencesiz ekonomik, sosyal hayatını, cinayetlerle ömrü sonlanırken adalet bulamaz halini verilerle toplumun gözleri önüne serdiler.

Malum, emeğe, kadına, Kürde, aydına dair her şeye sansür koyduran ana akım medyada bu gerçeklerin bilgisi hiç yer almadı. Hatta 8 Mart günü, her türlü engeli aşıp miting ve yürüyüş yapan kadınların gösterileri de çamur medyada kendine yer bulamadı. Elektrik faturamızla bile ödeme yaptığımız TRT ise her zamanki gibi davrandı; anaların kutsallığından, kadının adap ve edebinden başka sözü olmayan tarikat nutuklarıyla, göstermelik törenlerle boşluğu doldurdular. Tabii bu da göreceli bir boşluk doldurma. Aslında kemikleştirmeye çalıştığı, cumhur seçimine endeksleyeceği, sürüye saydığı kitlenin dini inancı, geleneksel değerlerini kullanarak onların beyinlerini ve gözlerini doldurdular. Gerçekte, bu iktidarın 8 Mart’a el koyma girişimiydi.

Göz ve kulak doldurma törenlerini bile kadınlar açmadı! Törenleri bile AKP lideri ve Başbakanı ana konuşmacıları olarak açtılar. Hani KADEM’leri, Emine ve Sümeyye Erdoğan’ları vardı? Hani, Aileden sorumlu kadın bakanları vardı? 8 Mart törenlerini bile onlara bırakmadılar yani. Tekçilik, cinsiyetçiliktir diyen kadın hareketini bir daha doğruladılar. Devlet düzeninde erkek egemen törenler televizyonlardan topluma, kadınlar günü diye aktarılırken sokaklar gerçek kadın gösterileriyle şenleniyordu. Devlet törenlerinin her biri kadına düşmanlık politikalarının ince ya da kaba şırıngasından başka bir içeriğe sahip değildi. Bu iktidarın ideolojik hegemonya savaş planının gereği olarak önemli. Çünkü ancak öyle yaparak yalan balonlarının patlamasının patlamasını önleyemeseler bile geciktirebileceklerini biliyorlar. O yüzden Millet Meclis’inde HDP kadın milletvekillerinin kadına dair politik gerçekleri anlattıkları konuşmaları bile, yasaya rağmen- yayınlamazlar, değil ki sokağın resmini versinler.

Hepsini değil ama Erdoğan’ın konuşmalarından örnek versek bile, devletin “makbul kadın” çizgisinin içeriğini anlatmış oluruz. 7 Mart günü Erdoğan ön alarak en önce konuştu, dedi ki; “Kadın cinayet haberleri beni fazlasıyla rahatsız ediyor.” Ve ekledi; siz bu haberleri yapa yapa halkı çıldırtacaksınız!” Mesele neymiş demek ki; cinayetleri duyurmayın, haber yapmayın. Beyefendiler rahatsız olmasın! Halkın çıldırması da, Özgecan isyanı benzerlerinin doğmaması, kadın cinayetlerine, adaletsiz erkek yargıya karşı toplum isyan ruhu oluşmasın. Hani diyordu ya; düşünmezsen Kürt sorunu yoktur diye; burada da, duyurmazsan kadın cinayeti de yoktur, demeye getiriyor.

8 Mart günü Erdoğan işi biraz daha ileri götürdü; kadın erkek statüsünü tartışmak beyhudedir, dedi. Nasıl söylerse söylesin hep aynı şeyi zikrediyor Erdoğan; kadın erkek eşitliğini aklınıza bile getirmeyin! Oysa kendisinde önce konuşan başbakan, kendi zamanlarında kadınlar için yaptıkları iyilikleri sıralarken; Meclis’te Kadın Erkek Eşitlik Komisyonunu kurduklarını söyledi. Tabii onları dinleyenler -ne kadar farkındaydı bilmiyoruz; çünkü itiraz çıkmadı, gerçi çıkmazdı da- bu komisyonun lağvedildiğini de öğrenemediler. Başbakan İstanbul Sözleşmesi’ni de kendi başarılarından biri saydı, fakat çoktandır sözleşmenin sözünü bile etmediklerini, ihlal edip durduklarını anlatmadı.

