Ne olduğu belli olmayan bir darbe ve yüz binlerce terörist diye suçlanan sivil insan. .
OHAL ve KHK'lar can almaya devam ediyor. Ülkedeki hukuk dışı ortam yüzünden yargı bağımsızlığından ümidini kesen kişiler, ülkeyi terk ederken ya yollarda ya denizlerde ya yaban ellerde kaybolup gidiyorlar. Derin sularda boğulan aileler, çeşitli ülkelerde perişan olmuş Türkiyeli mülteciler, bize her gün büyük bir dramı anlatıyor. Ege Denizi'nde ailece büyük bir facia sonucu yok olan Maden ailesini incelerken Yunanistan'a geçen Türk mültecilerin çok zor hayatlarına muttali olmuştum. Belliydi ki sadece sınırı, denizleri, nehirleri geçmek yetmiyordu. Yunanistan'daki hayat koşulları yokluğa, zorluğa, ölüme davetiye çıkarıyordu. O gün dinlediklerim bana yeni facialar olacağını yazdırmıştı.
Bir ülkede hukuk ve demokrasi yoksa o ülkenin vatandaşları mülteci olmaya başlar. 3. dünya ülkelerinden Batıya göç, artık Türkiye'den de olmaya başladı, çünkü Türkiye'de OHAL, yani keyfi, anayasa çiğneyen yönetim var. Can, mal korkusu ve adalet eksikliği hissi nedeniyle siyasi nedenlerle yurt dışına giden çok vatandaşımız var artık. Bunlardan birisi olan Esma Uludağ geçtiğimiz günlerde genç yaşında hayatını kaybetti. Ölüm, her insan için kaçınılmaz ama bir hekim olarak olayı incelediğimde Esma hanımın yaşam için olağanüstü bir mücadele sergilediğini ve sonunda yenildiğini anladım. Belli ki hamarat, gayretli bir hanım olan Esma hanım zorluklar karşısında kapasitesini zorlamış ve bu hayatına mal olmuştu.
Konuştuğum eşi bana zor günlerini anlattı:
"Ben İzmir, Karabağlar Belediyesi'nde eşim ise Karabaglar Kaymakamlığı'nda memur olarak çalışmakta idik. 677 sayılı KHK ile ihraç olduk. Eşim 9 Eylül Fizik mezunu Tezsiz Y. Lisansını Celal Bayar Üni. yaptı. Ardından Adalet myo nu 1. olarak bitirdi. En son Afyon Kocatepe Üni. Hukuk Fakultesini kazandı ve 3. Sınıfa başarı ile geçmişti Esma hanım, hem çok iyi bir eş hem 3 cocuklu kaliteli bir anne ve hem çok hamarat ev hanımı ve hem de cok başarılı bir öğrenciydi. Aynı zamanda 64 gün hapis yattı. KHK ile ihraç olduktan 1 hafta sonra polisler evimizi basmış, biz Esma hanım ile o esnada Afyon'da idik, onun okulu nedeniyle beni yakalayamadılar. 1 hafta sonra evimizi tekrar basmışlar ama ben artık teslim olamazdım, çünkü Esma hanımın 64 günlük cezaevi tecrübesi vardı ve bana "asla ama asla teslim olma" diyordu. "Çok zor içerisi" diyordu. Ben yaklaşık 8 ay boyunca kaçak yaşadım, bu süre zarfında benim Uşak'taki köyüme ve İzmir'deki evime defalarca geldiler. Baskı, stres sonucu Esma hanımın tüm vücudunda döküntüler çıktı ve sonra onun eğitime olan sevdasına ve emeğine kıyamadım, "tek başıma çıkıp sonra onları da yanıma alırım, eğitimi yarım kalmasın" diye düşündüm. Ben Almanya'ya geldim ama baskınlar hala bitmedi. Esma hanım iyice bunaldı ve kendisini de alırlarsa "çocuklarımız ortada kalacak" dedi bir gün bana, ben de "sen de çık o zaman" dedim ve çıkmaya karar verdi. 3 defa denediler ama her üç denemede de başarısızlıkla sonuçlandı, hatta her seferinde ölümden döndüler. Ama ona rağmen "ben çıkmak istiyorum, bu baskılara dayanamıyorum artık" dedi ve 4. denemesini Meriç'ten yaparak benim de sonradan gördüğüm 20 saniyelik videodan da görüleceği üzere toplamda 9 saat yürüyerek Yunanistan'a ulaştı."
Esma hanımın kocasının bahsettiği videoyu izleyenler yürek paralayan görüntüyü görmüşlerdir. Sırtındaki küçük çocuğuyla çok yorgun ama heyecanlı, gayretli bir hanım çektiği çileyi anlatıyordu. Diğer iki küçük çocuğuysa yorgunluktan tükenmiş ve ağlıyorlardı. Bu görüntü sonrası onun ölüm haberini duymak insana çok şeyi anlatıyor ama daha sonra yaşadıkları, çilesinin bitmediğini daha kötüsünün onu beklediğini gösteriyor.
