Bir toplumda şikayet edenin ve feryat edenin sayısı duyarsız topluluğa rağmen yine de artıyorsa çok umutsuz olmayın. 24 Haziran seçimleri sonrası muhalefet cephesinde moral bozukluğu ve hayal kırıklığı yaşanıyor.
24 Haziran seçimleri sonrası muhalefet cephesinde moral bozukluğu ve hayal kırıklığı yaşanıyor. Beklenti çıtası son günlerde iyice yükseltilmişti ve sonuç galibiyetle bitmedi. Bu, önümüzdeki dönem için önemli bir karamsarlığa yol açtı. Peki gerçekten de iyimser olmak için hiç neden yok mu?
Cezaevleri, KHKlılar ve diğer dışlanmış tüm kesimler endişeli. Cezaevi koşulları inanılmaz kötü ve hem içeridekiler hem dışarıdakiler takatlarının son noktasında. Uzun yılları bulan cezalar, insan haklarına aykırı cezaevi şartları çok yoğun bir şekilde mağduriyet oluşturuyor. "Savaşa hayır, barış" dediği için cezalandırılan yüz binler üzgün. Barış için ufukta bir umut görünmüyor. Seçim sonrası Süleyman Soylu'nun şahin açıklamaları istikbale dair kötü sinyalleri artırıyor.
Bu seçimde de Erdoğan siyasi hayatının galibiyetler zincirine başkanlığı açısından bir taş daha koydu. Ak Parti açısından o kadar parlak bir tablo yok ancak cumhur ittifakı çoğunluğu sağlıyor. Cumhur ittifakı koalisyonu çok büyük bir geleceğe sahip değil. Erdoğan tek adam olmayı kafasına koymuş ve bunu yıllarca tatbik etmiş bir kişi olarak Bahçeli'yle kolay kolay birliktelik yapamayacaktır. Başka koalisyon formülleri de netice vermeyecektir ve siyasi hayatımız bir krize girecektir. Çok uzun olmayan bir gelecekte erken seçim olabilecektir.
Erdoğan'a belli bir oranın üzerinde destek geliyorsa bunun biraz daha azı olsaydı diye çırpınmanın anlamı yok. Zira bunca antidemokratik dayatmaya yüzde 5 veya 10 üzeri destek veren bir toplum varsa bu toplum Erdoğan'ın yanlışının nedenini, kaynağını ve sonucunu kendisi görmeden akletmeyecektir.
Sorunların çözümünü bekleyen tüm kesimlere bu halin gerçekçi bir hal olmadığını hatırlatayım. Ülke yönetimi sürdürülebilir bir durum arz etmiyor, ümitsiz olmaya gerek yok. Ülke bu halde gitmez. Erdoğan'ın fiziksel ve psikolojik sağlığı da buna elverişli değil. Çözümsüz kalan bir sürü mesele karşısında dayatmacılık çok uzun süre dayanamaz.
"Bu mecliste nasıl mücadele edilir?" diye soruluyor. Evet, yetkileri sınırlanmış, hareket alanı daraltılmış bir meclis var ancak bireysel ve partisel aktivite bu dezavantajı en az indirebilir. Güçlü olan bu sistemi dayatan değil her şeye rağmen sorunlara çözüm olmaya çalışanlar olacaktır.
OHAL uzun süre devam ettirilemeyecek, bitişiyle beraber diğer haksızlıkların bitişine dair sürecek çorap söküğü gibi gelecektir. Türkiye bu OHAL uygulamalarını çok yaşadı, çok canlar yandı ama sonunda aşıldı. Asıl göz korkutma, sindirme politikalarına boyun eğdiğiniz anda kaybedeceğinizi unutmayın.
