Gazeteci Hamza Özkan bugünkü köşe yazısında "Narin’in Sessiz Çığlığı: Adaletin Eşiğinde Kaybolan Çocukluk" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Narin’in Sessiz Çığlığı: Adaletin Eşiğinde Kaybolan Çocukluk
Narin, milyonların yüreğinde yaşıyor, katillerinin adları ise lanetle anılıyor. Toplumun vicdanında derin izler bırakan çocuk kayıpları ve cinayetleri, sadece acılarıyla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal hafızaya derin yaralar açıyor. Son yıllarda artan çocuk istismarı ve cinayet vakaları, güvenlik ve adalet anlayışında büyük bir sarsıntı yarattı, vicdan sahibi herkesi derinden etkiledi. Narin’in kaybolması ve ardından acımasızca katledilmesi, hem hukuki hem de toplumsal yapı açısından derin bir sorgulamayı başlattı.
Narin’in trajik ölümü, çocukların korunması ve adaletin sağlanması konusunda daha fazla önlem alınması gerektiğini ortaya koydu. Bu tür suçların caydırıcılığı konusunda mevcut sistemlerin yetersizliği eleştirilmeye başlandı. Toplumun vicdanı, adaletin tam anlamıyla sağlanmasını talep ederken, çocukların güvenliğini korumak için gerekli reformların yapılması gerektiğini bir kez daha vurguladı. Narin’in adı, masum çocukların katledildiği her vakada anılacak ve toplumun adalet arayışının simgelerinden biri olarak yaşamaya devam edecek.
21 Ağustos’ta kaybolan 8 yaşındaki Narin’in kaybolduğu haberi ilk olarak Diyarbakır CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından kamuoyuna duyuruldu. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesi’nde 19 gün boyunca “Narin nerede?” sorusu soruldu, paylaşımlar yapıldı ve bu soru ülke genelinde yankı buldu. Vicdanlı insanlar tek yürek olup, sosyal medyada “Narin nerede?” paylaşımlarını sürdürdü, dua etti ve herkesin umudu Narin’in sağ salim bulunması yönündeydi.
Narin’in kaybolduğu 11. gün (31 Ağustos) amcası Salim Güran şüphe üzerine gözaltına alındı. 2 Eylül’de Sulh Ceza Hakimliği tarafından alınan ifadesinin ardından “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” ve “kasten öldürme” suçlamalarıyla tutuklandı. Bu tutuklama, olayın derinleştiği ve acının arttığı bir dönemi işaret ediyordu.
Ancak mevcut hükümetin bir milletvekili, bir televizyon programında Güran ailesiyle 40 yıllık dostluğunu ifade ederek, “Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile bizim dostlarımızdır” dedi. Bu açıklamalar toplumda büyük tepkilere yol açtı. Halkın vicdanını yaralayan bu sözler sonrası, hükümet ve destekçileri olayın üzerini örtmeye çalışarak, “Müstahakız. Bunlar bizim kültürümüz değil, Avrupa’nın, Amerika’nın, İsrail’in kültürü” gibi ifadelerle olayı küçümseyici ve toplumun tepkisini saptırmaya yönelik açıklamalar yaptı. Bu tutum, halkın ve basının vicdanında derin yaralar açtı. Oysaki mesele bir çocuğun vahşice katledilmesi ve adaletin yerini bulmasıydı.
19 günün sonunda bir sabah, İçişleri Bakanı sosyal medya hesaplarından Narin’in cansız bedeninin Eğartutmaz Deresi’nde bulunduğunu duyurdu. Bu haberle birlikte tüm ülke acıyla sarsıldı. Aile üyeleri ve olaya karışan kişiler gözaltına alındı, bazıları tutuklandı. Birçok kentte protesto yürüyüşleri yapıldı, açıklamalarla katiller lanetlendi ve Narin’in adaleti için çağrılar yapıldı. Amed’de yapılan yürüyüşte konuşan Amed Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Doğan Hatun, kent idarelerinin (Valilik, Belediye, AFAD, Emniyet, Jandarma ve savcı-hakim) 19 gün boyunca görevlerini yeterince yerine getiremediğini belirterek belediye adına özür diledi. “Bu olayda görevimizi yeterince yapamadık, halkımızdan özür diliyoruz. Çocuklarımızı koruyacağımıza söz veriyoruz,” dedi.
Basın ve sosyal medya kullanıcılarının büyük bir kısmı olayı objektif bir şekilde gündemde tutmaya devam etti. Ancak bazıları, reyting ve popülarite peşinde koşarak olayı çarpıttı ve spekülatif haberlerle toplumu daha da üzdü. Özgürlükçüler Hukuk Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Amed Barosu büyük emek verdi, ancak bu çabalar da yeterli olmadı. Baro Başkanı basına yönelik eleştirilerde bulundu ve eleştirilerinde haklı olduğu kısımlar vardı. Ancak Baro yönetimine bazı sorularımız var: Gazetecilerle sürekli diyalog halinde oldular mı? Narin için adalet çadırı kurdular mı? Tüm barolara çağrı yaptılar mı? “Biz Narin’in avukatlarıyız, hiçbir üyemiz katil zanlılarının avukatı olmayacak” dediler mi? Biz basın emekçileri mi engel olduk?
