Cumhuriyete ramak kala!. .
Cumhuriyete ramak kala!...Atatürk, bundan doksan beş sene evvel ^^Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur ve yönetim şekli cumhuriyet olacaktır.^^ görüşüyle yola çıkmış ve temellerini atmıştır. Bu süre zarfında temelin üzerine bir şey eklemediğimiz gibi olanı da tükettik. İşimize geldiği zaman cumhuriyetin eşsiz savunucuları olduk. Gelmediği yerde ise anti savunucuları.
Ah! O eski bayramlar der gibi, ^^Ah! O eski cumhuriyet bayramı kutlamaları^^Cumhuriyet hakkında bu güne kadar, onca sözler söylenmiş, onca kitaplar yazılmış fakat, cumhuriyet öze inip özümsenip yaşanamamıştır. Çünkü bize cumhuriyet bir rejim bir yönetim bicimi olarak değil de, 29 Ekim’de kutlanan bir bayram olarak algılatıldı. O günün akşamı nede güzel fener alayları geçer, bizde coşkuyla seyre dalarız. Cumhuriyeti tanıyıp kaynaşsaydık, algılayıp salgılaya bilseydik zaten cumhuriyetimize sahip çıkmasını da bilirdik.
Son on altı yılı özetlersek. Doksan beşinci senesine yetişen bir rejimin artık iyiden iyiye benimsenmesi, kök salması lazımken, rejimin son kalan kırıntılarını da büyük bir itina ile sıyırdık attık ki, özü bayram da kalan, bayram kutlamalarımıza bile göz dikildi, hava muhalefetinden dolayı yapamaz hale geldik!...
Aman bize ne, zamanın da kim ne kurduysa kurdu. Kimin ne için, kimin için emeği geçtiyse geçti. Sürekli minnet mi duymak lazım? Zaman geçip gidiyor. Tarihte yaşananlar tarihte kalsın. Biz yolumuza devam edelim. Zaten sürü misali yaşayıp gidiyoruz. Hazır, bütün dünya milletleri bizi de kıskanırken!...
Geriye dönmekte hiçbir sakınca yoktu. Gitmişken geriye en dibini bulacaktık. Öyle yakın tarih falan bizi kesmez, olmuşken Osmanlı olsun! Osmanlı da halkın adı reaya idi, reaya’nın kelime anlamı sürü demektir. Atatürk halkı böyle bir zihniyetten kurtarıp özgür iradeye kavuşturmuş, üzerine birde seçme ve seçilme özgürlüğü eklemiştir. Ülkenin yargı, yasama, yürütme organlarını bir birinden bağımsız hale getirmiştir. Çünkü insanlığa yakışır olması gereken yönetim şekli de budur. Fakat bizim dönem insanımız bu gibi kavramları elde etmek için her hangi bir bedel ödemediklerinden hor ve ucuz görmüş, sahip çıkmakta tereddüt etmişlerdir. Ve zihniyete yakışır bir şekilde tekrar hooppp bir kişinin tekeline özgür iradelerini altın tepsi içinde sunmuşlardır.
Barabas’ları ödüllendiren toplumların iki yakası bir araya gelmez. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemekte en büyük aptallıktır. Sonunu bile bile gittiğin yolda yürürsen en ağır şekilde sonucuna da katlanacaksın. Küresel güçler ve dünyayı yönetenler siyasetini bu coğrafyada din üzerinden yapmış ve başarılı olmuştur. Düşünme özgürlüğünden yoksun olmak demek düşündüğünü söylememe demek değildir. Hiç düşünememiş olmaktır. Celladımıza aşık vaziyete getirildik. Allah ile aldatılıp din ile sömürülüp ve bunun sonucunda da düşünmeyen, sorgulamayan (millet demiyorum) toplum haline getirildik. Bütün devlet ve millet meselelerimiz bir kişinin dudakları arasına sığdırılmışken; yasama, yargı ve yürütmeyi de bağımsızlıktan kurtarıp iplerini o dudaklar arasına sıkıştırdık. Her 29 Ekim’de olduğu gibi bu 29 Ekim’de de^^ yaşasın Cumhuriyet^^ sloganlarıyla kalpleri titreteceğiz. Tam da Cumhuriyeti yakalamışken!...
Yani demem o ki, Atatürk’ü dışlamak demek aklı dışlamak demektir. Aklı dışlamak demekte Kuranın açık beyanına göre pisliğe batmak demektir… Ucu açık bir söylem buyurun, siz düşünüp gerisini tamamlayın. Atatürk’ün getirdiği reçeteyi hayata almadan kurtuluş olmaz. Kurtuluşun ufuk ve ışıkları Atatürk’ün görüşleri altındadır. Düştüğümüz yerden ayağa kalkmasını becere bilirsek!
Yaşasın Cumhuriyet!