Belki T. C.

Belki T.C. tarihinin cezaevleri açısından bu en kötü günlerinde eleştirileri geçiştirebilirler ama mızrak çuvala sığmıyor. Hastaların vicdan sızlatan durumları artık gözlerden kaçırılamıyor.





 

Adeta fışkırıyor, adeta patladı. Fışkıran, patlayan iyi bir şey değil. Türkiye cezaevlerinden bahsediyorum. Kapasitesinin üzerinde tutuklu ve mahkum barındıran, her gün yeni bir skandalın oluştuğu cezaevlerinden bahsediyorum.


İlk önce genel tablo. Bir haber.

"İHD, cezaevlerinde 402'si ağır bin 154 hasta tutuklu olduğunu, 20 bin tutuklunun ise yerde yattığını açıkladı. Adalet Bakanlığı'nın 2 Kasım 2017'de verdiği bilgilere göre cezaevlerinde toplam 228 bin 993 tutuklu/hükümlü olduğunu kaydedilirken, AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında ise tutuklu/hükümlü sayısının 59 bin 429 olduğunu hatırlattı. Türkiye'de toplam 386 cezaevinin olduğunu ve kapasitesinin 208 bin 830 olduğu belirtilen raporda, Adalet Bakanlığı verilerine göre 20 bin tutuklunun yerlerde yattığını söyledi.

Bunlar dehşet veren rakamlar. Çözümü için ne yapıldığını sorduğumuzda 60 tane yeni cezaevi yapılacağı söyleniyor. Yanlış okumadınız, 60 fabrika değil, 60 cezaevi. Ülkede hukuk giderek yok oluyor ve yargı bağımsızlığı ortadan kalkıyorsa değil 60, 600 cezaevi yapsanız yine de yetersiz kalır.

İşte size son gözaltında şüpheli ölümünü anlattığımız Gökhan Açıkkollu'dan sonra başka skandal bir vaka daha. 85 kg'dan 50'ye düşmüştü, tutukluydu, 45 dilekçe verdi, yüzüne bakmadılar, 60 gün sonra doktora gidebildi, ama çok geçti, ileri evre mide kanseriydi yakınları cok feryat etti, ettik, ama iş işten geçmişti. Son gunlerinde tahliye olan Deniz Hakan Şen 42 yaşında geçtiğimiz günlerde öldü, hesabını verebilecek var mı? Zannetmiyorum ama bu hesabın sorulması için ailesi harekete geçecek. Günlerce hastaneye sevk için bekleyen, revirde sıradan ilaçlarla geçiştirilen bir ağır hasta Deniz Hakan Şen. Sonunda koğuşta bayılıyor ve koğuştakiler kapıları yumruklayarak hastanın naklini istiyorlar. Deniz Hakan Şen'in yakınlarıyla ölümünden önce görüşmüştüm. Çok uzamış hastaneye sevk sürecinden sonra artık her şey çok geçti. Hasta tutuklu bir deri bir kemik haline gelmişti ve yakınları hastanedeki mahkum koğuşuna refakatçi olarak bile giremiyordu. Zaten büyük bir ihmal ve gecikme sonrası geciken bir teşhis vardı ve yakınları yine hastayı göremiyor, yanında duramıyordu. Yatalak hasta idrar sondasını kendisi değiştirmek zorunda kalıyor, son günleri çeşitli hastane mahkum koğuşlarında yalnızlık ve üzüntüyle geçiyordu. Sonunda ölümüne çok az süre tahliye edildi ve son nefesini evinde verdi. Bu kaçıncı vakaydı? Tahliye olan bir koğuş arkadaşıyla görüştüm, o da dertliydi, hem koğuş arkadaşının ölümünden duyduğu üzüntüyü anlattı hem de kendi sıkıntısını, ayağı kırılmış, 9 gün boyunca hastaneye sevk etmemişler, şimdi panik atak hastası olmuş.

Ya hem hasta hem de yaşlı olan tutuklular? 70-80 yaşındaki hangi yaşlıyı anlatsam. Şeker hastası olduğu için büyük abdestini bile kaçıran Hacı Mustafa Türk'ün aylarca cezaevlerinde çektiği çileyi mi, 86 yaşında prostat kanseri Ali Osman Karahan'ın traji komik gerekçelerle koğuştan hücreye atılmasını mı, yoksa 75 yaşındaki Sise Nine'nin cezaevindeki hasta ve perişan halini mi?

