Gazeteci Hamza Özkan, bugünkü köşe yazısında, 'Narin Davası: Toplumun Vicdanında Birleşen Emek ve Adalet' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Toplumsal Duyarlılık ve Sorumluluk Üzerine: Emek, Vicdan ve Ahlakın Yeri

Narin olayı, sadece Kürtlerin değil, tüm kimliklerin, inançların ve cinsiyetlerin toplumsal duyarlılık ve vicdan temelinde nasıl bir araya gelebileceğini gösteren önemli bir örnek oldu. İlk gününden bugüne, gazeteciler, hukukçular, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, sanatçılar ve duyarlı vatandaşlar büyük bir dayanışma sergileyerek Narin’in sesi oldular. Bir Kürt ve bir gazeteci olarak, emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Narin her ne kadar bir Kürt çocuğu ise de insanlık ve vicdanın çocuk simgesi haline gelmiştir. Narin dayanışması, tüm çocuklarımız için bir güven kaynağı oldu. Narin’in tek soyadı vicdandır, insanlıktır. Narin, 81 milyondur.

Bu süreçte yargı, toplumsal yaranın bir nebze olsun sarılmasını sağlayarak katil zanlılarına gereken cezaları verdi. Elbette bazı gazeteci ve hukukçular, çabalarıyla ön plana çıktı ve kendilerini gündemleştirdi. Bu çabanın vicdan kaynaklı olduğuna inanıyor ve emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Ancak burada bir soru sormak gerekiyor: Eğer bu çaba yarın bir siyasi hedefe ulaşmak için bir araçsa, bu durum toplumun vicdanını nasıl etkiler?

Vicdan ve Emek: Yusuf Alataş ve DEP Davası 

Geçmişte de benzer durumlara tanıklık ettik. DEP davasında savunma yapan iki hukukçunun yolları, davanın ardından farklılaştı. Avukatlardan biri, Yusuf Alataş, Kürt halkının ve vicdan sahibi herkesin yüreğinde unutulmaz bir yer edindi. Alataş, hukukun üstünlüğünü savunan bir duruş sergileyerek sadece Kürt halkının değil, aynı zamanda adalete inanan tüm kesimlerin saygısını kazandı.

Diğer hukukçu ise, davayı savunurken kendini ön plana çıkarmış ve bu süreçte vekil olma hevesini gizlememişti. Sonuç olarak milletvekili oldu, ancak Meclis’teki performansı, bağırıp çağırarak, bardak kırarak ve şovlarla gündemde kalmaya çalışmaktan öteye geçemedi. DEP davasındaki itibarı ise, zamanla halkın gözünde eridi. Halk, emek ve samimiyetle kazanılan değerin şovla sürdürülemeyeceğini gösterdi. Sonrasında Avrupa’ya gitti ve sosyal medyada sıkça paylaşım yaparak varlığını göstermeye çalıştı. Ancak bu durum, ona olan ilgiyi yeniden kazanmasını sağlamadı.

Mücadele Nerede Verilir? Leyla Güven’in Örneği

Bu noktada Leyla Güven’in duruşu bir karşı örnek olarak karşımıza çıkıyor. Milletvekilliği sona erdiğinde, hakkında soruşturmalar olmasına rağmen, “Ben Amed’deyim, bir yerlere gitmiyorum. Mücadeleme buradan devam edeceğim,” diyerek halkının yanında kalmayı tercih etti. Güven, Kürt halkı ve emekçilerinin unutmayacağı bir isim olarak tarihe geçti.

Kürt siyasetinde Güven gibi birçok siyasetçi, tutuklanmalarına rağmen mücadelelerinden vazgeçmediler. Cezaları sona erdiğinde, yeniden halklarının arasına dönerek kaldıkları yerden mücadeleye devam ettiler. Halk, emeği ve samimiyeti ödüllendirirken, çıkarcı ve yüzeysel yaklaşımları unutmaz. Aksine, bu tür kişilere hak ettikleri ilgisizliği göstererek, samimiyetsizliklerini yüzlerine vurur.

Emek ve Toplumsal Saygınlık

Toplumda emek, insanı insan yapan temel değerlerden biridir. Emek, insanın karakterini ve duruşunu şekillendirir. Bu yüzden, toplumda herkes emeği kadar konuşmalı ve emeğiyle saygınlık kazanmalıdır. İnsanların söylemleri, davranışları ve toplumdaki yerleri, verdikleri emekle ölçülür.

Siyaset, hukuk, medya ya da sivil toplumda emek ve vicdan odaklı çaba gösterenler, toplumun gözünde her zaman daha kalıcı bir saygınlık kazanır. Ancak mücadele, yalnızca görünür olmak ya da siyasi hedeflere ulaşmak için yapılırsa, bu samimiyetsizlik halkın gözünden kaçmaz.

Sonuç: Vicdan ve Samimiyetin Önemi

Toplumsal olaylara müdahil olmak, vicdan ve samimiyet gerektirir. Emek harcamadan, yalnızca görünür olmak ya da kişisel çıkarlar peşinde koşmak, topluma fayda sağlamadığı gibi bireyi de yıpratır. Emek yoksunu kişiler, toplumda yer edinmek için grupçuluk, hizipçilik, kıskançlık ve çekememezlik gibi tavırlar sergiler. Üstenci yaklaşımlarla, emeği olmayan kişilerin emekçilerin çabalarına çamur atarak, iftira ve dedikoduyla kendilerini ispatlama çabası, onları tarihin çöp sepetine götürür.

Herkes bir kariyer sahibi olabilir, ancak emek ve karakter sahibi olmak bambaşka bir değerdir. Önemli olan kariyer değil, o kariyeri hak edip etmemektir.

Narin olayı ve benzer süreçler, bizlere toplumsal mücadelelerde emeğin, vicdanın ve samimiyetin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Unutulmamalıdır ki halk, yalnızca emek ve samimiyetle şekillenen karakterlere kalıcı bir değer biçer. Çıkar odaklı yaklaşımlar ise, zamanla unutulur ve toplumun vicdanında yer bulamaz.