Eşi anlatmaya devam ediyor:
"Ama sıkıntılar burada da bitmedi. Ev çok büyük problemdi. Hem çok pahalı hem de bulunmuyordu. Esma hanim Ekim ayında geçmişti ve bu sürede 8 defa evden taşındı. "Yok alttaki rahatsız oluyor yok başkasına verecekler kiraya, yok sezon geldi, fiyatlar arttı" diyorlardı. En sondan 3. kaldığı evde 630 euroya kalırken adamlar 1800 euroya çıkardı. Elimizde avucumuzda ne varsa her şey gitti. Vefat ettiği gün de ev taşıdı, her ev taşımada çok yoruluyordu. Tek başına ve 3 çocuk... Ben kahroluyordum ama bir türlü oturum gelmedi bana. Mail atmadığım yer kalmadı. Geç de olsa nihayet oturum geldi bana, hemen aile birleşimine başvurdum ama süreç devam ediyordu, 2 ay geçti hala aile birleşimi olmadı ama sona yaklaşmıştık. Vefatından önceki gün cezaevinde vefat eden şimdi ismini hatırlamadığım bir abladan (Yazarın notu:Halime Gülsu) bahsetti, nasıl üzülmüştü ona..."
Esma hanım nasıl bir suçluydu ki bu çile ona reva görülmüştü? Kaldığı evde her türlüsü başına geliyordu, hırsızların eve girmesi, evinin etrafında dolaşan alkolik insanlar ve daha nicesi... Birileri tarafından çok basitçe terörist ilan edilmek, bir insana, aileye bu denli kötülüğü yapmaya hak mı kazandırıyordu?
Devam ediyor eşi...:
"Vefat edeceği gün taşıma işlemini yaptı, akşam saatlerinde görüntülü konuştuk. Morali hiç iyi değildi. "Çok zor Mehmet, çok zor bu yaşadıklarım, normal şeyler değil, bu süreç ne zaman bitecek artık çok yoruldum" dedi. Ben de "az kaldı, bitecek inşaallah" diyerek teselli ettim. Sonra 01.35 de bana mesaj attı. "Sağ tarafım tutmuyor, dilim uyuşuk" dedi. Ben de hemen aradım farklı konuşuyordu. Peltekti konuşması. Aynen şu ifadeyi kullandı "ben bu olayı daha önce yaşadım, ben felç geçiriyorum" dedi. Ben de "hayır, ne felci" dedim. O da "hayır Mehmet, biliyorum daha önce yaşadım ben bu olayı" dedi. Esma hanım, hastalık konusunda cok dayanıklı idi. Doğum yaparken bile ağrı kesici ya da uyuşturucu yaptırmazdı. "O acıyı hissedeyim" der ve hiç abartmazdı. Ben de hemen Atina'da daha önceden tanıdığm bir arkadaşı aradım, durumu anlattım, 30 dakika içerisinde ulaştılar. Esma hanım, sürünerek iç kapıyı açtı ama dış kapı da kilitliymiş sonra 5. kattan sürünerek asansörle inmiş ve kapıyı açmış. Gelen arkadaşın birisini hemen yukarı, çocukların başına göndermiş. Ambulans beklerken hala konuşuyor ve bana ve arkadaşa hem "okuyun" diyordu, hem de kendisi sürekli dua okuyordu. En son ambulansın sedyesine kendisi oturmuş ve orada bilincini kaybetmiş ve 1 saat içerisinde de ruhunu teslim etmiş."
Belli ki Esma hanım kapasitesini zorlamış ve tansiyonunu yükselmiş, belli ki tedavisiz kalmış, muhtemel ki vefat ettiği gün 3 çocuk sahibi olmasına rağmen evini taşıması, yaşadığı streslerin birikimi ve bardağı taşıran son damlanın bir beyin kanamasına yol açma ihtimali yüksek. Genç bir hanımda pek rastlamadığımız beyin kanamasının arkasında çok trajik bir hikaye var maalesef ve adım adım gelen bir ölüm kaçınılmaz olmuş.
Devam ediyor eşi...:
"Bunları yazmam benim için çok ama çok zor, fakat belki de sizin vesileniz ile yeni felaketlerin önüne geçilip çocuklarımız öksüz ve yetim kalmaz. Bu vatan evlatlarına yapılan zulümler bir an önce son bulur. 3 küçük evlat annesiz kaldı, acımı bile yaşayamıyorum. Çocuklarım, babalarını hep dik görsünler diye. Abi Allah rızası için söyleyin ben ve eşim hayatımızda kime ne zarar vermişiz, kimi incitmişiz? Benim abim Veli Uludağ bu vatan için canını verdi."
Bu yürek parçalayan sorulara ne cevap verebilirim ki? Her şey ortada, zulüm had safhada ve çocukları, anneleri, babaları dağlıyor. Ülkemin okuyan insanları, eğitimcileri, doktorları, mühendisleri ve bir çok değeri ihtiraslar yüzünden perişan oluyor, hayatları cehenneme dönüyor.
Bu feryatlar bitmez. Bir gruba bağlı diye insanları terörist, darbeci ilan etme kolaycılığı, işte böyle vicdan sızlatan ölümlere yol açıyor. Niye ihraç edildiğini hala bilmeyen, saçma sapan nedenlerle kötü koşullardaki cezaevlerinde uzun yıllar kalmaya mahkum edilenler... Ne olduğu belli olmayan bir darbe ve yüz binlerce terörist diye suçlanan sivil insan... Bu eğitimci anneler, babalar mı darbe yaptı? Ne kadar büyük bir kin , nefret sarmış ortalığı? Aileler, işten atılma, cezaevlerine düşme, yurt dışına gitmeye mecbur hale geliyorlar. Çünkü artık Türkiye'de hakkınızı talep edebileceğiniz bir resmi kuruluş yok. Her şey tek adamın elinde ve yurt dışına gidemeyenlere ne sorsanız cevap alamıyorsunuz, çünkü güven yok, korkudan ağızları bıçak açmıyor.