Kısacası, basın, barolar ve tüm kurumlar bu olayda yetersiz kaldı. Bireysel çabalarla Narin’in davasını gündemde tutmaya çalışıyoruz. Yerel ve ulusal basından birçok meslektaşımız gece gündüz demeden, büyük bir özveriyle çalıştı. Olayı aydınlatmaya en çok emek veren basındır; en çok tehdit edilen de basındır. Ancak Narin’in mezarına Batman’da gelinlik getiren zihniyet ve bunu haber olarak sunan medya, çocuk gelinliklerini meşrulaştırma değilse nedir? “Duyarlı vatandaş” adı altında mezardaki gelinliği alıp yerine kitap ve kalem bırakan kişi, bu olayın öncesinde çocuk gelinliklerine ilişkin açıklamalara ne kadar destek verdi? Sosyal medya hesabında çocuk gelinliğine, çocuk işçiliğine karşı herhangi bir paylaşım veya çalışma var mıydı, yoksa Narin’in mezarına gelerek mi hatırladı? Basın oradayken mi peki? Neden basın ve sosyal medyasız yapmadı? Popülizm değilse nedir?
Diğer popülizm de Narin davasında tutuklu birinin avukatlığını yapan ve günlerce “müvekkilim suçsuzdur, bırakılması için itiraz edeceğim” diyen avukatın, sonrasında ise “ben bir anneyim, bu davadan çekiliyorum” demesidir. Daha önce siz anne değil miydiniz? Gelinlik ve avukatı sosyal medyada paylaşan zihniyetlere soruyoruz: Neyin kahramanları bunlar, ya da sizler neleri meşhur ettiğinizin farkında mısınız? “Reklamın iyisi kötüsü yoktur” mu?
Narin’in katledilmesiyle ilgili dosyada gözaltına alınan 24 kişiden 11’i tutuklandı, 2 kişi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Geriye kalanlar ise savcılık sorgusunun ardından serbest kaldı. Aile tarafından yazılan mektuptaki “Maddi manevi tazminat haklarımızı muhafaza tutmaktayız” gibi ifadeler, bir avukat tarafından yazıldığı daha çok anlaşılmaktadır.
Ne yazık ki bu tür olaylarda toplumun vicdanıyla oynamaya çalışan çevrelerin hedefinde basın ve duyarlı çevreler yer alıyor. “Dış güçler” söylemiyle yapılan açıklamalar bize hiç de yabancı değil. Ancak Narin ve onun gibi kaybedilen çocuklar için güçlü bir vicdan hareketi oluştu. Ne yazık ki Ankara siyaseti bu olaya gereken tepkiyi gösteremedi. Birkaç sosyal medya açıklaması dışında ciddi bir adım atılmadı. Oysa mesele sadece bir çocuğun hayatı değil, çocuklarımıza reva görülen bu karanlık zihniyetin topyekûn reddedilmesiydi.
Narin’in gerçek ailesi, onu yüreğinde taşıyan vicdanlı insanlar ve objektif haber yapan gazetecilerdir. Bu olayda kendiliğinden oluşan toplumsal tepki çok anlamlıdır ve vicdanın siyasetten üstün olduğunu bir kez daha göstermiştir. Her alanda tepkisini gösteren milyonlar oldu ve bu tepki, toplumsal bir hafızaya dönüştü. Narin ve onun gibi çocukların katillerinden her zaman hesap sorulacağına dair büyük bir irade ortaya çıktı.
Geçmişten günümüze topluma dayatılan karanlık eğitim sisteminin çocuklarımızı nasıl etkilediğini bir kez daha gördük. “Bir kereden bir şey olmaz” anlayışı, tecavüzcüsüyle evlendirme, çocuk işçiliği ve eğitimden disiplin adı altında uzaklaştıran çocuklar gibi zihniyetler artık sona erdirilmelidir
Bugün, çocuklarımız için hep birlikte mücadele etme zamanı. Çocuklarımızın haklarını korumak, bu karanlık zihniyetlere karşı durmak hepimizin sorumluluğudur. Narin’in anısına ve çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak için daha fazla susmamalıyız. Gelin, yarın değil, bugün, siyasetin ötesinde 81 ilde kaybolan çocuklar için güçlü bir ağ oluşturalım. Bu ağ, basın, bilim insanları, insan hakları savunucuları, aydınlar ve sanatçıların öncülüğünde kurulmalıdır.
Bu ağ, çocukların adalet arayışını destekleyecek, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunacak ve evrensel hukukun korunmasına katkıda bulunacaktır. Bilim insanları, aydınlar, sanatçılar ve basının öncülüğünde oluşturulacak bu ağ, toplumun vicdanını temsil edecek ve kaybolan çocukların adaletinin sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Toplumun vicdanını yansıtan bu ağ, çocukların haklarını güvence altına alacak ve gelecekteki benzer olayların önlenmesi için de güçlü bir mekanizma oluşturacaktır.
Bu ağ, toplumsal cinsiyet bilincine sahip, evrensel hukuka inanan ve vicdanlı insanlarla birlikte hareket ederek, çocukların geleceğine güvence sağlayacak, adaletin sağlanmasını ve toplumsal bilincin artmasını destekleyecektir. Bu nedenle, hep birlikte hareket etmeli ve Narin ve onun gibi kaybolan çocuklar için adalet arayışını sürdürmeliyiz.