İşte Sise Nine'nin çektiğinden bir kesit

"Muş E Tipi Cezaevi'nden Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi'ne sürgün edilen Sise Nine'nin ring aracında 3 gün boyunca ilaçlarını almasına izin verilmediğini aktaran Gençtarih, Sise Nine ile yaptığı görüşmeyi şöyle paylaştı:

"Sise Ana elinde su şişesi ile görüşmeye gelmişti. Aşırı ağız kuruluğu yaşadığını ve akciğer, yüksek tansiyon, kalp ve idrar yolu rahatsızlıklarının arttığını söyledi. Kolunda uyuşmaların olduğunu ve baş ağrıları yüzünden yatamadığını belirtti. Muş'tan sürgün edilirken yanına eşyaları verilmeden apar topar getirilmiş. Şu an hiçbir ihtiyacını karşılayamadığını, koğuştaki arkadaşların yardımı ile banyosunu yapabildiğini kaydetti. Böylesine yaşlı bir kadını bu halde görmek beni çok rahatsız etti."

'SÜRGÜN SIRASINDA ÇOK ACI ÇEKTİM'

Gençtarih, Sise Nine'nin sürgün anında yaşadıklarını ise şu sözler ile aktardı: "Sise Ana sürgün sırasında çok acı çektiğini, saatlerce ring aracında bekletildiğini ve hiçbir şekilde kendisi ile ilgilenmediklerini söyledi. Bunları anlatırken de gözleri dolmuş ağlıyordu da bir yandan. Bu gördükleri için Sise Ana 'Beni bu yaşta buralara layık görenler utansın. Ameliyat olmam gerekiyor. Ciğerlerimde yara oluşmuş, ameliyat olmam lazım ama doktor ameliyatı kaldırmaz dedi. Beni muayene eden her doktor cezaevi koşullarının uygun olmadığını söyledi ama kimse dinlemedidedi.

Şakran cezaevindeki Emrah Celik'in durumunu yakinen biliyorum. % 86 görme bozukluğu, ağır depresyon ve adet bozuklukları yaşayan bir kadın. En küçük çocuğunun ayrılırken ağlamasına dayanamadığı için bir dahaki ziyarete getirilmemesi üzerine yavrusunun başına bir şey geldiğini düşünerek bayılan anne. Eşi de tutuklu ve 3 cocuk akrabalarda. Hem ağır sağlık sorunları, hem maddi sorunlar hem de belirsiz bir gelecek onları bekliyor. Daha ne olsun? Sağlık nedeniyle tahliye olması için tam görmez olmasını mı bekliyorlar?

OHAL dönemi boyunca yüzlerce hasta tutukluyu gündem ettik, gerçekten hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği haldeydiler ve ama yine cezaevindeydiler. Cezaevinde 1 ay karın ağrısı şikayetiyle sevk isteyen ve edilmeyen, edildiğinde de apandisitinin patladığı anlaşılan Medeni Arifoğlu'nu mu anlatsam, bir başkasını mı? Karaciğer nakli olan bu hasta bu gecikmenin bedelini büyük bir hayati tehdit altında, günlerce yoğun bakımda yaşam mücadelesi vererek geçirmişti.

Daha onlarca vaka var ve yazı sınırlarını aşacağı için değinemiyorum.

Cezaevleri zaten insani bir ortam değil. Adı üstünde insanları cezalandırıyorsunuz ama ihmal veya başka nedenlerle hasta tutukluların hastalığının daha da artması kabul edilemez bir durum ve tahliye, ya tedavi edilemez aşamaya gelince ya da bilinci kaybolunca  gerçekleşiyor.

Adalet Bakanlığı'na binlerce vaka bildiriliyor ve fakat büyük bir sessizlik hakim. Kimden, neyden çekiniyorlar, belki T.C. tarihinin cezaevleri açısından bu en kötü günlerinde eleştirileri sessizlikle geçiştirebilirler ama mızrak çuvala sığmıyor ve hasta tutukluların artan vicdan sızlatan durumları artık gözlerden kaçırılamıyor.