Bir toplumda şikayet edenin ve feryat edenin sayısı duyarsız topluluğa rağmen yine de artıyorsa çok umutsuz olmayın. Ölü toprağı serpilmiş insanlar da bir gün uyanacaktır. Bu fanatizmin mutlak surete bitişi olacaktır. Belki çok kısa sürede olmayacak ama bu toplum yaşadığı acı tecrübelerle başkasının hakkını hatırlayacak, normalleşme başlayacaktır. Yeter ki karamsar olmayın, aslında iyimser olmak için neden çok.
Cezaevleri, KHKlılar ve diğer dışlanmış tüm kesimler endişeli. Cezaevi koşulları inanılmaz kötü ve hem içeridekiler hem dışarıdakiler takatlarının son noktasında. Uzun yılları bulan cezalar, insan haklarına aykırı cezaevi şartları çok yoğun bir şekilde mağduriyet oluşturuyor. "Savaşa hayır, barış" dediği için cezalandırılan yüz binler üzgün. Barış için ufukta bir umut görünmüyor. Seçim sonrası Süleyman Soylu'nun şahin açıklamaları istikbale dair kötü sinyalleri artırıyor.
Bu seçimde de Erdoğan siyasi hayatının galibiyetler zincirine başkanlığı açısından bir taş daha koydu. Ak Parti açısından o kadar parlak bir tablo yok ancak cumhur ittifakı çoğunluğu sağlıyor. Cumhur ittifakı koalisyonu çok büyük bir geleceğe sahip değil. Erdoğan tek adam olmayı kafasına koymuş ve bunu yıllarca tatbik etmiş bir kişi olarak Bahçeli'yle kolay kolay birliktelik yapamayacaktır. Başka koalisyon formülleri de netice vermeyecektir ve siyasi hayatımız bir krize girecektir. Çok uzun olmayan bir gelecekte erken seçim olabilecektir.
Erdoğan'a belli bir oranın üzerinde destek geliyorsa bunun biraz daha azı olsaydı diye çırpınmanın anlamı yok. Zira bunca antidemokratik dayatmaya yüzde 5 veya 10 üzeri destek veren bir toplum varsa bu toplum Erdoğan'ın yanlışının nedenini, kaynağını ve sonucunu kendisi görmeden akletmeyecektir.
Sorunların çözümünü bekleyen tüm kesimlere bu halin gerçekçi bir hal olmadığını hatırlatayım. Ülke yönetimi sürdürülebilir bir durum arz etmiyor, ümitsiz olmaya gerek yok. Ülke bu halde gitmez. Erdoğan'ın fiziksel ve psikolojik sağlığı da buna elverişli değil. Çözümsüz kalan bir sürü mesele karşısında dayatmacılık çok uzun süre dayanamaz.
"Bu mecliste nasıl mücadele edilir?" diye soruluyor. Evet, yetkileri sınırlanmış, hareket alanı daraltılmış bir meclis var ancak bireysel ve partisel aktivite bu dezavantajı en az indirebilir. Güçlü olan bu sistemi dayatan değil her şeye rağmen sorunlara çözüm olmaya çalışanlar olacaktır.
OHAL uzun süre devam ettirilemeyecek, bitişiyle beraber diğer haksızlıkların bitişine dair sürecek çorap söküğü gibi gelecektir. Türkiye bu OHAL uygulamalarını çok yaşadı, çok canlar yandı ama sonunda aşıldı. Asıl göz korkutma, sindirme politikalarına boyun eğdiğiniz anda kaybedeceğinizi unutmayın.
Bir toplumda şikayet edenin ve feryat edenin sayısı duyarsız topluluğa rağmen yine de artıyorsa çok umutsuz olmayın. Ölü toprağı serpilmiş insanlar da bir gün uyanacaktır. Bu fanatizmin mutlak surete bitişi olacaktır. Belki çok kısa sürede olmayacak ama bu toplum yaşadığı acı tecrübelerle başkasının hakkını hatırlayacak, normalleşme başlayacaktır. Yeter ki karamsar olmayın, aslında iyimser olmak için neden çok.