Diğer konuşmaları ise çocuk istismarına karşı almayı düşündükleri tedbirlere dair tam bir ham hamaset örneğiydi. Hadım yasası gibi çağdışı işkence yöntemiyle vücut bütünlüğüne dokunulmasını hararetle savundu. Çocuğa yönelik cinsel şiddet yine sapıkların işi saydı ve “sapıklara cesaret veren iklimi ortadan kaldıracağız” gibi keseden laflar etti. İklimi ortadan kaldırmak deyince akla doğal olarak, her gün yeni fetvalarla gündeme gelen Diyanet ve hurafe hocaların kadın ve kız çocukların nasıl da cinsellik tahrik yaptığına dair açıklamalarını hatırlamış olduk. Bu iktidar insan soyunun evrim teorisine inanmadığı için, erkekliği tarihsel bir egemenlik biçimi olduğunu, bu egemenliğin ilk icraatinin kadınları kaçırmak ve tecavüz etmek olduğunun teleffuz edilmesine bile izin vermiyor. Bu egemenliğin, çocukları da aynı şekilde cinsel nesneye dönüştürdüğünü örtbas etmeye çalışıyor. İşi üç beş hasta ya da sapık meselesi diye sunarak erkek egemenliğini aklamaya çalışıyor. O hala Adem’le Havva’nın efsanesiyle, kutsal elmayla, Havva’nın baştan çıkarıcılık suçlusu olduğu masalıyla uyutmak istiyor toplumu. Öyle olmazsa, bilimin, evrimin, insanlık tarihinin açığa çıkardığı gerçeklerin bilgisinin aydınlatıcı gücünden nasıl kurtulurlar ki?

Bütün bunlar bir arada, devlet gücü ellerinde, 8 Mart’ı ele geçirme, devlet ve iktidar politikalarının propagandası, kadın cinsin kimlik-beden-emek mücadelesine karşı, taraftarlarını düşman etme çabasına dönüştürmek istediler. Hadım yasası uyutmacasını pazarlama maharetini sergilemekle meşguldüler. Kadına karşı adalet olmayan erkek adaleti savunmakla meşguldü. Kadın haklarını her gün biraz daha gasp ederek, her gün biraz daha sesini kısacak tedbirler almakla iştigal ettiğini duyurmaktan iftihar ediyordu. Afrin savaşına dair yalanlarla birlikte kadınları bu haksız savaşın yandaşı yapmak için ter döküyordu. Kendi çocukları zevk ve sefa içinde, silah tekeli kurmuşken emekçi kadınlarına oğullarını esirgememelerini söylüyor, şehadet propagandası yapıyorlardı.

Egemen cephenin 8 Mart’a el koyma faaliyeti böyleydi ve milyonların evlerine onların kirli politikaları televizyonlar, radyolarla girdi yayıldı. Günümüzün Türkiye ve dünya kadın mücadelesinden başka, 8 Martı yaratan Amerikalı kadın işçilerin anıları ve mücadeleleri yok sayılarak, saygısızlık edildi onlara da.

Unutmaya çalıştıkları bir gerçek var ama önlerinde.

Dünyada, Ortadoğu merkezli bir kadın devrimi rüzgarı var. Rojava’da cana suya kavuştu bu devrim. Bu gelişmelerin de katkısıyla Türkiye’de; feminist, sosyalist, Kürt yurtsever, Müslüman ve her inançtan; Türk Kürt ve her milletten; gerçek ve güçlü, iktidarın boyun eğdiremediği kadın hareketi var! Bu kadar birleşik ve dayanışmacı kadın aklı ve iradesi var. Asıl gerçek bu ve o gerçeği okuyamadıkları gibi yenemeyeceklerini kabul etmek de istemiyorlar. O nedene kadın hareketinin en güçlü seslerine üçer beşer tutuklayıp vekilliklerini bile düşürdüler. Şimdilik güçlü görünmenin rehavetiyle, 8 Mart’ı da biz yaparız dediler.

Fakat Türkiye kadın hareket toplamda; cins bilinci yüksek ve örgütlü hali ile sokaklardan salonlara, evlerden sosyal medyaya, okullara, işyerlerine ve Meclis’e kadar her yere gerçeklerin sesini, 8 Mart’ın mücadele sözünü, coşkusunu ve eylem gücünü taşıdılar. Tarih, kadınların bu onurlu duruşlarını kaydedip, 8 Mart’ı gerici, cinsiyetçi emellerine alet etmeye yeltenenleri ise çöplüğünde sayacaktır.